Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 SİBEL KUTMAN 7 MART 2004 / SAYI 937 'Bu kız çocuğu mu yönetecek bizi?' Doluca şarabı ondan soruluyor. Kim içiyor, neden içiyor, bilmek istiyor. Oysa ilk düşü dans ve bale. Babasının kurduğu şirkete adımını attığı gün, belli oluyor ki Kutman şaraplarını o pazarlayacak. Kadınlıktan çok gençliği tehdit oluştursa da başarıyı yakalıyor. Röportajlar: Olcay Büyüktaş Fotoğraflar: Vedat Arık S ibel Kutman, çocukken ara ara ne olmak istediği değişse de hep fiziğiyle yapabileceği meslekler düşlüyor. Bir ara beden eğitimi öğretmeni, bir ara dansçı olmak istiyor. Ortaokulda hep dans ve tiyatroyu bir arada düşünüyor. Sonra eğitimini aldığı alanlardan biri modern dans oluyor. Hatta New York'ta birkaç yıl ıcra etme fı rsatı da buluyor. Kısmen bu hayalini gerçekleştiren Kutman, çocukluğundan beri hayatında olan bir başka şeyin de şarap olduğunu inkâr etmiyor. 'Ne de olsa şarapçı bir aileyiz' diyor. Dansı ve New York'u nasıl bıraktığını, "Dansın sonu var biliyordum. 3035 en çok 40. Bu yaştan sonra pek de sahnede istenmiyorlar. Dolayısıyla bir noktada bitecekti. Şaraba hep ilgim ve özlemim vardı. Ve hayatımda bir gün olacağını biliyordum. Bu nedenle üniversitedeyken işletme ve pazarlama gördüm. Kaliforniya'ya giderek şarap dersleri aldım " sözleriyle anl atan Kutman, 1998'de, altı ayhk aradan sonra, Türkiye'ye, işlere, Doluca'ya, iş dünyasının nasıl bir şey olduğuna bakmaya geliyor. PAZARLAMAYA HIZLIGİRİŞ îlk geldiğinde, firmanın tüm bölümlerini ve süreci tanımak amacıyla altı ay kadargözlem, sonra da ana ilgi dalı olan pazarlamaya hızlı bir giriş yapıyor. Koşulların çok değiştiği ülkede, Doluca'nın kendisini buna hazırlamadığını düşünüyor o sıralar. Pazarlamada büyük eksik olduğu na inandığı için de, boşluğu doldurmak üzere kolları sıvıyor. Pazarlama nosyonunu getirmekle işe başlıyor. Pazarlamanın en önemli unsurlardan biri olduğu için tanıtıma büyük ağırlık veriyor. Sarafin serisinin çıkışına rastlayan gelişi, bu Sibel Kutman'ın en büyiik desteği babası Ahmet Kutman... l serinin tanıtımıyla iş yaşamına ciddi bir başlangıç oluşturuyor. Pazarlama kısa sürede kurumun önemli bir bölümlerinden biri haline geliyor. Kutman, halen bu bölümün yöneticiliğini yapıyor. tşe ilk adım attığında, direkt birebir yaşamasa da genç, kadın ve patronun çocuğu olarak algılandığını çok iyi biliyor. Bunların pozitif ya da negatif olarak algı lanması ise tamamen karşıdaki kişinin açık fikirli olmasınabağlı. Şirkete 23 yaşında giren Kutman, hemen kendisini ispatlama gereği duyuyor. Bir hanedan değil, bu işi bildiği, yetkin olduğu ve hak ettiği için işin kendisıne verildiği anlaşılsın diye... Kadın olmaktan dolayı negatif bir tutumlakarşılaşmıyor Kutman. Pek çok erkeğin çalıştığı bir ortamda kadın yönetici olmanın ne anlama geldiği sorusunu yanıtlamakta biraz zorlansa da, "Yönete yönete, farklı durumlara maruz kala kala öğreniyorsunuz. Tabii ki birtakım altyapılar olması gerekiyor. Ben kadınlıktan ziyade genç olmanın yarattığı zorluklar yaşadım " diyor. Yaşlı bir kadroya sahip şirkette, kendisinden en az 1012 yaş büyük insanlara yöneticilik yapmak durumunda kalıyor. Alışık olunmayan bu duruma bir de kadın olmak ekle nincekaşlarkalkıyor. Sıkıntılarıngiderilmesı ise aynıhedefekilitlenmekte, ortak sorunlara ortak akıllarla çözüm üretmekte, ortak hedeflerle motivasyonu arttırmakta yatıyor. O zaman soru işaretleri de hızla ortadan kalkıyor. BABAHEPDESTEK Babanın desteğine üretirken hiç gereksinim duymuyor. Amabirnumarahakılhocası.Baba olarak da, patron olarak da bir nıımara. Kendini riske atması gereken kişi o değil, ba bası... Zaman zaman kuşak ve kişilik farkından kaynaklanan ikna sorunlan yaşansa da babayla genelde gidilmek istenen noktanın aynı olması işlerikolayiaştırıyor. Yöntemlerin farklı olması da oldukça anlaşılır Sibel Kutman'a göre. Bu yıl 60 yaşında olacak babasıyla kişilik özellikleribakımından bir dizifarklılık gösteriyorlar. Baba daha sabırlı, daha temkinli.tedbirü.. Kızı ise daha hızlı hareket etmeyi tercih ediyor. Çok sosyal bir insan değil, ön planda olmayı sevmeyen bir baba, ama tüm DİDEM DEMİRKENT Bir gazete patronu şe muhabirlikle başlayarak gazete sahibi olan, ekonomi basınının duayeni, bugün gazetelerin ekonomi sayfalarında çalışanların yüzde 80'inin tedrisatından geçtiği Dünya gazetesini, yülardır değişmeyen bir çizgide sürdüren bir babanın Nezih Demirkent'in kızı olmak hem hayatı kolaylaştırıcı bir durum, hem de zorlaştırıcı... Didem Demirkent, iki durumu da yaşıyor... Değişikliklerden korkmuyor, üzerine gidiyor, üstelik babası yaşasa onaylamayacağını bile bile... I yınlarda çalışmaya... Şu anda 1500 yayınla anlaşmalı. Sonra da yirmiye yakın kitabevini, kendi deyimiyle adam ediyor. Zorlu bir iş. Özellikle kasalarda kendiniz durmadığınız zaman sıkınusı daha da artıyor. Son üç yıla kadar her şey böyle sürecekmiş gibi geliyor Didem Demirkent'e. Sonra uzun sürebirşeyler okumuşsunuz, biriktirmişsiniz, onları kullanabilir hale gelmişsiniz de artık bunları üretime dökmenin zamanı gelmiş gibi hissediyor, görüyor. Anlıyorki babası zorbeğenen.kolay reddeden biri olarak hiç hissettirmeden pek çokşeyiöğretmiş... Babasını kaybetmiş olmaktan memnuniyet duyuyor. Onun kaldırmakta zorlanacağı, yıpranacağı pek çok şey yaşanıyor çünkü. "Ne bu krizleri kaldırabilirdi" diyor " ne de bu sıkıntıları atlatabilirdi". Bir başına aşıyor her şeyi ama harpten de yorgun çıkıyor. Bin küsur kişinin sorumluluğu omuzlarmda. Çok iyi bir ekip olmasına karşın bu ağır sorumluluk manen çok yoruyor onu. Babasız aştığı, aşarken zorlandığı ama sonradan keyif aldığı durumlar da yok değil. En çok da krizi aşmış olmak. Osman Arolat'ın kendisine yurtdışı borçlannı, şirketin durumunu ortaya koyarak, nasıl vahim bir tablo içinde olduklannı anlattığı gün, tam da Nezih Bey'in yedisinin okunduğu akşama denk geliyor. Yüklüce borçlar var, nasıl toparlanacağım düşünmeye başlıyor. Tam bir karar aşamasında, gazeteyi satıp kurtulsamıyoksa... Ancak çalışmaya öyle bir alışmış ki kararı bir daha evde oturmamak. O zaman gazeteyi Nezih Bey'e yakışır bir düzenle devam ettirmekgerektiğine inanıyor. Bu duygu zaman zaman oturup ağlaması gereken durumlarda bile kendisine güç veriyor. Şimdi dönüp arkaya baktığında krizi aşmış olmayı ciddi bir başarı olarak görüyor, ekibin kendisine kattığı gücü de yadsımayarak... MÜDAHALEYOK... Kadro aynen devam ettiği ve gazetecilik kendi işi olmadığı için yazı işlerine müdahale etmeyi asla düşünmüyor. Gazetede pek çok şey çok hızlı değişiyor. Babası yaşasa, değişimi de, gelinen noktayı da beğenmeyebilirdi ama, şirketin bugüne gelmesini sağlayamayabilirdi. Bazı yayınlara son veriliyor, şirket sayısı 15'ten 5'e indiriliyor. Çok çalışan çıkarılmıyorbelki ama birkişiye beş iş verilmeyebaşlanıyor. Bazı bürolar kapatdıyor. Oysa Nezih Bey asla büro kapatmaktan ve küçülmekten yana değilmiş. Demirkent bu çizgiyi korumak adına çok şey yapıldığını söylüyor, hatta dışardan bakıldığında fark edilmemesi bir başarı belki... PATRON KADIN OLUNCA... Sektörün hâkimiyeti erkeklerde, ama içine girince ne kendisinin ne de yönettiği insanların cinsiyet farklılığını hissetmesine ve hissettirmesine izin vermiyor. Çünkü, yapılması gereken iş çok önemli ve yalnızca oraya odaklanmak gerekiyor. îlk toplantıları unutmuyor. Odaya girdiğinde karşılaştığı sessizliği... Ne bir şaka yapıhyor ne günlük hayattan söz ediliyor. Sonra sonra alışılıyor. Matbaaya girdiği ilk gün de belleğinde. 18 yıldır gidip geldiği bir yer ama, patron kimUğı ne girdiğinde insanlar bir başka bakıyorlar, biraz yabancı gibi... Sonra bu duruma da alışılıyor... Kadın olmanın avantajları yok değil, örneğin tartışmalar çok uzamıyor. Kavga eden biri, karşısmda bir kadın olunca daha az kıncı olmaya özen gösteriyor. Bunda samimi olmanın da payı var. îşin başına geçtiği ilk dönemlerde "nasıl olsa işi bilmiyor, pek yakında batarlar" sözlerinin sıklıkla edildiğini biliyor. Sabırlı olmak, gereksiz konuşmalan kulak arkasıetmekişinikolaylaştınyor. Sonundahak Didem Demirkent Dünya gazetesinin yeni patronu. Babasının ölümünden sonra, üstelik ekonomik krizin en derin olduğu sırada işin başına geçti. Yaşasaydı babasının onaylamayacağı kararlar aldı ve uyguladı... Krizi aşmış olmayı "büyük başarım" diye tammlıyor... ÎŞEBAŞLARKEN... Küçükken bir değil, birkaç şey olmak istiyor. îlkokuldayken ilkokul öğretmeni, bir süre iç mimar. Bunu beceremeyince bir mimar eş buluyor kendisine. Fransız dili ve edebiyatı okuyan biri olarak çeviri ve benzeri işler düşünüyor. Gözünü bir gazetede açıyor ama hiç gazeteci olur muyum, hangi bölümde çalışırım diye düşünmüyor. Sonra babası henüz çiçeği burnunda bir anne ve çalışmayı düşünmeyen biri olan Didem Demirkent'e öneriyle geliyor: Gelbizimleçalış. Yabancıyayınlarla ilgilenmesi isteniyor. Konu ilgisini çekince, düşündüğünden bir yd geç olsa da başlıyor çalışmaya. îlk görev yeri Kadıköy'de açılan dükkan. Kısa sürede toparlıyor. Sonra yurtdışı toplantısına katılacak eleman eksikliği baş gösterince Cağaloğlu'na çağrılıyor. Geliş, o geliş... Şimdi, normal çalışma koşullarına göre emekliliği neredeyse dolmak üzere... YABANCIYAYIN DEDİKLERİ... Wall Street Journal'le başlıyor yabancıya