Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 ARALIK 2005 / SAYI1031 Gidenler ve kalanlar Melis Birder ve Berke Baş'ın yolları Amerika'da kesişiyor. Bir yandan medya eğitimi, bir yandan "Amerika gerçeği" onları yoksulluk, savaş, kimlik gibi konulara yöneltiyor. Biri göçmenlere çeviriyor kamerasını, diğeri Bağdat'ta savaşın gündelik haline. Ortaya, gidenler ve kalanları anlatan iki belgesel çıkıyor... Özlem Altunok evkeb, Iraklı bir kadın. Gülen yüzü, meraklı bakışlarıyla Bağdat sokaklarında yürürken "îç çamaşırlarına bayılmm" diye başlıyor sözc. Alışveriş yapıyor, kuaföre gidip arkadaşlarıyla çene çalıyor, şarkı söylüyor, hayallerini, aşklarını anlatıyor. Elektrikler iki de bir kesilse de, o durmuyor, onu çekcn kamera da... "Onuncu Gezegen: Bağdat'ta Tck Başına", Melis Birder'in ilk uzun metrajlı belgeseli. Berke Baş ise Tarlabaşı'nda geçmişle gelecek arasına sıkışmış Iraklı Arap, Iraklı Kürt ve Nijeryalı üç göçmen ailenin hikâyesini "Transit" belgeseliyle an ğı o şiddet ortamı herkesi bir araya getiren bir zemin yaratıyor. Kadınlar da daha soru sormadan kameraya konuşarak bir iz bırakmak ıstiyordu. "Transit" ise tstanbul'da yaşayan Iraklı ve diğer göçmenlerin hikâyesini anlatıyor. Siz de bir nevi savaşın, yoksulluğun tetiklediği hayatlara bakıyorsunuz. "Transit" nasıl ortaya çıktı? B. Baş: lstanbul'daki göçmenlerin dünyasıyla ıkı yıl önce Kanada'ya gitmek isteyen Iranlı bir göçmen sayesinde tanıştım. Yavaş yavaş diğer ailelerle de ilişkı kurunca buraya gelme sebeplerinı, nasıl bir rota çizdiklerini, buradan neden gitmek istediklerini araştırmaya başladım. Göçmenlik üzerine genel bir hikâye anlatmaktansa, aynı mahallede yaşayan üç aileyi merkez alarak oluşturdukları ccmaati, birbirleriyle ve Istanbul'la ilişkilerinı anlatmak istedim. BELİRSİZ YAŞAMLAR Transit'de ise başrolde kadınlar kadar çocuklar da var. Çocukları bilinçli olarak mı vurguladınız? B. Baş: Bu, çok da kişisel olarak öne çıkardığım bir vurgu olmadı ama filmi çocukların ele geçirdiğini söyleyebilirim. Çünkü göç kararının merkezinde onlar yer alıyor. Adelerin onlara daha iyı bir gelecek sağlamak için yola çıkışı, küçük de olsalar, onlara büyük sorumluluk yüklüyor. Algıları o kadar açık ki, bir yandan şarkı söyler, oyun oynarken, bir yandan da babalarına olan özlemlerini, kavgalarını, şikâyetlerini dinliyoruz. "Transit'M ne kadar sürede çektiniz? Çünkü fîlmde başından sonuna süreci takip ettiğiniz bir tanıklık da var. B. Baş: Evet. Üç ailenin hikâyesinin doğal süreci filme de yansıdı. Dolayısıyla iki yıl boyunca süren, hatta hâlâ devam eden süreci, kronolojik olarak takip ettim. Başvuruları kabul edilecek mi, burada yaşamayı sürdürebılecekler mı, geri mi dönecekler bilemiyorduk. Bu da sürekli bir belirsizliği beraberindc getırıyordu. Bu yüzden filmin sonu da gelışen durumlara göre ortaya çıktı. Filmde göçmenler arasındaki dayanışma kadar hiyerarşi de dikkat çekiyordu. Mesela bir Roman gencini Afrikalıları kiicüınscıken, komşusunu Iraklı göçmenlerin bahçesine çöp atarken gördük. Sizce Tarlabaşı nasıl bir yer? B. Baş: 79'da Iran Devrimi'nden kaçanlar, Körfez Savaşı sonrasında gelenler, G.Doğu'dan göçenler ve daha pek çokları için Istanbul'da ilk varılan yer Tarlabaşı. Filmde çok yer almasa da orada da dayanışmanın yanı sıra, hiyerarşi oluşmuş durumda. Çünkü göç deneyiminden güç alanlar, yeni gelenleri dışlıyor, basla yapıyor. Bu, yine de beraber zaman geçirmelerini, mesela futbol oynamalarını engellemıyor. Savaşın ortasındaki Kevkeb'in ya da yeni bir hayat kurmak isteyen göçmenlerin sizce en biiyük travması ne? M. Birder: Kevkeb sürekli "Sadece bugünü yaşıyoruz, geleceği düşünemiyoruz, çünkü umudumuz yok" diyor. Bence geleceğin ellerinden alınmış olması en büyük travmaları. B. Baş: Transit göçmenlerdeyse tam tersi. Bugünden çok, ayrılacakları an için yaşama hali var. Belgeseldeki üç aile de gelecek hayaliyle ve kaygısıyla yaşıyordu. • K ter yaptım. Melis'le de orada tanıştık. Beraber küçük projeler, kısa filmler yapmaya başladık. 98'de "İnHouse Projects" adh medya şırketini kurduk. Melis Birder: Istanbul Üniversitesi îşletme mezunuyum. 10 yıl Amerika'da yaşadıktan sonra geçen yıl Türkiye'ye döndüm. Orada çeşitli okullarda eğitmen olarak çahştım, video programları yaptım. Şimdi de Berke'yle beraber ya da ayrı ayrı çeşitli projeler üretiyoruz. AMERİKA YÜZÜNDEN... Kimlik, savaş, göç gibi konular üzerine kafa yormanızda Amerika'da yaşamak ne kadar etkili oldu? B. Baş: Bir yandan New York'u keşfederken, bir yandan da "Amerika hayali"ne uymayan şeyleri görüyorduk. New York'un varoşlarında eğitmenlik yapmak da bu konulara ilgimizi arttırdı. New York'un üç farklı yüzünü anlattığımız "Brooklyn'i Geçerken" diye bir belgesel çektik. Bunun için New York'un doğusunda yaşayan, farklı sınıflardan çocuklarla bir yazımızı geçirdik. Onlarla zaman geçirdikçe bir sürü yeni hikâye de kendiliğinden çıkmaya başladı. M. Birder: Benim için "Onuncu Gezegen"in ortaya çılcışı öncelikle Amerika'yla ilgiliydi. Amerika'da, savaş ve Iraklılar üzerine inanılmaz bir propaganda var. Irakhları özgür kılmak, oraya demokrasi götürmekten bahsedenlerın hepsi de Amerikalılar. Farklı hiçbir ses, alternatif yayınlarda bile yer almıyor. Sadece savaşa karşı yürüyüşlere katılarak vicdanımı rahatlatamayacağımı anlayınca, Irak'ta gerçekten ne yaşandığını aktarmak istedim. Amacım da bu belgesel aracılığıyla, orada olanları önce Amerikalılara göstermekti. "Onuncu Gezegen "de hayat dolu, coşkulu bir kadının gözünden izliyoruz Bağdat'taki hayatı. Bu zıtlığı bilerek seçmiş olmalısınız... Berke Baş ve vlelis Birder... latıyor. Her iki Hlmin başrollerinde de savaşın, yoksulluğun, göçün izlerini taşıyan kadınlar ve çocuklar var. Bağımsız medya projeleri üreten "inHouse Projects" imzalı filmlerin üst başlığı ise "Bağdatlstanbul: Gidenler ve Kalanlar" adını taşıyor. "Gidenler, yani göç edenler, bir an önce geleceği kurmak, kalanlarsa umutsuzca günü yaşamak istiyor" diyor ikilı. Melis Birder ve Berke Baş'la geçen hafta, "Insan Hakları Haftası" kapsamında gösterilen belgeseller üzerine konuştuk. Sizi tanıyabilir miyiz? Berke Baş: Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası llişkiler bölümünü bitirdikten sonra New York'ta medya çalışmaları üzerine mas M. Birder: Bağdat'a giderken ne çekeceğimi ben de bilmiyordum, karşıma ne çıkarsa onu çekmeyi düşünüyordum. Kevkeb, orada geçirdiğim 3 hafta boyunca bana tercümanlık yapan kişiydi. Onunla tanışınca da kameramı bir başkasına çevirmem güçleşti. Yaşama sevinci, sıcaklığı, açıklığı beni çok etkiledi. Bağdat'ı Kevkeb aracılığıyla anlatmaya karar verince, ister ıstemez kadınların dünyasına girdim. Bir de medyanın sürekli farklılıklara odaklanması, insan olmanın ortaklığını unutturuyor. Oysa insanlar nerede olursa olsunlar buluştukları ortak bir zemin var. Savaşın gölgesinde de olsa, Bağdatlı kadınların gündelik hayatları, dertleri, aşklarını yaşamaya devam ettiklerini görüyorsunuz. Filmde Kevkeb'i sürekli adının anlamını açıklarken duyuyoruz. "Dünyada 9 gezegen var, bense onuncu gezegenim" diyor. Film boyunca kadınların görülme isteğinin de güçlü olduğunu görüyoruz... M. Birder: Kevkeb'in açıklığı ve merakı, aslında geriye itilen pek çok kadının taleplerini birleştiriyordu. Zaten savaşın yarattı 'LATFORM VE ARKA ODASI Oyun, hayal ve tasarım VAKIFBANK«KfecJii Kartınızla Vakıfbank Kredi Kartınız varsa ilk kez K.V.K.'da ilk kez Nokia cep telefonlarına 3612 taksit fırsati var. Kaçırmayin! Kampanya stoklarla sinırlı olup butun Nokia cep telefonlan için geçerlıdır K V K kampanya kapsamındakı ürunlen ve kampanya tarlhlennı değıştirme hakktnı sakh tutar. Oranlarda ve vergilerde olabılecek değışıkhkler, kampanyaya yansıcılabilır P latform Garanti Güncel Sanat Merkezi, bir yandan Borga Kantürk ve Ahmet Öğüt'ün ilk kapsamlı sergisini erçekleştirirken bir yandan da galerinin "arka da"sında 1993'te olen, 3. lstanbul Bienali'nin e sanatçılarından Absalon'un 4 performans ıdeosuna ev sahipliği yapıyor. Borga .antürk'ün Platform'da sergilenecek işleri yun hamurundan heykeller, oyuncaklar, ırılgan biblolar, seyredilen rilmlerden, ılgisayar oyunlarından kurgulanan ıizanscnler ve 19. yüzyıl romantik issamlarının çalışmalarına öykünen küçük oyutlu resimlerden oluşuyor. Ahmet Oğüt e sergiye üç video işi, bir duvar resmi ve )sman Bingöl ile gerçekleştirdiği fotoğraf izisi ıle katılıyor. Ahmet Öğüt'ün videoları, eden sonuç ilişkileri içeren gerçek urumlara dair hayali senaryolar öneriyor. asarımın sadeleştirilmesinin, yaşam tarzımızı evrimci bir şekilde dönüştürebileceği krinden ilham alan Absalon'un çalışmaları e "arka oda"da scrgileniyor. (Sergı 28 Ocak'a idarsürecek. 0212 293 23 61) www.nokia.com tr ı VakıfBank K.V.K. ConnectingPeople IMOKIA