26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

25 ARALIK 2005 / SAYI 1031 BEN NİNEMİ SEÇTİM Selen Tokcan O nceleri öyküsünü paylaşmaktan korktu; sonra da bir gün, telefonda konuştuğu torununa, "gel yavrum, bir gün oturalım, sana her şeyi bir bir anlatayım" dedi. Söze "Lâllar, işaretle konuşur. Sağırlar, duymadan konuşur. Körler, görmeden konuşur. Kadınlar, ağıtlarla konuşur..." dıye başladı Naze. Şimdi 105yaşında. "Negözkalmış, ne diş kalmış, ne tat. Bir tek dilim kaldı. Bakalım o ne zaman bitecek..." diyen yine kendisi. îrfan Aktan, onun, babaannesi Naze'nin özlem ve acı yüklü hayatını dinleyip kitaplaştırdı. Yazaryönetmen Ümit Kıvanç da "Naze" belgeselini çekti. Naze, bundan yüzyıl önce Yahudi ailesiyle yaşadığı Kuzey Irak'ın Akre kasabasından Müslüman Kürt genci Halit'in kendisini kaçırmasıyla kopuyor, bir daha ailesine kavuşamıyor. Tamamen yabancısı olduğu bir kültürün içine giriyor, geri dönüşü olmayan bir şekilde. Söylediğine göre ailesi, 20. yüzyılın başlarında diğer Yahudilerle birlikte Israil'e gidiyor. Naze'nin ailesine duyduğu özlem öyle yüksek ki, aradan geçen zamana rağmen Israil'e gidip ailesini bulabileceğine inanıyor. lletişim Yayınları'ndan çıkan "Naze/Bir Göçüş Öyküsü", kültürlerinden, ailelerinden koparılan, söz hakkı tanınmayan kadınlann dillendiremediğini haykıran bir kitap. Babaannen Naze 'nin öyküsünü yazarken, bir ağlatnış, bir seni yanından kovmuş, peki, anlattığı her şeyi yazdın mı? Günler süren söyleşiler nasıl geçti? Hiç sıkılıp vazgeçmeye kalktı mı? Evet, çok sıkıldığı da oldu, çok sinirlendiği de. Naze, olağanüstü şeylerin yaşandığı bir bölgedeki sıradan insanların tarihini, unutulmuş aşiret reislerini, tarihe karışmış küçük sebepli büyük kavgaları aktanyordu. "Şapka Inkılâbı"nı, köye gelen üç askerin yırttığı kefiyelerden hatırhyordu. Irak'taki Yahudilerle Kürtler arasındaki ilişkiyi, Kürt aşiretlerinin göçebeliğini, en önemlisi de Kürt kadınının acılarını aktanyordu. O yüzden de anlattıklarına sadık kaldım. Kitabı bitirdikten sonra kelimesi kelimesine ona da okudum. Değiştirmemi istediği yerleri değiştirdim... Naze'nin sansürüne mi maruz kaldın? Sansür değil, düzeltme diyelım. Mesela yetmiş yıl önce îran'a kaçarlarken, kaynanası Mavi mi ata binmişti yoksa kendisi mi? Bir nevi yanlış hatırladıklarını düzeltmek için okuttu bana. KADINLAR AĞITLARLA KONUŞUR... Naze, hayatını anlatırken küçük sayılabilecek detayların üstünden atlamamava ayrı bir özen göstermiş. Bu yaşta bu hafıza ve betimleme giicünü nerden alıyor dersin? Sanırım kadınlar konuşmadıkları şeyleri berhava etmiyor, bir yerlerde saklıyorlar. Naze gıbı fırsatları olduğu anda da, seksen yıl önce bayram günü hangi yemeği yaptığını, yemeğe tuz atmayı unuttuğu için evde ne tür gürültüler koptuğunu hatırlamaktan geri durmuyorlar. Erkekler zaten muktedir oldukları için pek çok şeyi hatırlamazlar. Hatta kimi şeyleri unutmak, işlerine bile gelebiliyor. Kadınlar ise unutmamak için ağıtlar yakarlar, zihinlerine notlar alırlar bence. Zaten Naze'nin kendisi söylüyor, "kadınlar ağıtlarla konuşur". Bu öylesine bir söz değil. Biz söyleşi yaparken bu sözü sık sık tekrar ediyordu. Yakın bir akrabanın çetin yaşatnını yazmak zor olsa gerek. Sen ne tür gerilimler yaşadın? Bence bu tür öykülerın kalemc alınmayışı insanların kendi aile sırlarını "ifşa" etmekten korkmasından kaynaklanıyor. Kadınlar, nınelerinin tarihini yazmaya başlarlarsa, onların acılarının kaydını tutarlarsa, o zaman kadın hareketi de güç kazanır. Eğer erkekler bu tür öykülerı yazarsa, o zaman daha da iyi bir noktadayız demektir. Çünkü ninelerin tarihiyle hesaplaşması gereken, onlara özür borçlu olanlar bız erkekleriz. Yüz yaşına geldiği halde, içindeki acı sürüyorsa, ortada kocaman bir acı yumağı vardır demektir. Bunun temelinde, erkeklerin kurduğu dünyanın adaletsizliği yatıyor. Ne tür gerilimler yaşadığımı sordun ya; işte böyle bir gerilim yaşadım. Çünkü ya dedem Halit'in yanında yer alacaktım veya ninem Naze'nin. Ben, ikincisini seçtim. Torun İrfan Aktan anlatmasını Istedi, Naze de tam 105 yılın öyküsünü bir solukta fısıldadı. İsrail'e göç eden ailesini, kocasını, köyünü, yani Türkiye'nin tarihini... Bu Aktan için geçmişlyle yüzleşmesinin, Naze'nin biyografisine kız çocukları ve torunIarıyla söyleşiler de ekleyerek geniş bir kadın anlatısı kurmuşsun... Aslında esas olarak Naze'nin öyküsünü aktarmaya çalıştım. Bu sırada da kız çocukları ve kız torunlarının anlatacaklarını merak ettim. Zaten Ümit Kıvanç'la, belgeseli çekerken, kız torunlarla söyleşiler yapmıştık. Kızlarıyla da, kitabı yazmak için köye gittiğimde konuştum. Dolayısıyla da ortaya geniş bir ailenin kadınlarının anlatısı çıktı. Bence o söyleşiler olmasaydı kitabın bir ayağı eksik olurdu. Fakat ailenin erkek çocukları, "keşke o söyleşiler olmasaydı" dedi. Çünkü onlar sadece mazi olanı anlatmamı istiyordu. Naze, ailesinin tsrail'de olduğuna inanıyor ama aradan geçen yüzyıl kadar bir zaman sonra aileyi veya aileden birini bulmanın imkânı kalmış mıdır? geleceğe kapı aralamasımn yoluydu... Belki daha önce Irak'ın Akre kasabasında yaşayıp da Israil'e göçenlerin kayıtları vardır. Eğer kayıt tutulmuşsa, ailesine ulaşmak kolaylaşabilir. Türkiye'de senin yaptığına benzer sözlü tarih çalışmalarına ilgi giderek artıyor. Ya da şöyle söylemeli; sözlü tarih yavaş yavaş keşfediliyor... Bu gelişmeyi neye bağlıyorsun? Doğru, "yavaş yavaş" keşfediliyor, insanlar resmi tarihin dışında da bir tarihin yaşandığını görüyor artık. Ayrıca her sözlü tarih çalışması, her öykü aktarımı, başka çalışmalara, aktarımlara kapı açıyor, insanları cesaretlendiriyor. Bir de, sanırım aile bağları zaman zaman yüzyıllardır süregelen muhafazakâr yapının dışına taşınca, bu tür çalışmaların yapılması kolaylaşıyor. Zaten bız bu öyküleri yazmazsak, geleceğimizi nasıl kurabiliriz kı! Eğer geleceğin, geçmışin tekrarı olmadığını biliyorsak, öncelikle geçmişte yaşananlarla hesaplaşmalıyız ki, o acılar tekerrür etmesin.# EDİTÖR'DEN Onu bir ilkokulun mezuniyet töreninde gördüm. Başını önünden kaldırmıyor, kendisine yöneltilen soruları karşısındakinin gözlerine değil, kendi dizlerine bakarak yanıtlıyordu, daha doğrusu fısıldıyordu ve ne dediği anlaşılmıyordu. On bir yaşındaydı ve herkesten farklıydı. Sınıf arkadaşı 61 çocuktan, onların ailelerinden, öğretmenlerinden, servis yapan garsonlardan hepsinden başkaydı. Çok güzeldi, çok kadındı ve çok korkuyordu. Garsonlardan biri « , 6 belli ki otuzlu yaşlarındaydı büyüsüne kapıldı, gözlerini ondan ayırmıyor, masanın etrafında dönüp duruyordu. O, kocaman, ışıltdı gözlerini kazara kaldırdığında masadakilerin dengeleri bozuluyor, tedirginleşiyorlardı. Bütün bir yıl boyunca çocuklarını uzak tutmaya çalıştıkları "o kız" işte karşılarındaydı. Anlaşılan çocukları da öğütlerini dinlemişti, çünkü çocuklann hiçbiri yanına yaklaşmıyor, laf atmıyor, hatta birbirlerinden esirgemedikleri sataşmalara, itişip kakışmalara onu ortak etmiyorlardı. Sanki o yoktu, hiç olmamıştı... Belli ki törene katılmayı isteyen de oydu. Yanında otutran ablası f "Hadi" diye sıkıştırıyordu "O kadar istedin, şimdi niyekalkıp oynamıyorsun?" Yine susuyor, kocaman bir gülümsemeyle yetiniyordu. Çocukluğundan geri kalan ne varsa işte o gülümsemesindeydi... Müzik başlayıp da arkadaşları pistte dans edince başını kaldırdı. Ablasını dürtükledi, "Dans edelim". Ablası oralı olmadı, ama o vazgeçmedi, kolundan çekiştirdi, iteJdedi. Sonunda ablakardeş dansa kalktılar. Ondan boşalan yere otura'n öğretmeni, "Zavallı" dedi "Algdaması çok düşük, bundan sonrasını okuyamaz da. Çok da tehlikeli, koruması zor. Allah ailesine kolaylık versin". Ailesinin geri kalanlan, yani anne ve babası törenin yapddığı salonun dışında bekliyorlardı, çünkü paraları ancak iki kişilik davetiye almaya yetmişti. O ise pistte ağır ağır, ama durmaksızın gülümseyerek dans ediyordu. Işini gücünü bırakıp, bir köşeden onu izleyen garsonun farkında bile değildi. Tören bittiğinde, anne, baba ve ablasının arasında, başını önüne düşürüp gitti... O, Nabakov'dan miras ismiyle bir Lolita'ydı. Aradan üç yıl geçti, şimdi büyük ihtimal ailesi tarafından eve kapatıldı, belki de evlendirildi, yani erken konuşan gövdesi cezalandırıldı. Nabakov'un erkek kahramanı Humpert baştan çıkarıcıydı, garsonun deneyip de beceremediği roldeydi. Lolita'sı ise sonunda kendi yolunu çizmeyi başarmıştı. Onun ise deneyecek bile '^ gücü yoktu. Tıpkı, gövdesiyle aklı birlikte büyümesine rağmen çocuk pornografisi ve seks ticaretinin bir kurbanı olan yaşıtları gibi. Edebiyatın süslemelerinden kurtulduğunda Lolita'dan geriye kalan şiddet, yara ve kimliksiz çocuklar... Özgür Erbaş, Prof. Dr. Gökhan Oral'la yaptığı röportajda işte bu çocukları anlatıyor... îyihaftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo. com 3 alışverişten Axess üyesi marketlerde BİRİ BEDAVA Cumhuriyet DERGÎ* 1031 Aralık tarihleri arasında, Axess üyesi marketlerden 3 kere alışveriş yapın, birini Axess ödesin. Axess kazandınr, Âkess'i olan kazanır. Kampanya suresinde Axess üyesi market, süpermarket ve hıpermarketlerden 3 farklı günde yapılan alışverişlerin toplamı en az 150 YTL olmaiıdır. 3 alışveriş arasında en duşıik tutarlı olanı 18 Ocak tarihinde kartınıza chippara olarak yüklenecektır. Bir muşteri bu kampanyadan en fazla 40 VTL chippara kazanabılecektir. Imtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına tlhan Selçuk Genel Yaym Yönetmeni: tbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Mehmet Sucu Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Baskı: thlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna / tstanbul îdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/îstanbul Cumhuriyet Reklam (0212) 251 98 7475 (0212)343 72 74 444 25 25 www.axess.com.tr AKBANK *Cumhuriyet Gazetesi'nin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yaym. cumdergi@cumhuriyet. com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle