17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

25 NÎSAN 2004 / SAYI944 MÜZİK Reklam müzikl dinlediniz... îpek Yezdani eklamlar, öyküsü ve kurgusuyla olduğu kadar müziğiyle de belleklerimizeyerleşiyor. Potansıyel tüketiciler, televizyon seyircileri, radyo dinleyicileri "Hani şu güzel müziği olan reklam vardı ya" diye başlay an cümlelerkuruyorlar... tyidebu işikimler yapıyor? "JingleJungle" adlı müzikevi olan Ömer Özgür onlardan biri. Özgür bir besteci, yedi yaşında piyano çalmaya başlamış. ABD'de işletme mastırı yaptıktan sonraTürkiye'ye ve "sevdiği iş" olan müziğe dönmüş. Son dönemde tstikbal, Omo, Beko, Neskafe, Molped gibi reklamlann yanı sıra " Inşaat" fılminin ori jinal film müziklerine de imza atan Özgür'le, reklam müzikleri üzerine konuştuk: R JingleJungle nerelere müzik yapıyor? Daha çok reklam fümleri ve uzun metrajlıfilmlere... Türkiye'debuişiyapan zaten birkaç tane firma var. Bir televizyon kanalında 20 gün boyunca 24 saat çalacak kadar farklı müzik üretiyoruz. Bu müziklerin her biri birbirinden farklı, özgün... Reklam müzisyenliği ile bildiğimiz müzisyenlik arasında ne farklar var? Biz görüntünün üzerine müzik yapıyoruz. Sonuçta bizim yaptığımız da müzik ama piyasada bizim için "reklam müziği yaparkenbizeyardımcıolan çocuklar" diyorlar. Yani sizi ciddiye almıyorlar... îstemedikleri bir şey olunca " değiştir" diyorlar, değiştirip onların istediği kalıba getiriyoruz. Amaeğerreklamın müziğini yapan kişi piyasada "sanatçı" olarak algılanmış ve tanınmış bir şahsiyetse " Sanat çjdır, onunkini değiştiremeyiz" diye düşünüyorlar. Neden böyle düşünüyorlar ? Çünkü Türkiye'de müzisyenler ve sanatçılar kendilerini garip yerlerde konumlandırıyorlar. Örneğin bir sanatçı tiplemesi vardır, hep siyah giyinir. Önce solcudur, sonra kapitalist olur ama kıyafet hep siyahtır, sonra Hindistan'a gidipgelip kendine "mistik" havası verir, bunun gibi şeylerle bir "gizem" havası yaratır. Ben ne ressamların, ne müzisyenlerin, ne de diğer sanatçıların "ilham gelsin diye" oturup beklediklerini zannetmiyorum, Bence bu yaratılan ve topluma da yutturulan suni bir "gizem" imajı. Ama aslında herkes birbirinden çok farklı. Herkesin sesi, gözünün retinası, yaşayışı birbirinden farklı. O yüzden o "herkesten farklı olmaya çalışanlar" bizi de, kendilerini de tükettiler, mahvettiler. Bence toplum içinde bizim ne kadar sosyal görevimiz varsa, devlet memurunun ne kadar sosyal sorumluluğu varsa, sanatçmın da o kadar var. îşte bu tür sanatçıların "ben neymişim, ben ne kadar farklıymışım bu dünyadan" tarzı davranışları bizde olmadığı için, anlaşılmaz cümleler kurmadığımız için, iş yaptığımız kişilerin bize davranışlan da farklı oluyor. Bu aynm sektöre nasıl yansıyor ? Reklam sektöründe de "yaratıcı olanlar" ve "olmayanlar" diye iki ekıp var. O da bana çok acayip geliyor: " îşte şunlar yaratıcı". E, diğerleri salak mı yani ? Eleştiri bombardımanı yapmak falan gibi bir niyetim yok ama böyle bir ayınmla insan lar baştan etiketleniyor. Reklam ile filme müzik yapmak arasında ne fark var? Film müziği yaparken ortada 100120 dakikalık bir hikâye üzerine daha yoğun bir şeyler anlatabileceğiniz bir alan var. Ayrıca film müziği fılmle bırlıkte hatırlayabileceğiniz ve filmden ayrı da dinleyebileceğinız bir müzik Ama reklam müziği yapmak çok zor. Çünkü 20 saniye içinde söyleyeceğimi söyleyip bıtırmem lazım. En basit reklamın bütçesı bile bir uzun metrajlı filmin bütçesıne denktır. Bir urünün reklam bütçesi 510 milyon dolara kadar çıkabılıyor. Sure de az olduğu için bu endişeler reklam ajansını boğuyor, bu reklam filminin yönetmenine de yansıyor, müzisyene de yansıyor. Müziğini yapmadan ürün hakkında bilgileniyor musunuz ? " Nasıl bir müzik düşünüyorsun " diyorlar mesela, sen kafandaki parfümü ne kadar anlatabilirsen bana, ben de kaf amdaki müziği o kadar anlatabilirim. Dolayısıyla reklamcının istediği şeyi anlayabilmek için bizler sorular sorarak ipuçları alırız. Ya müziğiniz ürüne uymazsa... Yaptığınız müzik yönetmene çok hoş gelir ama müşteri temsilcisi beğenmeyebilir,müşteride"Acabaş6ylemiolsaydı" di Ömer Özgür, 7 yaşında piyano çalarak başladığı müziğe, profesyonel hayatında da devam etmiş. ye kaygılarbaşlayabilir. Yani "yaptım.oldu" diyemeyeceğin bir sektör. Ben bana gelen müşterinin dediği olana kadar uğraşraak zorundayım. 20 saniye için yaptt»ğımız çalışma bir günde de bitebiliyor, altıaydada. Kaç müzisyenle çalışıyorsunuz ? Ben bu işe tek başıma başlamıştım, sonra bu işi müzikten, reklam filminden anlayan başka müzisyenlerle de birlikte yürütmek istedım. Sanatçılar genelde birbirifli kıskanırlar ama biz öyle bir şey yaşamıyoruz. Herkes birbirini eleştirir ama pozitif bir şekilde eleştirir, Buradaki müzisyen arkadaşlardan birinin triphop, diğerinin rock geçmişi var, ancak neredeyse tüm bestelerde herkesin payı oluyor. Sorunuzun cevabına gelince, ben dahil dört ldşiyiz. Bu işin okulu var mı ? Türkiye'de görüntü üzerine müzik yapmayı öğreten bir okul yok. Ancak bana kalırsa hiçbir sanat dalıyla uğraşmak içfaı özel bir eğitim almak gerekmiyor. Dünyaya bakın, Paul Mc Cartney, Jimi Hendrix, Bob Marley, bunlann hangisi müzik okulu okumuş? Ama hepsi de dünya çapında ünlü müzisyenler. • Yani müzik eğitimi almış olmak gerekmiyor... Bakın, ben hiç nota bilmiyorum. Ama bir çocuk yazmayı bilmeden nasıl konuşa^ biliyorsa ben de öyle müzik yapıyorum. Nota sadece bir araç. Ben nota bilmemeye de özen gösteriyorum çünkü nota benh» çalıştığım alanda hayal gücümü kısıtlıyo|. Oysa bir reklam müzisyeni konservatu^rda üretilen anlamda müzik üretmez. işin bir takım kuralları olduğu zaman ratıcıhk kısıtlanıyor. Bir şey üretebilmek için her şeyi takip etmek zorundayız. Ba işle ilgilenecekler dünyadaki her türlü müziği bilmek zorundalar. Ben Ella Fitzgerald'ın 1938'desöylediğibirşarkıyıda bilmek zorundayım, en son çıkan bir hiphop şarkısıru da. Siz yaptığınız işi "sanat" olarak görüyor musunuz? Bizim yaptığımız iş sanat değil, sanat daha özgür bir şey. Ama bu işte sanatı kullanıyoruz. Reklam müzisyeni çaldığı her notanın ve enstrümanın hesabını vermek zorundaolan bir adam.Kişiselisteklerin yeri olan bir sektör değil. • Şarap öğrencileri . Beyoğlu'nda, Zarifi Restoran'dayız. Şarap kursu var. Hoca, Raci Bostancı. Öğrenciler mi? Evde sıkılan da var, tekstilci ve çiftçi de... Zehra Çengil R aciBostancı'nın, Beyoğlu'nda, Zarifi Restorant'ta verdiği şarap kursundayız. Bostancı, Türkiye'de az bulunur alkol uzmanlanndan biri. Akdeniz'in hemen hemen bütün beş yildızlı otellerinde şarap dersleri vermiş, yurtdışında bulunmuş. Geçen haftalarda "Şarap Hakkında Her şey" adlı bir kitap çıkaran Bostancı, bu kitabında bağcılıktan şarap türlerine, etiket okumaktan tadım tekniklerine kadar her konuya değinerek şarapseverler için zengin birkaynakoluşturmuş. Kursun başlamasından bir saat önce Zarifi'ye gidiyoruz. Raci Bostancı, bardaki görevlilere derste tadılacak şarapları ve bunların hangi sıralamaya göre verilmesi gerektiğini anlatıyor. Dikdörtgen şekline getirilmiş masalarda her öğrenci için boy boy dörder tane bardak bulunuyor. Hazır bulunan yedi çeşit şarap ise buz dolu kovalarda tadılmayı bekliyor. "Şarap kısa dönemde öğrenilebilecek bir şey değil aslında. Kursta ben sadece bir kapı açıyorum. Bana kalırsa, şarap tadımını gerçek anlamda özümsemek ve anlamak için en az beş senenizi harcamanız gerekir. Bunu başarabilmek için 25 senemi verdim " diyor Raci Bostancı. Gençlik çağlarında 'köpek öldüren' diye tabir edilen şaraplarla haşir neşir olduğunu eklemeden deedemiyor! Kursa katılanlar arasında fon müdüründen çiftçisine, turizm sektöründe çalışan*<Vpigf dan tekstilcisine kimi ararsaT 7 nızvar. Işinşaşırtıcıtarafı,gençle• f rin kursa olan ilgisi. Azınhkta olsalar da, dersteki aktif tavırlarıyla dikkat çekiyorlar. Sınıf mevcudu I yirmiye ulaştığı zaman ders başlıyor. Geçen haftanın kısa bir tekra rından sonra, sıra herkesin daha bir heyecanla beklediği tadım aşamasına geliyor. Bu dersin konusunu Türkiye'de üretilen şarapların tadımı oluşturuyor. Raci Bostancı, bir kitap okumaya başlar gibi önce kadehteki şarabı hayranlıkla gözlemliyor; rengine, saydamlığına, parlaklıklığına, mathğma bakıyor. Sonra çalkalayıp kokusunu çekiyor içine. Ve bir yudum ahyor. Öğrencileri de katılıyor onun bu kısa ama esrarengız seruvenine. Bostancı'nın vurguladığı noktalardan biri herkesin bir koku ve tat hafızası olduğu. Denediğiniz her şarabı beyniniz bir bilgisayargibikaydediyor. Yeterli birikime sahip olabilmek içinyıllarcabirçok şarabı denemek, üzerindedüşünmek şart. "Peki ama bunca iş varken bir insan niye şarap tadım kursunagelir?" diyesoruyorsanız eğer, tiyatrooyuncusuvebalerin olan Gülay Baltacı, "Evde sıkıldığım için geliyorum " diyor ilkin, neşelikahkahasıyla. "Şarap içmekbanabüyük bir zevk veriyor. Bu işi daha ayrıntılı öğrenmek, içtiğim şarabın kalitesini ve niteliklerini bilmek istedim." Bir başka katılımcı "Tekstil sektöründe çalıştığım için " diyor" yabancı konuklanmız oluyor. İş yemeklerinde, 'Bu şarabı içer misiniz?' diye sorduklannda hiçbir fikir sahibi olmasam bile onaylamak zorunda kalıyorum. Bu çeşit durumlardan kurtulmak için geldim diyebilirim." Tabii herkesin nedeni ayn. Mesela çifçilik yapan Ertan Pedirik, şunları söylüyor: "Trakya bölgesinde topraklarım var. Biz her sene kendimize yetecek kadar şarap üretiyoruz. Ancak tekniğini yeterince bilmediğimden dolayı, bir uzmandan eğitim almayı düşündüm." Turizm emeklisi Nükhet Demir ise, meseleyı bir kültür birkimi olarak aldığını belirtiyor. Her hafta pazar günü saat 16.00'da Beyoğlu Zarifi Restorant'ta gerçekleştirilen şarap tadım kursları, üç hafta daha devam edecek. Ders ücretleri kişibaşına toplam 100 Euro. Şarapseverlere duyurulur!« Telefon:02122935480 on [i oiuy° r! juri lıaz'rTO Pinalist Dj , nerdesin? < GOSTCRI meRK€Zl Bilet s a t ı ş : 2 1 2 2 4 4 9 7 0 0 K"'»>"•>» • ; « Ön satıs 20 milyon. Kapıda 25 milyon. wuuw.clubeer.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle