22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 PAZARIN PENCERESİNDEN îzmirliler kendilerinden "gâvur" diye söz etmeyi, koşulsuz bir kabulle severler. Bu tanım bir başbakanın ağzından çıkınca, anlamı da değişti. Erdoğan hem çokkültürlülüğü içselleştirememişti, 25 ARALIK 2005 / SAYI 1031 2015'te yılbaşı • Selçuk Erez i V lkentin tüm yollarını kapladı. OkuUan ' ılbaşına dört gün kala başlayan kar, bir gün önce tatil ettiler. Metin çok sevindi: "Anne," dedi "Oh be.. Tarih sınavı kaynadı!" Metin'in annesi eski bir lise öğretmeniydi; sordu: Hangi konuyu soracaklardı? En iç bunaltıcı konuyu, Karanlık Çağlar'ı soracaklardı! Anadolu'nun Hitit Imparatorluğu'nu yıkan istilalardan sonra yaşadığı karanlık çağlar mı? Hayır, o söylediğine "Eski Karanlık Çağ" deniyor şimdi! Öyleyse Roma'nın 476'da yıkılmasını izleyen yüzyıllardır konunuz. Eski Yunan ve Roma uygarlıklarından iz kalmamış, cahillik almış yürümüş, aydın sayısı alabildiğine azalmıştı. Salgın hastalıklar Avrupa'da yayılmakta, insanlar yoksulluğa güç dayanmakta ve öldükten sonra cennet vaat eden dine tutunmaktan başka çare bulamamaktaydılar... Yok bu da değil! Buna da "Orta Karanlık Çağ" dcniyor! Pekı ne? Bu söylediklerine çok benziyor ama bazı açılardan farklıymış! Neymiş farklı olan tarafı? îzinsiz evlenen kızların aile meclisi kararıyla kardeşlerine öldürtüldüğü, düğünlerde magandaların kurşunuyla bebeklerin vurulduğu, düşüncesini açıklayamn hapislere atıldığı bir çağmış bu.. Buna da "Yakın Karanlık Çağ" mı deniyor? iffffjfffffj fPfPfl IPfPPİ mmm hem de solla hesabını Izmir üzerinden görüyordu... Tepkiler birbirini izledi. îzmirli gazeteci Gönül Soyoğul da Erdoğan'a kentinin politik haritasını da ortaya çıkaran bir yanıt verdi. Gâvuruz elhamdü ı ah okuz Eyliil Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Dr. Erkan Serçe, Yenigün'deki yazısında şöyle diyordu: "...ABD'nin Mısır Başkonsolosu Edwin de Leon tarafından kaleme alınmış olan yazının başlığı 'Infidel Smyrna' yani 'Gâvur Izmir'di. Yazı ilk kez Ingilizce olarak ABD'de yayınlanan Temple Bar adlı derginin AğustosKasım 1874 tarihli 42. sayısında yer almıştı. Edwin de Leon, 'Gâvur Izmir' teriminin kaynağını, yazısının ilk satırlarında şöyle açıklamış: "Dini biıtün insanlar, îzmir'in kozmopolit yapısına ve her tür insanı içinde barındıran ahalisine nefretle bakıp, öteden beri 'incir kend' olarak bilinen bu kente, küfür nitelikli bu lakabı takmışlardır." Kasımpaşalı Başbakan'ımızın da söylemek isteyip "ima" ile yetindiği, imasının bile kıyamet koparttığı lakabın, "solun kalesi îzmir" değil de, dini bütünlerin küfür niyetine kullandıkları bir yakıştırma olduğunu herkes biliyor artık. D Evet, o zamanın yöneticileri sık sık îran'ın Cumhurbaşkanı'nı kıskandıracak açıklamalar yaparlar, her türlü atamada bilgiye değil dinsel görünüme ve partiyc bağlılığa önem verirlermiş! Aman iyi ki bu devreyi çoktan gerıde bıraktık şimdi. Artık iç açıcı konulardan bahsedelim . Yılbaşında Eliflerde toplanacağız! Desene bu sefer de babanla baş başa kalacağız! Sana ve babama aldığım hediyeyi şimdiden vereceğim: Opeth'den parçalar dolu bir "memory stick". 500 mb kapasiteli! Oh oh neler var! Babanla flört ederken gittiğimiz konserleri anımsayacağız: The Funeral Portrait, sonra Death Whispered a Lullaby.. Moonlapse Vertıgo bile var.. Yılbaşı gecesi, Metin, Eliflere gitti. Annesıyle Babası evde kalıp biraz televizyon izlediler: Türkiye'nin ilk kadın Cumhurbaşkanı, yeni yılda halka seslendi: Hem yeni yılınızı, hem de AB'ye katılışımızın üçüncü yıl dönümünü kutlarım! Bilindiği gıbi, bu yıl dönem başkanlığı da bizdeolacak! Sonra Başbakan da sağ kulağındaki gümüş küpeyi oynata oynata konuştu. Onu, Diyanet Işlerı Başkanı, Alevı Federasyonu Başkanı, Ermeni Patriği, Ekümenik Rum Patriği ve Hahambaşı izlediler.. Metin'in babası kanallarda zaplaya zaplaya gezinirken Berlin Filarmonik'in yılbaşı konserlerinden birine takıldı: Eren Aydoğan'ın Istanbul Senfonisi'ni çalıyorlardı. Bitince dinleyiciler besteciyi ayakta alkışladılar. Karı, koca baş başa yemek yerlerken oğullarının hediyesi Opeth konserini görüntüsüyle beraber izlediler. *** Metin eve döndüğünde anası ve babası çoktan uyumuşlardı. Sabah ezanı Türkçe okunuyordu. • "Solun kalesinin Izmir" olmadığını; son 20 ydın yerel seçim sonuçlarına şöyle kabaca bir göz attığımızda, tzmir seçmeninin soldan sağa, sağdan sola döndüğünü de.. îzmir'in "muhalif" yapısının "sol" olduğunu zannedenlere ya da lafı kıvırabilmek için "Izmir solun kalesi demek istemiştim" diyenlere, bu kentte 1960 sonrasında, Osman Kibar'ın (AP) üst üste iki dönem, Burhan Özfatura'nın (ANAPDYP) ise 5 yıl arayla yine ıki dönem belediye başkanlığı yaptığını unutmuşlardır kibarlığıyla hatırlatalım yine de. Demirel rüzgârı estiğinde Kibar'ı, 1. Karaoğlan rüzgârı estiğinde thsan Alyanak'ı, Özal'ın yıldızlaştığı yıllarda Özfatura'yı, Erdal Inönü'nün parladığı yıllarda Yüksel Çakmur'u, Çiller'in topuk seslerinin duyulduğu günlerde (bu kez DYP'liydi) Özfatura'yı, 2. Karaoğlan yükselişinde de Piriştina'yı başkan yapan Izmir'di. Başka bir deyişle, Türkiye genelinde esen iktidar rüzgârları, yerel seçimlerde hep Izmir'e de ulaştı. Izmir'e ulaşamayan, bu kerfti fethedemeyenler sadece "dinciler"di. Bu kentte ne Fethullah Gülen'in vaazları yüz buldu, ne de onun açtığı okullar. MSP'nin, Fazilet'in, AKP'nin Türkiye ortalamasını düşüren de yine "Gavur Izmir"di. Bu yüzden Izmir, yıllar yılı dinci partilerin korkulu rüyası oldu. •kkk Ne radikal solun, ne de radikal sağın barınamadığı/erişemediği/ulaşamadığı bu kale, elbette hep "murdar" diye nitelenecek. Ne MSP'ye, ne Fazilet'e, ne Saadet'e, ne AKP'ye "eyvallah" demeyen bu kent, elbette "gâvur" diye nitelendirilmeyi sürdürecek. Izmir günün birinde solun kalesi (CHP'nin değil) olur mu bilemem ama benim Izmir'im daha yıllar yılı "Gâvuruz elhamdülillah" demeyi sürdürecek. Eminim. Çünkü ben de bir gâvur Izmirliyim, bilirim... • gsoyogul@yahoo.com.tr Dr. Işıl Vahip İnsanın insana ettiği I nsanlığın her kuşağı önceki kuşaklardan bir şeyler devralır. Ne yazık ki, kötü miraslarımız hiç de az değil. Fakat nesiller arası sürekliliği olumlu biçimde sürdürmemize yardımcı olacak bazı iyi miraslarımız da var. Bilgi akışını sağlamak ve araştırmalan bir adım daha ileriye götürmek bilim insanlarının görevleri arasında. Bu amaçla düzenlenen Travma Toplantıları, bu yıl yurtiçinden ve yurtdışından gelen bir çok çalışmacıyı bir araya getirdi, etkin bilgi alışverişi sağladı. isteyerek, planlayarak yapılmış işkence, soykırım ve etnik temizliğin yarattığı travma kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Ester, Joe, Moiz, Ayşe... Öyküleri birbirine benziyor. Isimleri elbette birer kurgu, ama yaşadıkları ve psikiyatrlarıyla paylaştıkları geleceğe yön veriyor. Zorunlu göç ve savaş gibi ortak felaketlere uğramış kişilerin sağlığıyla ilgilenen uluslararası örgütlerin dikkatini çeken konular arasında, travmanın kuşaktan kuşağa geçişi ve bunun gelecek kuşakların ruh sağlığı ile ilişkisi de artık yer alıyor. Bu gelışmeyi, Yahudi soykırımından kurtulanlar ve onların çocukları ve torunları ile yapılan çalışmalara borçluyuz. Yapılan bu çalışmalar sayesinde, bugün başka etnik gruplara mensup insanların travmalarına tanı koyabilmek ve tedavi edebilmek olanağına sahip olduk. Çünkü bu çalışmalar bazı evrensel psikolojik mekanizmaları gün ışığına çıkardı. Bu mekanizmalardan hiçbirimiz muaf değiliz. Tıpta tedavi çok önemlidir. Koruyucu hekimlik daha da önemlidir. Bu konuda da psikiyatristlerin söyleyecek sözleri elbette var. Ancak travmanın ekonomik, politik, sosyolojik, hukuksal vb. boyutları ile ilgili çalışmalarla birleştirilmezse, travma tek bir boyuta indirgenmiş olur. • Sunumlardan birinde, kurgusal olarak tasarlanmış ve Ester ismi verilmiş bir karakter aracılığıyla, insan zihninde travmanın nasıl temsil edildiği ve ne tür davranış örüntüleriyle dışa vurulduğuna değinildi. Bu karakter, ırkçılık mağduru zencilerden başlayarak, yüzlerce Joe, Moiz, Ayşe, Ali'nin iç dünyalannda yapılan yolculuklar sonucunda ortaya çıkan ortak özelliklerin bir bileşiminden oluşuyordu. Onların her birine paylaşımları için teşekkür borçluyuz. Bize kazandırmış oldukları bügileri damıtarak bugün bir karakter kurgulayabiliyor ve genç meslektaşlarımıza bazı özgün travmaların tanısı ve tedavisi konusunda bilgi aktarabiliyoruz. Onlar, tedavi talep etme gücünü gösterebilmiş ve kendilerine haram gördükleri potansiyellerini ve iyi yönlerini yeniden harekete geçirebilmeyi başararak, hem çevrelerine, hem kendilerine sunabilmiş bir grubun temsilcileri. GÜVEN DUYGUSU SARSILINCA... Ne yazık ki, travma bireylerle ya da bir iki nesille sınırlı kalmıyor. Tüm insanlığın içinde kendı kendini sürdürme mekanizmaları var. Özellikle isteyerek ve planlı yapılmış işkence, soykırım, etnik temizlik gibi ağır travmalar sonraki nesilleri ve dolayısıyla bütün insanlığı etkiliyor. Deprem, tsunami gibi doğal afederden sonra insanlar tannya ya da kadere bir süre isyan ederek ve birbirleriyle yardımlaşarak yaralarını sarabilirler. Ne de olsa, travma dışarıdan, yeterince tanımadıklan ve hükmedemedikleri bir güçten gelmiştir. Güven duygusu tabii ki sarstlır ama zaman yaraları daha kolay sarar. Oysa insan eliyle oluşturulmuş travmayla baş etmek çok daha zordur. Çünkü insanlık dışı davranışları anlamlandırmak insan zihni için çok daha zordur. Üstelik bu türden travmalara mudaka aşağılama, türlü çeşit aşağılayıcı mesajlar eşlik eder.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle