Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 HAYVANLAR Kala azar yani şark çıbanı... Aylin Tunç H ocuğunuza kulak verin Eğer davramş bozukluğu varsa... • Kişilik bozukluğu haline gelmeden önlem alınmalı. "Erken Tanı, Erken Tedavi" anlayışı bcnimsenmeli. Her şeyin temelinin çocuk yetiştirme tutumları olduğunu unutmamalı. • Çocuklarda görülen sıra dışı her durum için bir çocuk psikoloğu ya da psikiyatristinc başvurmalı. Eğer çocuklar okul ya da yuvaya gidiyorsa rehber öğretmen ya da okul psikoloğunun yönlendirmesi etkili olur. • Ailelere düşen görev özellikle çocukla inatlaşma sürecinc girip sorunu daha karmaşık hale getirmemek ve sorunlara sakin vc anlayışla yaklaşmak. Bu, sorunun devam etmesini ve farklı sorunların ortaya çıkmasını engeller. • Baskıcı, disiplinli ve aşırı koruyucu tutumla yetiştirilen çocukların, edilgen kişilik gösterdiği, demokratik ana baba tutumu ile yetişen çocukların ve gençlerin benlik imajının olumlu ve çevre uyumunun başarıh olduğu görülüyor. • Çocuğa önce insan olarak önemli ve onurlu olduğu hissettirilmeli, yaratıcı olmaya yönlendirmeli, yaşamı sorgulaması öğretilmeli. • Medyaya düşen görev ise insanlık onurunun önemini vurgulayan yayın yapmaktan ödün vermemek, nedenniçin diye sormaya yönelten, araştırmacı bakış açısını geliştiren yayın yapmak. • Devlet de yurttaşların sorgulayan, araştıran bilinçte olmalarının şartlarını hazırlamalı, ezbersiz aktif eğitim sistemini yaşama geçirmeli. Hırçınsa, saldırgan davranışları varsa, arkadaşlarına ve eşyalara sert davranıyorsa, inatçıysa, yalan söylüyorsa çocuğunuzda davranış bozukluğu olabilir. Bunda aile kadar eğitim sisteminin de payı var... Seda Akdoean ir çocuğun davranışlarma ne yön verir? Uzmanlar bu sorunun yanıtında şöyle birleşiyorlar: Aile, eğitim, ekonomik yeterlilik ya da yetersizlik... Çocuğun davranışlanna, yetişme dönemi boyunca aldığı temel bilgiler, gelenek ve görenekler dc yön veriyor. Peki çocuklarımızda davranış bozuklukları olduğunu nasıl anlarız ve ne yapmamız gerekir? Türk Psikologlar Derneği Istanbul Şube Başkanı Psikolog Dr. Ayla Dönmez ve Uzman Psikolog Arzu Çakar sorularımızı şöyle yanıtladılar: Bir çocukta davranış bozukluğu olduğu hangi yaşlarda ortaya çıkar? Ayla Dönmez: Davranış bozukluklarına psikolojik, bedensel ve sosyal nedenlerle yaşanılan çatışmalar yol açar. Çocuk, yaşına uygun davranmaz. Televizyonlardan aldığı bazı mesajlar ve reklamlar çocukların davranışlarını olumsuz etkiliyor. 12 yaş ve 26 yaş dönemlerinde çevresiyle olan ilişkisi ve yetiştiriliş biçimi çocuğun kişiliğinin ve ilişkilerinin biçimlenmesinde büyük önem taşıyor. Bir çocukta "davranış bozukluğu" olduğunu nerden anlarız? A. Dönmez: Tutturma, hırçınlık, saldırgan davranışlar, arkadaşlarına ve eşyalara sert davranma, dövme, kavga etme, sinirlilik, söz dinlememe ve karşı gelme, çalma, inatçılık, yalan söyleme, küfür, içe kapanıklılık ya da çekingenlik gibi davranışlar ailelerin ve çocuğun çevresinin en çok yakındığı konular... Davranış bozukluklarında çevrenin ve ailenin ne kadar önemi var? A. Dönmez: Çocuğu yetiştirme sürecinde aile ve ayvanlarda da şark çıbanına rastlamak mümkün, ancak ismi farklı, Leishmania ya da kala azar diye tanımlanıyor. Leishmania donovani adlı bir etkenin meydana getirdiği hastalığın en önemli özelliği bulaşıcı olması. Daha çok bölgesel yayılım göstermesine rağmen, ummadığımız anda, beklemediğimiz bölgelerde de karşımıza çıkar. Yapılan araştırmalar çok yakın bölgeler arasında bile farklılık olabileceğini gösteriyor. Örneğin, komşu iki mahaUenin birinde hastalığa rastlanırken diğerinde görülmeyebiliyor. Etkenin taşınmasında özel bir sivrisinek (tatarcık) türü ara konakçı, yani taşıyıcı işlevi görüyor. tnsanlara da bulaşabilen hastalığa, ülkemizde daha çok doğu bölgelerinde rastlanmasına karşın, hastalık genelde Akdeniz ülkelerinde görülür. tnsanlarda ve köpeklerde daha sık, kedilerde daha nadiren rastlanan hastalık çoğunlukla beş yaş üstü hayvanları buluyor. Etkeni aldıktan sonra hastalığın ortaya çıkması bırkaç ay ile yıl arasında değişebilir. B evin dışındaki ilişkiler, temel bilgiler, eğitim, gelenek ve görenekler çocuk davranışlarında önemlidir. Çocuklar "söz dinlersen sevilirsin" diyebüyütülür. Söz dinlemezse kabahatli olur, eleştirilir, çocuk da beklenildiği gibi olmadığı için kendini değersiz hisseder. Kaygılar, bu sistem içinde büyüyen çocuğun kişiliğinin bir parçası haline gelir, ve yetişkinliğinde de peşini bırakmaz. HİPERAKTİF ÇOCUKLAR... "Her hiperaktif çocuk zekidir" düşiincesine katılıyor musunuz? Arzu Çakar: Bilimsel anlamda bakarsak "Her hiperaktif çocuk zekidir" düşiincesine katılmıyorum. Ayrıca her hareketli çocuğa hiperaktif tamsı konulamayacağı gibi her akıllı çocuk hareketli olacak diye bir genelleme de yapamayız. Hiperaktivite hangi dönemlerde ortaya çıkar? A. Çakar: Davranış bozukluklarından olan dikkat eksikliği ve hiperaktivitenin en belirgin olduğu dönem 45 yaşlan ve okul dönemidir. Ergenlik döneminde ise okul başarısızlığı, davranış sorunları, tepkisellik ortaya çıkar. Ciddi bir sorun haline gelmesi çocuğun eğitim sürecine girmesi ile görülebilir. Çünkü çocuk, yuva ya da ilköğretim sürecinde belirgin bir aktiviteyi sürdürmekte ciddi sorun yaşayacağı için sorun daha da fark edilir hale gelir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bazı değişimlerle yaşam boyu sürebilir. Hem kişilik gelişimi hem de yaşam başansı açısından mutlaka erken tanı ve erken tedaviye önem vermek gerekir. Klinık bulgular değişkendir. Genellikle yüz ve ayaklarda lokalize olur. Kaşıntısız deri lezyonları meydana gelir. Bölgede tüylcr dökülmüştür ve kızarık vardır. Büyük beyaz kabuklanmalar, tırnaklarda deformasyon oluşur. Anormal uzama, kıvrılma, kırılma gözlenir. Özellikle kulak uçlarında ülserli yaralar meydana gelir. Kaslarda atrofi (zayıflık, yürüme güçlüğü, ayağa kalkmakta isteksizlik, düşme) oluşur. Lenf yumruları büyür, ateş inişli çıkışlı seyredcr. Midc, barsak sorunları, böbrek problemleri, eklemlerde şişlik ve yangı vardır. Gözlerde çapaklanma ve koyu akıntı görülür. Diğer deri hastalıkları ile karıştırılabilir. lyileşmeyen ve ycnileyen deri problemlerinde mutlaka özel testlerle, leishmania yönünden hasta kontrol edilmelidir. Tedavisi zor olan hastalık, ilaçlara karşı da dirençlidir. Özel ilaçlar kullanılması gereken tedavi sırasında ilaçlara bağlı yan etkiler de görülebilir. Ayrıca bu süreçte böbreklerin korunması da önemlidir. Aşırı zayıflık, çok yaygın hatta deri çıplak kalacak kadar tüy döküntüsü oluşur. lyileşme görülse bile bir süre sonra tekrarlar. Böbreklerin de etkilendiği ilerlemiş olgular ne yazık ki umutsuzdur. En doğrusu iyileşmeyen deri hastalıklarında ya da şüpheli bölgelerde hastaları bu yönden kontrol ettirmektir. 0 Eğitim ve sistem Aylin Kotil Çocuklar yuva çağından çıkmaya başlayıp da hazırlık sınıfına geçecekleri dönemde tüm aileleri büyük bir telaş kaplar: "Çocuğumu hangi okula yazdırayım?", "Hatalı bir karar alırsam bu, tüın hayatını etkiler mi?", "Şıı okul fazla disiplinli, öbürü sadece sosyal aktiviteye önem veriyor"... Soruların, ihtimallerin ardı arkası kesilmez. Çünkü artık 'en iyi okul, eve en yakın olandır' görüşü geçerliliğini yitirmiştir. Şehirde yaşayan çocukların büyük bir bölümü okula yürüyerek gitmenin keyfini bilmez. Hatta bunun onların gelişiminde bırakacağı artı değerleri öğrenemeden büyürler. Nedir peki aileleri bu kadar telaşlandıran? Hepsi topyekun abartıyor mu? Yoksa gerçekten ortada bir sorun mu var? Hep eğitim şart deriz; kalkınmışlığı, ilerlemişliği buna bağlarız. Okudukça daha çok ADAM oluruz kanısı yaygındır. Her yeni gelen bakan yeni sistemler geliştirmeye çalıştıkça da işler iyice karışır ve içinden çıkümaz bir hal alır. Kendilerine göre aldıkları doğru kararla çocuklannı okula yollayan aileler, o okullardaki notların hep iyi olmasının çocuklarına başarı getireceğini sanırlar. Gelen bakanlar da müfredatı ağırlaştırmanın, çok öğrenmenin kaliteyi yükselteceği kanısını taşır. Okul idarecileri ise sıkı bir disiplin anlayışının okulun şanını yükselteceğini düşünürler. Bu yüzden de okullarda tarifi olmayan bir disiplin anlayışı hâkimdir. Bu disiplin varken de uyuşturucu kullanımının artmasının açıklanması da bir hayli güçleşmektedir. Sürekli ezberlemeye alışmış olan öğrenci, ezberlerini birbiri ardına devirirken aklına takılan soruları kafasından çıkarmaya bakar. Çünkü bunları düşünmekle kaybedilecek zaman yoktur, bitmesi gereken bir yığın ödev vardır. Anlamadığı ya da sorgulamak istediği durumları hep arkaya atar. Nadiren de olsa bir sorgulayan öğrenci çıksa gerekli açıklamalar yapılmaz, çünkü bitmesi gereken bir müfredat vardır. Öğretmenler yetişınesi gereken müfredat, çocuklar bitmesi gereken ödevlcr, aileler alınması gereken yüksek notlar peşindeyken eğitimin en önemli yarası ortaya çıkar: Sorgulayamayan bireyler. Sorunlar karşısında çözüm üretmeyi öğrenmcyen çocuklar ve gençler, erişkin olduğunda da doğru bildiklerini savunma gücü bulamaz kendinde. Sorgulamayı öğrenmediği için de baskın olan fikre her zaman olduğu gibi tutsak olur. Kendi fikrini geliştiremediği gibi ona sunulan fikirleri de sorgulamadan kabul eder. Farklı görüntülerdeki robotlar gibi. Okutmak, okumak, okul süresini arttırmak önemli tabii, ama bunun nasıl işlediği okul süresinden çok daha önemli. Sorgulamayı çocuklarımıza öğretmediğimiz sürece, sorun karşısında çözüm üretemedikleri sürece, ilk öğretim on iki yıla çıksa da bu bireysel olarak kazanılan bir değer olmayacak. Kaldı ki halen kız çocuklarını okula göndermeyen aileler var. Ilk öğretimin zorunlu olma süresi arttıkça bu ailelerin sayısı da artacaktır. Zorunlu eğitim beş yılken çocuklarını okula göndermeyen aileler sekiz yılken, on iki yılken hiç yollamayacaklardır. 12 Eylül'un çocuklan olan bizler çok iyi hatırlayacaklardır; o dönemde televizyonlarda her gün Atatürk'ten deyişler vardı. Okul antları o günlerde her sabah okunmaya başlandı. lnanılmaz bir Atatürkçülük kampanyası başlamıştı tüm yurtta. Sonra o, Atatürkçü yetiştirilen çocuklar büyüdü, oy verme çağına geldi. Verdiklerı oylarla Meclis'e Atatürk'ün yerine çok farklı bir grubu getirdiler. Hepsi okumuş çocuklardı bunların, ihtilalin ardından Atatürkçü düşünceyle yetışmişlerdi. Ama öğrenmedikleri bir şey vardı: Sorgulamak. Bu yüzden karşılarına çıkan ilk teze antitez geliştiremediler beyinlermde. Sistemin kurbanı oldular okumuşluklanna rağmen. lşlerine gelir mi sistemi değiştirmek bılmem, ama anne babalar bari sizler evdeki çocuklarınızı bastırmayın. Sorunlar karşısında onlar için çözümleri sız bulmayın. Bırakın konuşsunlar, bırakın tartışsınlar. • aylin@kotilsarigul.com