Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 ARALIK 2005 / SAYI 1031 Anjelika Akbar, Türkiye'deki 15. yılını yeni bir albümle kutluyor: BİRYUDUMSU A njelika Akbar'ın adını ilk kez 1999'da çıkardığı "Su" albümüyle duyduk. "VivaldiFour Seasons", "Bir'den Bir'e", "Bach A L'orientale" albümleri ile klasik müzik dinleyicileriyle tanışıklığını pckiştirdi. Şimdi 99'daki gibi yine "su"ya vurgu yaptığı yeni bir albüm ile karşımızda: "Bir YudumSu". Ilgisinin nedeni, suyun özünü kaybetmeden her renk ve forma girebilme yeteneği. Bu durumu insana benzetiyor Akbar. Amacı, insanların birbiriyle kucaklaşmasına müziğiyle öncü olmak. Çünkü müzik onun için bir malzeme, ıletişim aracı. O yüzden de protestosunu, sevgisini, öfkesini, neşesini müzikle anlatıyor. Dünyada yaşanan savaşlara, etnik çatışmalara, ckolojik sorunlara müzikle "yeter" diyor. belgeselinin müziklerini yapmam için davet edince geldim. Hamileydim ve doğum yaklaştığından bir süre kalmaya karar verdım. Sonra da Rusya'da karışıklıklar çıktı. 15 yıldır buradayım, başka yerlerde de yaşama seçeneğim vardı ama ben her seferinde kalmayı seçtim. Benim için bulunduğum yeri değerli kılan insanlardır. O yüzden de kendimi dünyaya hatta evrene ait hissediyorum. Yine de 15 yaşımdaki oğlumun kafası karışık. "Türk müsün, Rus musun?" diye sorulunca, her ikisine de "hayır" diyor. "Ana dilin ne?" diyorlar "Bilmiyorum ki, Türkçe herhalde, îstanbul'da doğdum" diyor. Bana "Kimim ben?" diye soruyor. Zor tabii, kımliğini kendisi bulacak, şu anda arayış içinde. tşte Anjelika Akbar'ın hayatı, albümü ve klasik müzikle ilgili anlattıkları... Felsefeci ve müzisyen bir baba ile müzisyen bir annenin çocuğusunuz. Böyle bakınca müzik anlamında hayata 10 önde başlamışsınız gibi geliyor insana. Onların üzerinizdeki etkisi nedir? (Gülüyor) Evde yoğun bir müzik trafiği vardı. îki yaşında annemden nota öğrenmeye ve konserlere gitmeye başladım. Aslında bütün bunlar benim içın bir oyundu. Bu yüzden "Bugün piyanoya yaklaşamazsın" denmesi büyük bir cezaydı. Babamın felsefeci olması da hayata başka türlü bakmamı sağladı. Sahneyle erken tanışmam, bana cesaret verdi. Mesela beş yaşında verdiğim ilk konserimde, 500600 kişiye Mozart, Çaykovski çalarken hiç heyecanlanmamıştım. Kazakistan'da doğdunuz, Rusya'da eğitim aldınız, üzbekistan'da yaşadınız. 15 yıldır Türkiye'desiniz. Kendinizi nereye ait hissediyorsunuz? Türkiye'yeCanDündar "KöyEnstitüleri" MÜZİK BENİ İNSAN YAPIYOR Bunlar nasıl yansıdı müziğinize? Kazakistan bana sonsuzluk hissini verdi, geniş stepler, yıldızlar ve boşluk... Bir de doğayı tanıttı. Çünkü Türkiye'deki gibi mevsimlerin yumuşak geçişleri yoktur orada, kış eksi 30 derecedir. Özbekistan'da tam peri masallarındaki gibi bir Doğu şehrinde yaşadım, müziği, mimarisi, yazarlarıyla Doğu'yu tanıdım. tbni Sina'yı, Mevlana'nın felsefesini öğrendim. Rusya bambaşka kültür, tat, derinlik... Türkiye'de Avrupa ve Asya iç içe yaşıyor. Tabii müziğimde de bilinçli ya da bilinçsiz bütün bunlar etkisini gösteriyor. Rusya'daki sancılı dönemi de yaşadınız... Zordu... Kültürel ve ekonomik yönden rahat bir hayat vardı. Sonrasındaki çalkantılar, insanların bocalamasına sebep oldu. "Inandıklarımız nasıl oluyor da, ayağımızın altından kayıyor?" diye birbirimize bakıyorduk. En kötüsü milliyetçiliğin yaygınlaşması oldu. Türkiye'de nelere alışmakta zorlandınız? İnsanların gülmeyiayıplamasına... Ben güler yüzlü bir insanım, ancak Türkiye'de bu durum yanlış anlaşılıyor. Bir de kadının ikinci planda olması beni çok şaşırttı. Özbekistan'da, yani Orta Asya'da bile böyle bir şey yoktu. Özellikle de görücü usulünü hâlâ kafamda bir yere yerleştiremiyorum. UNESCO'da çalıştınız, yardım konserlerine katılıyorsunuz. Bestelerinizi yapıp çekilmek size göre bir şey değil anlaşılan... Evet, çünkü ben ilk başta insanım. Mesleğim, sadece kimliklerimden biri, bir malzeme. Onu iyi kullanmaya çalışıyorum. Peki sizin için yaşamla notalar arasında nasıl bir ilişki var? Müzik benim için bir dil, hatta sözlerden daha derin bir iletişim yolu, muazzam bir güç. Beni daha çok insan yapıyor. Çünkü insan formunda doğmak, insan olmak anlamına gelmiyor. Yaşadıklarımın ağırlığından, protestomu da, sevgimi de, şefkatimi de notalara dökerek kurtuluyorum. 1999'da "Su" albümü ile çıktınız, şimdi yine su vurgusu yapan bir albümle "Bir Yudum Su" ile karşımızdasınız. Nedir su ile derdiniz? Su hayatın sırlarından bıri. Rengi, formu yok, ama her renk ve formu alıyor. Yine de özünü kaybetmiyor. İnsan vücudunun da çok büyük bir bölümü sudan oluşuyor, aynı şey dünya için de geçerli. Evrende de su, müthiş ve hayat veren bir öğe olarak kabul edıliyor. Ayrıca, suyun her forma, renge girip de özünü kaybetmemesi bana insanı hatırlatıyor. Çünkü insanın özünde iyilık olduğuna inanıyorum. Bestelerimle o iyiye seslenıyorum. 2002'de çıkardığınız "Bach A L'orientale" ile Doğu ve Batı'yı hatta Bach ve Asena'yı bir araya getirdiniz. Bir de Zara ile yaptığınız bir çalışma vardı, "Bir'den Bir'e". Esra Açıkgöz Klasik müziği farklı tarzlarla birleştirmeyi seviyor musunuz? Sevmekten çok, farklı tarzlara da kapalı değilim. Bir duyguyu ortaya koymak için gerekli ne varsa kullanıyorum. Bu dans da olabilir, etnik bir ses de. Bunu da enteresan ya da yenilikçi olmak için yapmıyorum. Mesela, Bach A L'orientale projesi Asena'nın CD'sini dinlerken çıktı. Bu bir müzik deneyi ya da müzikal arayış değil. Bu, çağın ihtiyacı. Insanlar, kişilikten önce mesleğine bakılarak, yüceltiliyor ya da küçümseniyor. Benim için dansöz, bir dans sanatçısı. Ancak Türkiye'de bu kavramlara yapıştırılmış imajlar var. Bu yüzden eleştirildiğim de oldu. Nasıl bir müzik ihtiyacı bu sizce, müzikte neyi yakalamak istiyorsunuz? Bir anlamda dini, etnik çatışmalara gönderme yapıyorum. Israil ile Filistin, Batı ile Doğu arasındaki çatışmayı müzikle durdurmak ya da hafifletmek istiyorum. Dünya neredeyse elimizden gidiyor, savaşın yarattığı ıstırap, ekolojik problemler... Müzisyen olarak, "Yeter artık" demek istiyorum. Geleceğe yönelik projeleriniz neler? Türkiye ile ilgilı bir kitap yazacağım. Birkaç ay içinde bazıları seslendirilmiş, bazıları seslendirilmemiş senfonik eserlerim çıkacak. tnsanı stresli hayattan farklı diyarlara çağıracak bir meditasyon CD'si hazırlayacağım. • Anjelika Akbar için müzik sözlerden daha derin bir dil. O yüzden de onu iyi kullanmak, savaşlardaki ıstırap, ekolojik sorunlara "dur" demek istiyor... Sıcak bir ısık sokağa vurur. Muhabbet edenlerin uğultusuna eskilerden birşarkı eslik eder. Milli Piyangocujaşh amca masalan dolaşır, sonra tazp badem satan adamgelir. İyi bir muhabbet sıcak bir sofrada büyür. Bu soğuk me&lisıcaksojralara bvom de bir katkurm, var artık, negü&l! Mercan üç aydır muhabbetlere dem kattyor, komik birhikâyenin sonundajüksekn kahkahaya katılvyor. lürekten hissedilen sevince, kimi zpman du "öoş ver, üzjilme" dedirten kedere ortak oluyuı. İster o meyhanede istersahilde küçük bir balık lokantasında ister evinuylejılbası için havrlumutf sofrada... Esash bir muhabbeteşahit olunuım, eğer, lütfen o masaya dikkatlice bakmı^. Mercan Türk Rakm'mğoreceksınız,2OOb tüm dileklerinvıjn gerçekleştiği biryıl olsun.