Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 ARALIK 2005 / SAYI1031 13 Sulu tarım Harran'ın çehresini ", , değiştirdi, ama yeni çehre, pek de iç açıcı değil, ya tuzlanma yaşanıyor ya da göller hastalıklara kapı aralıyor... Suyla, susuz zamanların öyküsü birbirine karışıyor... Fotoğraflar: Evet, su hayattır, ama onun da ağaları var! Harran'ın göllerL. Özcan Yurdalan zaklarda ne var, diye merak etmekle kalmayıp kendi başıma merakımı giderebilecek yaşa geldiğimde ilk gittiğim yerlerden biri Harran olmuştu. O zamandan berı de gider gelirim. Adı biiyük bu kadim yere ilişkin en eski anım, konik kubbeli evlerin arasından güneş batarken, ufku tozutarak gelen sürünün köye girişidir. Etkıli bir manzara, romantik bir durum yani. Kalenin üstünden gün batımını izlerken sürii gelecek mi diye hâlâ beklerim. Gelmez. Yıllardır gelmez. Zaten güneş de eskisi gibi nar kırmızısında, gül ku rusunda gezinerek batmaz. Çünkü Harran Ovası'nda otlak kalmamış, hayvancılık bit miştir, sulu tarım yapılmaktadır. ÖZCAN YURDALAN U Memleket tarihinin en uzun ve ibret veri ci hikâyelerinden birınin adı GAP'tır. Aslına bakılırsa ekonomik gelişme projesi olduğu kadar ınsanı temel alan bir sosyal iyileşme programıdır GAP. Ama sonııçta suya hasret toprak yeşil bir cennete dönüşüı mü, ova in sanının makus talihi yenilir, hedeflenen sosyal gelişim sağlanır mı? Büyük projeler, en başta büyük oldukları için mi problemlidirr* Pamuk tarımı, hele teşviklisi toprağı neyler? Salma sulama taban suyunu nasıl yükseltir? Suyun, toprağın ve ınsanın ılişkisi bugün nasıldır? Toprak ağalarının yanında bir de su ağaları mı türemiştir? Bu sorular cevap bekler. Rakamlara güvenenler resmi kaynaklardan kendılerini mudu edecek verilere ulaşabilirler ya da bürokratik terminolojinin bunaltıcı ortamından umutlu bir görüntü yara burada, bu talihsiz toprakların yakın tarihinde kilometre taşları gıbi duran iki kişiye kulak verelim ki anlatacaklarımızın ağırlığı artsın, etkisi büyüsün. Urfa'da, tavanlara kadar kitap yığılı dükkânda kamerayı kuracak yerı güçlükle bulan Kemal'in ilk sorusuyla birlikte kolunu çalışma masasına yaslayarak konuşmaya başlayan Naci Ipek, kentin yakın geçmışındeki tanıkhklarını usta bir gazetecinin kıvrak diliyle anlatırken nerede duraklayacak, nerede sesini yükseltecek, nerede derin bir soluk koyverecek hepsini gayet iyi biliyor, saatler geçmesine rağmen hikâyesini dinletiyordu. Bir ara arka cebinden mendilini çıkardı. Sol eline bardak şekli verip üstüne mendili örttü, ağzına götürüp su içer gibi yaptı "Harran'da suyu böyle içerdik, mendille suzerek," dedı. "Sonra, mendilin dudaklarımıza değdıği yerde birikmış, kıvranıp duran kıırtları ayıklardık." diğini anlayamayan Harranlılar, Otyam'ın yüzüne, boş tasa ve kuru toprakta kalan izlere bakakalmışlardı. Bu hikâyeyi dinlemeden birkaç ay önce, "tuzlanma belgeseli"nin son çekimlerinı yapmak üzere Harran Ovası'nda dolaşırken "göller bölgesi"ne düşmüştü yolumuz. Kısas'ta okul binasının bodrumunu basan, meyve bahçelerini kurutan taban suyu, Bozyazı, Belitaş, Gözeler, Balgat köylerinde hatırı sayılır büyüklükte göller yaratmıştı. Kimi evler yıkılmış, kimi de lebiderya olmuştu. Köylüler çaresizdi, ördek ve kaz beslemeye başlamışlardı, birkaç yıla kalmaz kuğu da bırakılırdı sulara. Bu göller ne romantik görü» nümler yaratıyordu Harran'da ne de susui* geçen yüzyılların acısını çıkarırcasına bol suyun nimetlerine kavuşmuştu insanlar. Göller kirliydi. Kimyasal atık içeriyor, evlerden gelen lağımlan topluyor, çöpler ve leşler de eklenince tam bir mıkrop yuvası yar,atıyordu. Üstünden bir yaz daha geçerse sivrisineklerle birlikte yeni bir hayat başlayacaktı. Geçenlerde gazeteler şark çıbanından ve sıtmadan söz ettiler. Harran'ın göl kıyısındaki köylerinde yaşayanlar sıtma yıllarını gayet ıyi hatırlıyorlar. Bu arada Urfa'da, şark çıbanının izini yok etmek için estetik ameliyat yaptıran gençlerden söz edıliyor. Bir zamanlar misafirlerine sundukları su mendille süzülerek ancak ıçilebilen, toprağa serpilen damlaların ardından iç geçirerek bakan Harranlılar artık bol suya kavuştular. Gölleri bile var. Harran'ın Gölleri. • KİMYASAL ATIKLARA DİKKAT! tabilirler ama ben gördüklerime inanırım, bir de insanların kulaklarımla işittiğim hikâyelerine. t larran Ovası'nda sulu tarımla birlikte baş gösteren sorunlar ve en önemlisi tuzlanan toprakların oranı gıderek büyüyor. Kemal Öner ile birlikte TEMA'nın desteğiyle hazırladığımız ve sorunu enine boyuna irdeleyen tuzlanma belgeseli, yeni yılla birlikte tamamlanacak. En iyisi durumu o belgeselden izlemek. Bcnim anlatacaklarım ise gerçek değil, gerçeküstü bir hikâye. Sanki bir rüya. Sulama başlamadan önce bu rüyayı köylülerden birıgörecekolsa, "delirdi," dcrler korkusuyla kalbine gömer, hayra yormak içın olmadık çarelere başvururdu. Bir vakitler sarı sıcak ve göz alabildiğine uzanan çorak toprak demek olan Harran'da artık göller var. Göllerde yüzen yeşil başlı ordekler, surüler halinde paytak gezinirken tehditler savuran kazlar, sundurmasını suya uzatmış yalılar, bütün gün suda taş kaydırmaca oynayan çocııklar... Tam Harran'ın adı yüzyıllardır suyla birlikte anılmıştı, daha doğrusu Harran demek suya hasret demekti. O hikâyeleri Fikret Otyam anlatırdı. Yıllar önce röportaj için Harran'a gittiği seferlerin birinde, sıcaktan yanmış kavrulmuş halde çardağa kendinı atar atmaz uzatılan suyu bir dikişte içmiş, tasın dibınde kalan tortulu yudumu ise toprağa serpıvermişti. îşte o an, çevrede kim varsa hepsinin, yere düşer düşmez buharlaşan suyun ardından ıçleri gitmişti. Suyun nasıl olup da dökülebil İ: 8O jıl önce Cumhuriyet . OSMAN BAHADIR t> bahadirosman@hotmail.com RUZGAR HAKAN ÇELIK fhakancelik@mynet.com arülfünun Edebiyat Fakültesi'nde bir Türkiye Inkılabı Tarihi Kürsüsü kurulmuştu. Gerek bu meseleye, gerek Darülfünun Edebiyat Fakültesi'ni ilgilendiren diğer meselelere dair dün bir muharririmiz Fakülte Reisi (dekanı) Köprülüzade Fuat Bey'le görüşmüştür. Fuat Bey bu kürsüye dair demiştir ki; " Türkiye Inkılabı Tarihi Kürsüsü, Vekiller Heyeti'nden geçmiş, tasdike(onaya) gitmiştir. Darülfünun'da kurulacak olan tnkılap Müzesi buna bağlanacaktır. İnkılap Müzesi'nin tahsisatını vekâlet verecektir. İnkılap Tarihi Kürsüsü D adımlar atmıştır. Şimdiki Türkiyat Mecmuası'nm 2. nüshasını neşredeceğiz. Bundan başka enstitü senelik 2 mecmua daha çıkaracaktır. Bunlar büyük birer cilt olacaktır. Bu mecmuaların birincisi Etnografya Mecmuast, diğeri de Türk Edebıyatı Tarihi Mecmuası'dır. Bakü'de toplanacak olan Türkoloji Kongresi'ne ne zaman gideceksiniz? Ayın 18'inde hareket edeceğiz. Benimle beraber Alman profesörlerinden mösyö Menzel ve Rus profesörlerinden mösyö Bartold da beraber gideceğiz. Bunlardan başka Etnografya Müzesi müdürü profesör Mesaroj ile Hüseyinzade Ali Bey'in de bu Longreye katılması muhtemeldir. Fakat bunu da önce Vekâlet tasdik edecektir. Kongrenin kati programı hazırlanmıştır. Son defa tebliğ edildi. Bu kongrede belirli bazı konular üzerine çeşitli mütehassıslar larafından hazırlanan raporlar okunacaktır. Profesör Bartold, Türk tarihi tetkikatının bugünkü vaziyetine dair, profesör Mesaroj etnografya hakkında birer rapor okuyacaklardır. Bunlardan birincisi edebi Türk lehçelerinin tarihi gelişimine, ikincisi umumi Türk edebiyatı tarihi tetkikatı için izlenmesi gereken usullere dairdir. Ayrıca Profesör Menzel ve Moskova Darülfünunu müderrisi profesör Gorolevski de benim raporuma zeyl (ek) olarak tali birer rapor okuyacaklardır. Esas raporların okunması yarımşar saat, tali raporların okunması ise 15 Arkeoloji müessesesinin vaziyeti nedir? dakika sürecektir. Bunlardan başka Rus Arkeoloji Enstitüsü de teşekkül etmek Akademisi'nden daha bazı profesörler, üzeredir. Burada bilhassa Türk ve Islam profesör Oldenburg Samanyaloviç ve daha arkeolojisi hakkında geniş araştırma zemini bazı alimler çeşitli konulara dair bulunacaktır. Bu enstitüyü de şimdiki halde hazırladıkları raporları okuyacaklardır. fakülte bütçesinden idare edeceğiz. Darülfünun Edebiyat Fakültesi'nde 4 Arkeoloji müessesesi için Strazburg müderns muavinliği açılmış ve bunlar için Darülfünunu arkeoloji profesörü mösyö Albert Gabriel celbedilmiştir (getirtilmiştir). bir de müsabaka düzenlenmiştir. Bu Türkiyat Enstitüsü'nün faaliyeti hakkında müderns muavinleri şu dersler içindır: 1Türk Edebiyatı Tarihi, 2 Türk Lisanı Tarihi, biraz malumat verir misinizt* 3 Tarih, 4 Coğrafya. Türkiyat Enstitüsü faaliyetine devam 9Şubatl926 etmektedir. Enstitü neşriyat sahasında büyük KAL\< gflZAZ. Ol^ARI AL\P KlooLuyo kULLAMMlYO Be