Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 ARALIK 2005 / SAYI 1030 ZEYNEP ORAL Türkiye'de politika üretmesı gerekenler, bilinçdışı bir biçimde mizah malzemesi ürettiklerinden, ülkemiz politik mizah açısından yoksulluğa ve yoksunluğa hiç düşmüyor... Ancak Aziz Nesin'den sonra, onun eleştirel, diyalektik, geniş kitleleri uyarıcı, toplum yararına, tepki ve öneriyi de içeren politik mizah anlayışı, bence çizgi alanına kaydı. Şimdi bu misyonu daha çok karikatürcüler sürdürüyor. O kadar çok olay var ki, hangi birini saymalı! llk aklıma gelen... Bundan 23 yıl önceydi. Aziz Nesin'in 1948'de yayımlanan, onlarca baskısı yapılan, birçoğumuzun evinde bulunan, elden ele, dilden dile dolaşan, yıllardır sahnelerimizde oynanan "Azizname" kitabının yurtdışına çıkışı yasaklandı. Gerekçe, Emniyet Müdürlüğü'nden, sınır kapısına yollanan bir belge: "Hükümet kararıyla, 1948 yılında bu kitap yasaklanmış olduğundan...." 1948'den bu yana nice hükümetler değişmiş, askeri darbeler olmuş, anayasa değişmiş, Sovyetler Birliği dağılmış, AB kurulmuş, dünya değişmiş ama fır döner ülkenin yasakçı zihniyeti kaya gibi sağlam duruyor! Tutarlılığa bakar mısınız? Aziz Nesin'e ilişkin diğer bir "Aziz NesirT'lik olay: Ölümünden bir ya da iki yıl önceydi. TRT için Aziz Bey'le bir röportaj yapmıştım, yaşgününde yayımlanacaktı. Röportajın içeriği ve başlığı "Annem, Rüyalarım ve Aşk"tı... Yayımlanmadı... Gerekçe olarak ne dediler biliyor musunuz? "Kenan Evren'e savaş açmış birini sevımli gösteremeyiz!" MEHMET GÜLERYÜZ Aziz Nesin'in yazdıkları bugün anladığımız anlamda bir mizah değildi, yerelmiş, buraya aitmiş gibi görünürken aslında dünyalı bir yaklaşım sağlıyordu. Büyüklüğü de mizahçıhğının yanı sıra önemli bir yazar olmasındandı. Yazıları sadeliğine karşın her noktadan, her açıdan, her sınıftan geniş yelpazede okuyucu buluyordu. Çok çarptırmalı, direkt olmayan, çok basit bir kültür düzeyinde gülümseten, hatta kahkahalara boğan anlatımı ilk ağızda bu gülmenin ardındaki gerçek acıyı göstermiyordu. Güldükçe gülmeyi ciddi bir üzüntüye dönüştüren bu kademeli vurgu, başka türlü bir sanat, özel bir sanattı. En önemlisi Aziz Nesin çok ciddiydi, her şeyi ciddiye alıyordu. Bu, sadece kendini koruma babında bir ciddiyet değildi, kendi hakikatliğinden, kendi konumuna sahip çıkma düşüncesinden gelen bir ciddiyetti. Bir yazar, bir hareket insanı ve kendi başına bir muhalif, tek başına bir kurum olmak kolay bir iş değil... Her zaman az tecrübeli birinin atakhğıyla davranmayı göze alan ve adeta cahil, yani o saf yürekli ataklığı gösteren bilge kişiliğin yerine ne gelir, gelir mi, buna bir cevap vermek gerekmiyor... Kimse de onun yerini doldurmaya soyunmaz, çünkü bu tür yapılar çok ender geliyorlar, hele de bizim ülkemizde... Şimdi de mizah dergileri ve toplumda en azından belli sorunların üzerine parmak basan mizahçılar var, onların önemini görmezden gelmemek gerek. "Tam Aziz Nesin'lik bir olay"... Artık bu cümleyi bile kullanmıyoruz. Her şey aklın dışına çıktı. Dolayısıyla olay saymak istemiyorum, ama bence toplum kendi rekorlarını kırıyor... VARLIK ÖZMENEK Hem de derin bir boşluk!.. Bunu hep hissediyorum. Sanıyorum Aziz Nesin'in ölümünden sonra Susurluk'ta ortaya çıkan "derin devlet" olgusu ile birlikte "derin korku" burgacına giren politik mizahta dışa vuran "derin boşluk" duygusu... Ben Aziz Nesin'in politik mizahını 1950'lerde çocukluktan gençliğe geçiş yaşlarımda iyi bir okuyucu olarak biliyorum. Onu 60'lı70'li yıllarda bir de gazeteci olarak izledim. 80'li yıllardan öldüğü güne değin de politik olayların içinde birlikte çocuklar gibi güleyazaoynaya mücadele ederken ürettik; yakınında bir dost olarak yaşadım o politik mizahı... O, sosyopolitikkültürel çarpıcı bir doktora tezi konusu. ölümünden az bir zaman önce Ankara'daki evinde konuşurken kendini içi boşalmış bir çuvala benzetmişti. Ankara'da Yargıtay'da davası vardı, kaybetmişti. Yargıtay; Aziz Nesin'e "hırsız" ve "zimmetçi" demenin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığına hükmetmişti. Ama mahkemede söyleyeceğini söylemişti... Eve geldik, "Içimden birton cerahat boşalmış gibi" dedi. Gerçekten de çok rahat görünüyordu, devam etti; aydınlardan ve dost bildiklerinden yediği kazıkları anlattı hayatta kaçıncı kez bir daha... Her anlattığında olduğu gibi yine güldük; bir farkla, bu sonuncusu acılı gevrekti. "Çok yorgunum" dedi; "Artık yavaş yavaş değil, bir yerde bir anda dinlenmek için uzanıp yatar gibi ölmek istiyorum... Ama gel gör ki, dinlendiğimi bilemeyeceğim... Gene rahat yok". Yine güldük. "lyisi mi, şu Bakanlar Kurulu karanını çıkarmaya bakın" dedi. ölümünden önce; cenaze töreni yapılmadan, kimsenin sırtında taşınmadan ve namazı kılınmadan ve bilinmedik bir yere gömülmeye gideceği yolu seçtiği için Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e ricasını duyurmuş, olumlu yanıt almıştık... Iş, Bakanlar Kurulu'na kalmıştı...Onu söylüyordu; "siz de rahat edersiniz..." Aziz Nesin'lik durumlar bir band halinde o günden bugüne dizilerdedüzülerde akıp gidiyor... Benim içim de böyle. Medyatik bantta dizi dizi akan, doldurulmaya ve kapak takılmaya giden boş gazoz şişeleri gibi sallantılışıngırtılı aydınlara baktıkça aklıma geliyor hep... Bir de otomobil yıkama yerlerindeki silgeç makaraları... Boşluklarına renkli püsküller takılı makara aydınların sistemi silgeçleme işlevleri... Ezgin ve soygun bir halkın Aziz Nesin'sizliğL. "Tam Aziz Nesin'lik" gibi geliyor bana; bant akıp gidiyor. Nereye? Kanımca. Yine o derin boşluğa. Çok güçlü bir çekilim ve boşalımla... ESENGÜL KAYA (1990'dan bu yana Aziz Nesin Vakfı'nda yaşıyor. Erzurumlu. Seramik çalışıyor.) Aziz Nesin kitaplarıyla büyüdüm ben. Onunla ilgili bütün yazıları okuyorum. Karikatür dergilerini izliyorum. Ramize Erer'in karikatürlerini seviyorum. Yılmaz Erdoğan'ın mizahını internetten takip ediyorum. Aziz Nesin'in mizahı gülünecek değil, ağlanacak durumu anlatıyor, aralarındaki fark bu, onlar sadece güldürüyorlar... Hiçbiri Aziz Nesin gibi olamaz, çünkü o bunun için hayatını verdi, gece gündüz okuyan bir insandı, bunun için çok emek harcadı. Bence onun yaptığı bıçak sırtı bir mizah ve bugün bunu yapan yok. Bizden sürekli üretici ve yaratıcı olmamızı isterdi. En çok sorduğu soru "izan nedir"di. Bir hatamızı ya da eksikliğimizi gördüğünde de hep "izan" derdi. Bence biz, evinde yaşayan çocuklardan çok farklıyız, çünkü kütüphanemizde okunacak çok kitap ve kendimizi geliştireceğimiz, ifade edeceğimiz çok alan var. Resim: Mustafa Asım / 2001 TUNCAYAKGÜN Aziz Nesin mizah tarihimizde, aydın tarihimizde öylesine güçlü bir kişilikti ki, bıraktığı boşluğu tarif etmek bile çok güç... Evet onun ardından politik mizahta da çok derin bir boşluk oluştu... Ancak bu özellikle son yıllarda onun aktif yazarlığından kaynaklanan birşey değil. Yazarlık ömrü boyunca ürettiği eserlerinde Türk halkının, Türkiye düzeninin bütün şifrelerini çözdü, baskı dönemlerinde eleştirinin kalesi oldu, bütün bunları mizahçı kişiliğiyle başardı, kitapları kuşaktan kuşağa aktarıldı, eleştirel, muhalif duruşundan bir dirhem taviz vermedi... Bütün bunlar da en sonunda onu gerçekten ismi gibi Aziz'lik mertebesine taşıdı. Yazmak çizmek bir yana bir cümlesiyle bütün toplumu sarsacak hale gelmişti. Son dönemlerdeki "aptallık" çıkışını ve etkisini hatırlayın... Bu çıkış ve teşhis de ayrıca son derece yerindeydi. Ülke son yıllarda bütün egemen aygıtlarla topyekun ve sistematik olarak aptallaştırıldı, bugün de her yerde bunun sonuçlarını görüyoruz. Son yıllarda artık çok daha fazla. Mizahı, eleştiri ve muhalif kimyasından sıyırıp bir eğlence kültürü unsuru olarak kullanmayt keşfeden uluslararası boyutlu büyük şırketlerle, iletişim, reklam sektörüyle azman bir güce erişmiş televizyon medyasıyla karşı karşıyayız. Bunlar sevilme potansiyeli olan ve mizah sıcaklığı taşıyan her yüzü, görüntüyü, metni, çizgiyi en kısa zamanda reklam kahramanlarına dönüştürüyor, derinliksiz dizilere taşıyor, mizahın kimyasının içini boşaltıyor ve eleştiriyi, dolayısıyla mizahı, dolayısıyla da zekâyı hızla yok ediyor. LeMan olarak bu sürece sonuna kadar direniyor ve Aziz Nesin'in ruhunu taşımaya çalışıyoruz. Ama üstat sağ olsaydı da Aziz mertebesiyle mizah tokadıyla şöyle bir ortalığa aksetseydi diye de düşünmeden edemiyoruz. Son yıllarda ne zaman bir gazete sayfasını açsam, ne zaman bir televizyon ekranına baksam ya da yolda sokakta ne zaman sağıma soluma baksam Aziz Nesin'i hatırlıyorum. Ama son aylarda şu plaja donla gırme tartışmaları sırasında kendisine donlu olduğu için müdahale eden plaj görevlisine "Sana ne don bana yakışıyor" diyen vatandaşla, intemette gördüğüm, dualı, kurban kesmeli bir mağaza açılışındaki "Donald Duck" ve "Mickey Mouse" kıyafetli iki gösterı emekçisınin imarnla beraber ellerini iki yana açarak dua etmesı beni Aziz Nesin'e en çok yaklaştıran iki olaydı. SEVGİ ÖZEL Aziz Nesin'i, Dil Demeği'ni kurmak için aydın desteğı aradığımız sıralarda, 1980'lerin ortasında daha yakından tanıdım. Aziz Nesin gülmece yazarıydı, ama vara yoğa gülen ve güldüren biri değildi. Önce düşünün, sonra ister gülün, ister ağlayın halinize iletisi verdiğine inanıyorum. Çünkü kendisi düşünür kimliğini de yaratan bıriydi. Ancak onun iletilerini, eylemlerini kavrayamayanlar vardı. Bunların başını da düşünme, bilgilenme özürlü politikacılarla onların gölgesi bürokratlar ve Nesin'i eleştirmeyi beceri sanan sözde aydınlar çekiyordu. "Ama canım böyle de yapılmaz ki, söylenmez ki..." deyip yapılanın/söylenin ne olduğunu es geçenler; onu kentlere; kitaplara, eğitim kurumlarına sokmamak için uğraşanlar gülünç oluyorlardı. Hâlâ aynı gülünçlükler sürüyor ve Aziz Nesin olmadığı halde, hâlâ birilerinin korkulu düşü olabiliyor. Onun, "Teknolojiye tek katkımız, elin yaptığı kamyona maşallah takmak; maşallah da Arabın..." sözünü hiç unutamıyorum. Bu söz, dilimizin ve ülkemizin "inşallah"la "okey" arasına sıkıştırıldığı şu günlerde de kara gülmecenin en gülünç, en acı örneği. Örneğin giderek gülünçleşen altüst kimlik tartışmaları tam Aziz Nesin'lik. HASİBE EREN Türk politik gülmece yazını Aziz Nesin'in ölümüyle çok büyük bir darbe aldı. Yine de yüzlerce eseriyle Türk ve dünya okuru sayesinde yaşamaya devam edecek. Ama ne yazık ki onun müthiş anlatımıyla yarattığı ironi, toplum eleştirisi ve gülmece anlayışının takipçisi bir yazar çıkmadı. Severek okuduğumuz birçok gülmece yazarı var kuşkusuz. Ama 8'den 88'e herkesin keyif alabileceği, her yaş okuyucunun kişisel deneyimlerine göre farklı şeyler ahmlamayabileceği bir yazar yetişmedi. Buruk birtebessüm yaratan, güldüren, hatta kahkahalar attıran yapıtlar okuyoruz. Oysa o hem güldürüp, hem de toplumsal ve siyasal konulara dikkatimizi çekebilen eşsiz bir yazardı. "Tam Aziz Nesin'lik bir olay!" dilimize persenk oldu, hatta bir deyim halini aldı. Kaç yazarı gündelik hayatımızda bu kadar çok anıyoruz ki? Yanlış ödenen sigorta primlerimle ilgili dilekçe vermek için gittiğim SSK'de kendimi Aziz Nesin'in hikâyelerinden birinin kahramanı gibi hissetmiştim. Herkes konuya çok vakıfmış gibi sürekli başka bir kat ve oda numarası veriyordu. Her katta onlarca ınsan, uzun kuyruklar... 5 kat ve 6 oda gezdikten sonra memurlardan biri "karşıya!" dedi. Birden kendimi bağırırken buldum. "Karşı ne? Karşı oda? Karşı koridor? Karşı bina? Hangi karşı? Karşı bu, karşı bu!". Sonradan gülerek hatırladım, MÜCAP OFLUOĞLU Aziz Nesin dostumuzu çok özledik. Son bir iki yıldır, sosyal ve siyasal çarpıklıklarla dolu yaşamımızı, bu çarpıklıkları eleştirecek mizah, yanı gülmece yazıları ancak Aziz üstadımızın kaleminden çıkabilirdi. Boşluğu doldurulamıyor dersem, bu çarpıklıkları eleştiren kimi yazarlarımızın yazılarını, karikatüristlerimizin sosyal, siyasi çizgilerini küçümsüyorum sanılmasın. Fakat Aziz Nesin üstadın gülmecesi, ele aldığı konuları işlemesi, unutulur gibi değil. Yeni siyasilerimiz mizaha, karikatüre pek hoş bakmıyorlar, karikatürcüleri mahkemeye vermeye başladılar, oysa bizim karikatür çizerlerimiz çok ince mizah yapıyorlar. Avrupa ve ABD'de mizah çok serttir, çünkü onlarda ceza yok. Bugünlerde bir Nesin'lik dizi başladı, turistik yerlerde içki yasağı... memur donup kalmış yüzüme bakıyordu. Çünkü adamın karşısında sadece bir duvar vardı ve ben bağırırken duvarı yumrukluyordum.