22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 PAZAR SÖYLEŞİLERİ 18 ARALIK 2005 / SAYI1030 'Muhattap' arıyorum Ataol Behramoğlu 18 Haziran Cumartcsi tarihli "Hürriyet"te bir üst başlık: "Hamas muhattabımız olamaz..." ABD Dışişlcri Bakanı'nın bir demecinden... Fakat konumu/ Bayan Rice değil, Türkçede giderek sıklaşan dıl yanlışları... "Muhatap" sözcüğünü, kimilerine belki daha oturaklı, daha ağız dolusu görünen "muhattap"Ia değiştireceksek eğer, o zaman "hatip" değil "hattip", "hitap" değil "hittap" vb. dememiz gerekecek... Haberi yapan (büyük olasilıkla genç ve deneyimsiz) "Hürriyet" muhabirinin (muhabbir miydi yoksa?) hatası ne yazık ki salt ona, sadece bir ya da birkaç kişiye özgü değil. Genç kuşaklar Türkçeyi bilmiyor. Ve bu genç kuşaklar zamanla orta yaşlı ve yaşlı kuşaklara dönüşecekleri için, "cehalet" giderek toplumun bütününe yayılıyor. "Hakikaten" sözcüğünün iki t ile yazılışına henüz rastlamadım ama, bu sözcük günlük konuşma dilinde t'lerine bastıra bastıra "hakikatten"e dönüştü bile! "Sürpriz" sözcüğunün "süpriz" olamayacağını birkaç kez yazdım. Şu anda bilgisayar ekranı da kırmızı çizgiyle bunu ihtar ediyor! Fakat kime anlatırsınız! f Geçenlerde, hem de devletin TV kanallarından birinde, pek şık bir sunucu bayan gece haberlerini sunarken, başbakanın Şemdinli'ye "süpnz" ziyaretinin haberini, herhalde pek sevdiği bu sözcüğü üst üste yineleyerek sundıığunda, sözcüğün her yinelenişinde tüylerim diken dıken oluyordu. Medyamızda "cereyan" yerine "ceyran" denildiğine henüz rastlamadım ama, onun da eli kulağındadır... Bunlar, sözcüklerin yanlış yazılıp yanlış okunmalarına birkaç örnek... Bir de sayıları hiç de azımsanamayacak anlam hataları var... Aklıma ilk gelenlerden biri "savunmak"... Biri bir göriiş ileri sürdüğünde, bir konuda görüş belirttiğinde, yaptığı iş her nedense "savunmak" oluyor... Sözgelimi, eamilerde din dersi verilmesinin tenlış olduğunu söylediniz... Haber aynen şöyle duyuruluyor... "Falan kişi eamilerde din dersi verilmesinin yanlış olduğunu savundu..." Bir başka örnek, "kınamak" sözcüğünün kullanılışında... "Kınamak", ayıplamak demektir. (Eski dilde, takbih, yani çirkin görme, beğenmeme) Oysa bizim habercilik dilimizde, lanetlenmesi, ağır biçimde eleştirilmesi gereken durumlar için de kullanılarak, söz konusu olayların ciddiyeti azaltılıp hafifletiliyor... Sözgelimi, diyelim ki ABD Başkanı Bush, Irak saldınsına karşı bir kitlesel gösteride, lanetlenmiyor, ağır biçimde eleştirilmiyor, fakat kınanıyor..,' > •, r *it ^ Çocuğunuzun yaptığı bir rjattyTaa ftynı sözcukle eleştiriyorsunuz... "Cinayet" sözcüğü medyamızca çoktandır "infaz"la değiştirildi... Birini öldürdüğünüzde, yaptığınız işin adı "cinayet" değil, infaz... O zaman siz de "katil" değil, neredeyse bir görevi yerine getiren, uygulayan kişi oluyorsunuz... Ne güzel, değil mi? • Görsel ve yazüı medyamız, konuşma dilindeki , ' oozulmaları düzelteceğine ve doğruya örnek olacağına, tam tersine, yanlış ve bozuk konuşup yazrnanın öncülüğünü yapıyor... Evet, gazetelerimizin, radyo ve TV kanallarımızın sayın genel yayın yönetmenleri, yazıişlerı müdürleri, tüm sorumluları ve ilgilileri, sizleri görevinize çağırırken şimdilik kınamakla yetiniyor ve öncelikle de "muhattap" arıyorum...• [!. ••Btr not: Geçen haftakı "soylest"lenmden birinde "Mıras" adlı bir TVyarışma programında tantk olduğum "hata'lardan wz etmış, yantlmış olabıleceğımı de belırterek bir açıklama beklediğimı btldırmıştım Yapımcı kuruluş '%imon" beni telefonla arayarak ve tarıh de vererek bu açıklamamn yine bir program nrasında yapılacağını bildirdı Bıldmlen tarihte her olasılığa karşı avukatımın da ızlediği programda böyle bir aftklama yaptlmadı.. Fakat ıtıraf etmelıyim kı ilk ı sona izlediğim bu program son derece < ve böylece îbrahtm Sadri olduğunu $%rendığim sunucu arkadaşt da sempattk yjknetimindenlptürü içtenhkle kutluyorum. D Ü NYANI ORTAK SORUNU: AGRI \J ğrı, insanhğın öğrendiği ilk bulgu. îlk ilaç ondan kurtulmak için yapılmış: Ağrı kesici. tlk reçete de Sümerler döneminde ağn ıçın yazılmış. Yine de tıbbın ağrıya yaklaşımı son 30 yıl içerisinde önemli ölçüde değişti. Geçmişte çeşitli hastalıkların bulgusu olarak görülen ağrı, artık başlı başına bir hastalık olarak görülüyor. Özellikle de kronik ağrılar... Tıpta ağrının incelendiği bilim dalının bir de adı var, algoloji.Türkiyeiçinbubilim dalının kuruluş tarıh 11986'ya dayansa da Avrupa ülkeleri için ağrı çoktan geniş araştırmalara konu olmuş. Ağrı çekenlerin sayısı, en sık görülen ağrılar, nedenleri, tedavileri üzerine araştırmalar yapılmış. Ancak Türkıye'de böyle bir araştırma yok. En azından şimdilik. Çünkü Klinik Farmakoloji Derneği, Türkiye Baş Ağrısıyla Savaş Derneği ve Türkiye Baş Ağrısı Derneği yaptıkları ortak çalışma ile Türkiye'nin ağrı envanterini çıkaracaklar. Yedi bölgede 4 bin kişi ile yarım ya da bir saatlik görüşmeler doğrultusunda yapılacak olan araştırmanın, 6 ayda tamamlanması planlanıyor. Bız de dünyanın başını ağrıtan bu konuyu Klinik Farmakoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Cankat Tulunay ile konuştuk. Öncelikle ağrı derken neleri kastediyorsunuz? Ağrı duygusal ve duyusal bir his. Ağrı sınıflandırması Prof. Dr. çok çeşitli, fiziksel, psikolojik, yalancı, hayalet ağrılar var. Cankat • Biz ağrıları akut ve kronik olarak ikiye ayınyoruz. Ağrı bir î Tulunay... > haftadan az sürüyorsa, ona akut ağrı diyoruz. Bu, her 6 hastadan birinin doktora gitme sebebi. îkinci gruptakiler ise, romatizma, kanser, migren ağrısı gibi kronik ağrılar. Peki Türkiye'de kaç kişi akut ve kronik ağrı çekiyor? Henüz böyle bir veri yok. Yalnızca Türkiye'de migren ağrısının görülme oranınm kadınlarda yüzde 11, erkeklerde yüzde 3 ve çocuklarda yüzde 1.2 olduğunu biliyoruz. Ancak Amerika'da 50 milyon kişi kronik ağrı, 25 milyon kişi akut ağrı çekiyor. Yani nüfusun üçte biri ağrı içinde. Amerika'da doktora gidilme sebeplerinin başında grip geliyor, onu bel ağrısı izliyor. Ameliyatların üçüncü nedeni ise baş Ağrı, ülkelere göre ağrısı. Üstelik baş ağrısı olan her dört hastadan sadece biri doğru tedavi görüyor. farklılık gösterse Ağrı bütün dünyanın ortak sorunu... de, bütün dünyanın Evet, ama ülkeler arasında büyük fark var. Mesela, Norveç'teki kronik ağrı oranı sorunu. En çok da yüzde 30, bu rakam Ispanya'da yüzde 12. kadınların, çünkti Ya cinsiyetler arasında bir fark var mt? Sebebini bilmiyoruz, ama kadınlar daha araştırmalara göre fazla ağrı çekiyor. Araştırmalara göre kakadınlar daha fazla dınların yüzde 56'sı, erkeklerin yüzde 44'ü ağrı sorunu yaşıyor. Yani araştırmalar da ağrı çekiyor. hayatın ıstırabını çekenin kadınlar olduğuÖzellikle de kapalı nu gösteriyor. Tek neden hormonlar olatoplumlarda. Çözüm maz. Özellikle de kapalı toplumlarda kadınlarda stresten kaynaklanan "gerilim tiağrı keslcllerde pi" ağrılar çok daha fazla görülüyor. Bunun görülse de... sebeplerinden biri bence erkeklerin sibop Esra Açıkgöz A Türkiye'de, 2004'te tüketilen ağrı kesici miktarı 75 milyon kutu. Bu da kişi başına bir kutu hap demek... larının olması. Yani erkek kızdığında bağırabiliyor, küfrediyor, dağıtıyor. Ancak kadınlar için bu geçerli değil. Sizce araştırma sonucunda Türkiye'nin bölgeleri arasında bir fark çıkacak mi? Evet, bence mesela Karadeniz insanlan ağnya dayanıksız, ağrı eşikleri düşük, Güneydoğu ise en dayanıklı böl ge. Bunda kırmızı biberin etkisi var. Kırmızı biber ağrıyı geçirir. Dünyada da kuzey bölge insanları ağrıya dayanamıyorlar, oysa Güneyliler daha dayanıkhlar. Ağrının acı dışında kişi hayatına nasıl bir etkisi var? Ağrının getirdiği pek çok ıstırap var. Hayat kalitesini düşürüyor, hayattan zevk almayı unutturuyor. En çok da uyku bozukluğuna neden oluyor. Egzersiz ve günlük işleri yapamama, yürüyememe... Ağrı çekenlerin yüzde 24'ünde cinsel ilişki bozukluğu yaşanıyor. Türkiye'de baş ağrısı önemli bir boşanma sebebi. Avrupa'da ağrı yaşayan hastaların yüzde 19'u bu sorun nedeniyle işini kaybetmiş, yüzde 16'sının sorumluluğu değişmiş, yüzde 13'ü başka bir işe geçmiş, yüzde 21'inde depresyon ortaya çıkmış. KOMŞUNUZA İYİ GELEN SİZİ ÖLDÜREBİLİR Bu sorunun içinde özellikle de baş ağrısı ve migrenin önemli bir rolü var sanırtm. Evet, baş ağrısının küresel ortalaması yüzde 49.3. Baş ağrısı da ikiye ayrılıyor. îkincil baş ağrıları başka bir hastalığın belirtisi olarak ortaya çıkıyor. Bizi asıl ilgilendiren birincil baş ağrıları. Bunların arasında reytingi en yüksek olan migren. Oysa en sık görülen "gerilim tipi" baş ağrısı. Türkiye'de baş ağrısının ömür boyu görülme sıklığı yüzde75 ile 94 arasında değişiyor. lOOkadından 94'ü baş ağrısını mutlak tatmış. Bunlann yüzde 30'u doktora gitmiş, ancak yüzde 6O'ı ilaç kullanıyor. Yarıdan fazlası kendi kendini tedavi ediyor. Yine yaptığımız araştırmaya göre, çocuklann yüzde 17'si baş ağnsı nedeniyle doktora gittiği halde, yüzde 75'i bu sorun nedeniyle ilaç kullanmış. Ağrı kesiciler insanların doktora sormadan hatta komşularından, arkadaşlarından duyarak kullandıkları ilaçların başında geliyor herhalde? Evet, oysa "komşularına iyi gelen ilaç, onları öldürebilır". Aartık ilaç şirketleri bile kişisel ilaçlar üretiyor. 2004'te Türkiye'de senede 75 milyon kutu vermidon, novalgin, aspirin gibi basit ağrı kesici kullanılmış. Bu rakam 2005'te 92 milyon kutu olmuş. ABD'de her yıl sadece 200 bin kişi ağrı kesici ilaçlara bağlı olarak hastaneye gidiyor. 20 bin kişi mide, bağırsak delinmesi gibi ağrı kesici yan etkileri nedeniyle ölüyor. Bunda doktorların da payı var. Her ağrıdan şikayet edene hemen bir ağrı kesici yazılıyor. Önce çuvaldızı kendimize batırmalıyız. Çünkü Türkiye'de baş ağrısı ile gelenlerin yüzde 80'ine yanlış tanı konuyor. Hastaların yüzde 41'i tedaviden hiçbir yarar görmüyor, yüzde 38'i ise az yarar sağlıyor. Bunda yeterli eğitim verilmemesi önemli etken. 6 yülık tıp eğitiminde, baş ağrısı ile ilgili sadece bir saat ders veriliyor. Ağrının anlaşılabilmesi için bir hastaya yarım saat harcanmalı, ancak Türkiye'de bu mümkün olmuyor. Tedavi ağrıyı tamamen ortadan kaldırıyor mu? Ağrıyı yok etmek gibi bir iddiamız yok. Aslında ağrı yararlı bir şey. Biz kronik ağrıları, insanların çekmesinin gereksiz olduğu ağrıları en aza indirmeyi ve bunların yaşam kalitesini düşürmesini engellemeyi istiyoruz. Mesela, terminal dönemdeki kanserli hastaların yüzde 90'ının ağrısı azaltılabilinir, ancak bunların sadece yüzde 25'ine tedavi uygulayabiliyoruz. Ağrısı yüzde 2030 oranında azalan hastalar memnun oluyor, yüzde 50 azalanlar ise mutlu. Bizim hedefimiz de en azından başlangıç olarak yüzde 30'u yakalayabilmek. Ağrı yalnız tıbbi bir olay değil, oldukça büyük ekonomik sonuçları da var. Evet, ağrının bir de faturası var. ABD'de yılda 542 milyon gün iş kaybı oluyor. Bunu maaşla çarpınca milyonlarca dolar eder. Türkiye'de maalesef böyle bir rakam yok. Sadece kadınların yaşadığı baş ağrısı nedeniyle senede 3 milyon 472 bin 687 günlük iş kaybı yaşanıyor. O) Tepkisiz düşünceler... Aylin KotÜ ir insanın fiziksel olarak kendinden daha güçsüz bir insana şiddet uygulaması, aslında kendi acizliğinin geldiği noktayı gösterir. Bizler de bu acizliğe sahip birçok erkeğin var olduğunu son günlerde öğrendik. Tahminimizden çok ve tahmin ettiğimiz kesimin de dışında! îster beğenelim ister beğenmeyelim Deniz Akkaya, Türkiye genelinde büyük bir tartışma başlatmıştır ve domino taşı misali diğer kadınların da bu tartışmaya katılmasına vesile olmuştur. Başına böyle bir durum gelen her kadın, gücünü bu açıklamadan alacaktır. Ve tepkiler çığ gibi büyüdükçe bu yola başvuran erkekler, değişimin ne mcnem bir şey olduğunu öğrenecektir. Akkaya hakkındaki "Reklam yapıyor" söylentilerine gülüp geçiyorum. Çünkü anlattıkları, reklam bir yana, bir kadın için son derece onur kırıcı. Öyle olmasa, ondan güç alıp bu kadar kadın başına geleni açıklayabılir miydi? Akkaya'nın açıklamasından önce dayak yiyen kadınların durumunu, biraz da Türkiye'deki solun durumuna benzetiyorum. Susan, tartışma başlatamayan, haklılığını sergileyemeyen... Tartışma başlatamazsanız, savunduğunuz fikirler sizinle B birlikte mezara gider. Duran ve akan suyun farkı gibi. Tartışma başlatmadığınız sürece o düzenin içinde siz de kirlenirsiniz. Akarsanız temiz kalırsınız. Bu anlamda ben, sırf bu tartışmayı Türkiye'de başlattığı için bile^ Akkaya'nın önemli bir iş yaptığını düşünüyorum. ' * ' Peki, bizlere yani sade vatandaşa düşen ne? Unutmayakm ki bizler, kadınlan dövdüğünü bildiğimiz Ibrahim Tatlıses'i ertesi gün sahnelerde ayakta alkışlayan bir toplumun insanlarıyız. Hem de onu en çok kadınlar alkışlıyor. Tavır koymayan, tepki vermeyen! Birinde bir güç varsa yaptıklannı görmezden gelebilen! Oysa bu tip insanların toplumda yer bulamaması ve yaptığı işlerin iyi olsa bile prim yapamaması tepkilerimizin başarılı olduğunu gösterebilir ancak. Bu sinerjiyi yaratamadığımızda her birimiz duran sulara döneriz. Sistemin bizı de içine almasını bekleyen insanlar oluverirız. Yanlış bildiğimize sadece bu yanlış demek çabuk unutabilen, çabuk adapte olabilen modern dünya düzeninin insanı için artık yeterli olamıyor maalesef! Modern dünya düzeni bunun yanında fiiliyat ve bir o kadar da görüntüye muhtaç. Tepkilerimizin neticesinde bir görüntü oluşmuyorsa ve kitleleri harekete geçiremiyorsak, tepkisiz kalmakla cş bir duruma düşüyoruz. Tıpkı bugünkü solun, "Tepki veriyoruz ama basın yer vermiyor" söylemi gibi. • aylin@kotilsarigul.com 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle