Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 ARALIK 2005 / SAYI 1030 METİN GÜÇLÜ SERGİSİ EDİBE ECEMİŞ'İN İLK KİŞİSEL SERGİSİ ye Işık Ayşe Deni,z etin Güçlü, 30 yıldır resim yapiyor, ama ilk kez bir sergi açıyor. "30 yılhk sabrın nedeni ne?" diye soruyor herkes. O da, "Resimlerimi ticari kaygılar taşıyarak yapmadım" diye yanıtlıyor bu soruyu. "Şanslıyım" diye eklıyor: "Yaptığım diğer işler, hayatımı idame ettirmek için para kazanma olanaklanm olmasaydı, yaşamak için belki de resimlerden medet umacak, sergileyecektim o zaman." Karan M syan, her zaman! Nilüfer Zengin R ışıklar gibi. Bu kadar farklı ruh hali içinde bulunmak ciddi bir sağlıksızlık belirtisi olurdu sanırım. O nedenle ruh halimi yansıtıyor, diyemeyeceğim. Vermek istediğim vurgu, yaşamın insan üzerindeki dayatmaları, deformasyonlar, bireyin kimlik arayışları, kültür baskısı... Resmin derinliği bu mesajları gerektiriyor. Resimlerinizi yaparken nelerden etkileniyorsunuz? Resimlerimi yaparken ozgürlükten etkileniyorum. Ayrıca bir bütünlükten kuvvetlice nasipleniyor işlerim. Satirizm de var. Şifreliyorum bunları, şifre tuvale düşen izlerin paravanı, bu anlamda benim resmim ortada diyemiyorum, ortada değil, şifreyi çözmek gerekiyor. Başka sanat dallarıyla da ilgilendiniz mi? Edebiyata da ilgim var. Nercdeyse resimle eş zamanlı olarak da şiir yazıyorum. essama ressam demek için kaç sergi açmış olması gerekir ya da mutlaka sergi açmış olması gerekir mi? Gerekmez yanıtını vermeyi sağlayacak pek çok ipucu çıkıyor, Istanbul'da ilk sergisini resme başladıktan 17 yıl sonra açan Edibe Ecemiş'le yaptığımız söyleşiden... Oysa resme bu kentte başlamış, sonra kendini diğer kentlerde, karma sergilerde denemiş... Ecemiş'in resimlerini 29 Aralık'a kadar îstanbul Belediyesi Taksim Sanat Galerisı'nde görebilirsiniz... însanı mutlaka hocası keşfediyor.Beni de lisede hocam keşfetti. Ve sonra içimden hep resim yapmak geldi. Başlangıç aşamasının en yalın anlatımı bu. Aradan zaman geçti, aklım hep bu işteydi. Çocukluğum Mardın Midyat, ldil'de geçti. Oralarda çok karmaşık bir insan yapısı var. Süryani, Yezidi, Arap, Kürt, Türk... Zaman zaman çatışmalar olmasma rağmen, insanlann iyi geçindiği bir dönemdi. Bunu gözlemler, " Anlaşmazlık nerede başlıyor, anlaşma nasıl oluyor? " gibi sorular sorardım. Istanbul'daki yaşamımda da çatışmalar bem hep etkiledi. İlk resimlerim çok yoğun ekspresyonistti. 12 Eylül'den sonra da birçok şey yaşadım. Biraz da onların yansıması olan daha sert resimler yaptım. Şimdi biraz daha olgunlaştım. Içimde her zaman isyan var tabii... Coşkulu bir yapım var. YOKSULLAR VE RENKLER... Resimlerinize yansıyan da bu isyan mı? Çocukluğumdan beri yaşadıklanmın dışa vurması yaptıklarım. Son resimlerde, çocukluğumun düğünlerindeki renkleri, pazarları rengârenk giysilerle kiliseye gidilen doğduğum Süryani köyünü düşünmek ve o düşünceyle resim yapmak beni rahatlatıyor. Bazen rengi açıyorum... Ama şu anda mümkün değil. Rengin şiddeti kendimi ifade etme aracım. Belki de o yoksul insanlar renkle zcnginleşiyorlar. Dünya da böyle. Etnik insanlar, Afrika kadınları da çok renklidir. Sanki karanlıkla baş ederken renklerden yardım alıyorlar. Bir gün Mehmet Güleryüz bana "Rengi biraz azaltsan mı acaba?" dedi. "Hocam kendimi alamıyorum" dedim. Ama ÎranIrak savaşı döneminde de siyahbeyaz resimler yaptım. Tuvalle, boyayla işi olan kimi ressamlar, bence haksız bîr biçimde, kavramsal sanatı derinliksiz bir akım gibi görüyorlar. Siz ne diyorsunuz? Onların yaptığım asla küçümsemiyorum. Ben tuvali tercih ettim. Zaman zaman Ömer Uluç gibi tuvalin yanına enstalasyon koyan sanatçılar da var. Ama'o alanın da çok ucuzlatılmaması gerekir. Bence kavramsalresim çatışmasmdan öncelikli sorunlar var. İnsanlar hâlâ modern resme soğuk bakıyor. Diyelim bir gemici, "Bana bir gemi resmı yap" dedi. Ben de "Sen her gün gemi görüyorsun zaten, fotoğrafını çek o zaman" dedim. Tamam hiperrealist bir resim de yapılabilir ama soyut resme neden bu kadar uzak insanlar? Bu bakımdan bu Pıcasso sergisine çok sevindim. Şimdi her tarafta yüzü gözü çarpık bir kadın resmi var. İnsanlar bu afişi görünce modern sanat hakkında fikir edinirler diye düşünüyorum. Fotoğraf gibi resmin en iyisi zaten Rönesans'ta yapıldı. Artık yoruma açık resimlerle insanların kaynaşması lazım. • ÖZGÜRLÜK BİLİNÇ İSTER Resim yaparken nasıl bir yöntem izliyorsunuz? Resim yapmak serbestlik değil de özgürlük gerektiriyor. Serbestliğin hiçbir şeye ihtiyacı yok, oysa özgürlük bilinç ıstiyor ve serbestliğı de ıçerıyor. O yüzden parçadan bütüne mi, önce hikayc sonra kurgu mu falan gibi ikilemlerle fazla ilgilenmiyorum. Tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Etkilendiğiniz bir akım var mı? Simge dünyasından yararlanıyorum, simge dünyasınm, bir ifade tarzı olarak nesnel olduğunu düşünüyorum, ancak yaptığım resmin, modernist akımlarla; ekspresyonizm, soyut ekspresyonizm ve postmodernist yeniekspresyonizm gibi tanımlamaları olsa da açık ve sarih olarak ortada durmadığına, hayatı örgütleyişim, hayat içindeki tavır alışlarımla birlikte izlendiğinde gerçek anlamına oturacağına inanıyorum. Bunun dışında soyut izleyicisinin, soyuta kendi soyutunu da katması, böyle bir avantajını kullanması ve onları buna zorlamak hoşuma gitmiyor değil. Bundan sonra da sergilerinize devam edecek misiniz? Üretimime, iyi bir sergileme ortamı, galerici, izleyici, eleştirmen veya üretici, tüketici, galerici üçgenleri içinde kısılıp kalmayan, önyargılar beslemeyen, dürüst, cesur ve ilgili bir ortam bulduğum sürece devam etmek isterim. • Çeşitli ressamlarla teorik ve pratik çalışmalarda bulunan, Elif Naci, Abidin Dino gibi usta sanatçılardan dersler alan Metin Güçlü, 1958 doğumlu. Zamah zaman duygusal, zaman zaman neşeli, hüzünlü ya da agresif caz renklerindeki çalışmalarını halen Istanbul'da sürdürüyor. Metin Güçlü'nün 40'a yakın eserinin yer alacağı ilk sergisi "Karanlık ve Işık", 31 Aralık'a kadar 2 ayrı salonda, îstanbul, Fulya'daki Galeri Artist'te izlenebilecek. Resimlerinizde kimi zaman hüzün, kitni zaman neşe seziliyor. Bunlar sizin ruh halinizi mi yoksa vermek istediğiniz mesajları mı yansıtıyor? Resimlerimde farklı temalar yakalamak mümkün. Kimi zaman hüzün, kimi zaman sevinç, kimi zaman çığlık, kimi zaman sessizlik, karanlıklar, gölgeler, Bugüne kadar neler yaptınız? Resme 88'de Mehmet Güleryüz atölyesinde başladım. Uzun zaman devam ettim. 10 yıl önce Antalya'ya gittim, 3 sene kaldım. İlk kişisel sergimi orada açtım. Yine Antalya'da birkaç karma sergiye katıldım. Sonra Istanbul'da Bilsak Atölyesi'nin 15. yıl karma sergisine katıldım. Basın Müzesi'nde ve başka karma sergilere de katıldım. Istanbul'daki ilk kişisel sergim bu. 17 yıl beklediniz... Elimde çok resim olmasına ve sürekli üretmeme rağmen, hep daha iyisini elde etmeyi bekledim. Ama sonra bu işin bekleyerek olmayacağını ve beklemenin sonu olmadığını gördüm ve sergi açmaya karar verdim. Artık daha sık sergi açmayı da düşünüyorum. Bir 17 sene daha beklemek şansım yok artık... Güncel sanat ortamında resminizi nasıl konumlandırırsınız? Aslında bu konuda söyleyecek bir şey yok. Soyut dışavurumcu resim yapıyorum, o kadar. Yaratıcılık aşamasına gelişinizin düşünsel dayanağı nedir? Ne oldu da resim yapmaya başladınız? PAZARIN PENCERESİNDEN M ,'i Atlı Köşk'ün hortlağı... Selçuk Erez ağmur bardaktan boşanıyordu. Tam iş dönüşü saatinde sahil trafiği, Emirgân'da tıkandı: Atlı Köşk, polis tarafmdan kordona alındı, tepesinde ışık dönen resmi arabaların biri geliyor, biri gidiyordu. Vali de geldi: Haberciler koşuştular; adam, ağzına burnuna uzatılan mikrofbnlara konuştu: Bu müzeye yıldırım düşmesi bir felakettir. Ancak, bu doğal felaket sırasında elektriklerin kesilmesinden yararlanarak Picasso ^ergisi'nde bulunan tablolardan birinin çalmması ise, daha büyük bir felakettir. Efendim, biraz önce El Cezire televizyonu, olayı Cihat Örgütü'nün üstlendiğini bildirdi. Biz hadiseyi çok yönlü olarak izlemekteyiz. Hükümetten birinin bu konuda açıklama yaptığı da duyuldu: lslami terör olmaz! Bazı sorular cevapsız kaldı: Resim yapmanın Islamla bağdaşmadığına inandıklan için mi bunu alıp götürdüler? Kenan Evren'den isteseler daha iyisini yapamaz mıydı? *** Y Ertesi gece Emirgân Karakolu'na başvuran bir vatandaş, Caddeden yukarı yürürken kaybolan resmin eşkalini andıran bir kadını gördüğünü, bu kimsenin Güzide Kılıç'ın evinin oralarda kaybolduğunu bildirdi: Kafasında ağaç filizleri görülüyordu. Bir gözü, tam burnunun üstündeydi, dığeri de yanağındaydı. Yüzü, aynen kalkan balıklarının suratını andırıyordu. Bir memesi gırtlağında, diğeri de omzundaydı. Polis, önce adamı sarhoş sandı... Ama, masasının üstündeki gazetede yayımlanmış kayıp resmi gösterince durakladı: Demek ki kaybolan bu senin gördüğünün resmiydi! *** Sabaha karşı eşkale uyan birinin caminin muvakkithanesinde görüldüğü bildirildi: Kafasında ağaç bitmiş, yüzünün yarısı yeşil, dikdörtgen kafalı bir kadın denize karşı durmuş kâğıt helva yiyordu. Çevik kuvvet geldi; Emirgân kısa bir süre içinde kordona alındı. Terkedilmiş bir evde ışık görülünce burası sarıldı. Kanun adına evi terket, teslim ol! Merde alors! Ne diyor yahu bu karı? Kalabalık birikmişti. Fransızca bilen bir genç yorumladı: Küfür ediyor. Vay terbiyesiz. Kapı kırıldı, polis içeri girdi ve az sonra kafası polis gocuğu ile örtülmüş birini çıkardılar, karakola götürdüler. Kadının ifadesi, Fransızca bilen gencin yardımıyla akndı: Birdenbire korkunç bir gürültü duydum ve kendimi, karanlıkta sonradan müze olduğunu anladığım bu binanm ikinci katmda yerde yatarken buldum. Buraya nasıl geldiğimi, ne olduğunu anlamaya çalıştım. Duvarda kömürleşmiş boş bir çerçeve vardı; altında adım yazılıydı. Atlı Bina'ya inen yıldırımın, Picasso tarafından yapılmış olan resmime isabet ettiğini ve gökten gelen bu vuruşla, duvardaki resmin canlanması sonucu yeniden yaşama döndüğümü anladım! Abi bu galiba esrar kullanmış! ' Ifadeyi çeviren genç, "Ben filmini görmüş• " tüm," dedi, "Frankenştayn da ölmüşleri böyle cereyan verip canlandırıyordu!" Picasso'nun torunu Ruiz Picasso' yu ve Nazan Hanım'ı çağırdılar; ikisi de gelip kadını gördüler ve bu kimsenin, gerçekten Picasso'nun resmini yaptıklarından biri olduğu anlaşıldı. Sordular: Şimdi ne yapacağız ? Antlaşmamız gereğince bu hanımı Paris'e, Musee d'art Moderne'e göndereceksiniz! Resimden canlanmış olan kadın neden bahsedildiğini anlayınca ayağa fırladı: Gitmem! Türkiye'den sığınma hakkı istiyorum; Fransaya katiyyen geri dönmem! Neden? Burada kalacak ve idealimdaki erkek olan Müslim Gürses'le düet yapacağım! • www.tfta.com.tr 1nfoO3tefa.com.tr ie<: OÂM 2!>1 4 / 8b taks: U212 / s i 4/ 8/