Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 geçmek pek mümkün değildir. Nehir boyunda yürürken, taş duvarların kesildiği yerde köprünün girişine varılır, hemen oradakikafedeespressonunenkıvamlısı içilip köprüye girilir. îki yandaki kuyumcuların vitrin ışıkları daima yanar. Üst katlarındaki odalarla iki üç katlı minik apartmancıklar halinde yan yana dizilmişlerdir. Uzaktan bakınca dağınıkhattarastgelekondurulmuş gibi durari bu odacıklar köprü üstünden bakınca hayli düzgün, nizam intizam ıçinde görünür. Yumuşak bir yay çizen köprünün taş döşemesi oldukça yıpranmıştır ama îkinci Dünya Savaşı'nda Naziler'in çekilirken bütün köprüleri berhava edip sadece Ponte Vecchio'ya dokunmadıkları söylenir. KASAPTAN KUYUMCUYA... Köprü günün her saati az çok hareketlidir. Büyük Katedraldengelen caddeyi Mediciler'in baş düşmanı Pittiler'in sarayına bağlar. Bu kadarla kalmaz, turistlerin ağzını açık bırakan cambazlara, pandomimcilere, canlı heykellere, Tibet fırçasıyla isim yazanlara, dövmecilere, sokak çalgıcılarına sahne olur. Ama çalgıcılar dışında kalan sanat erbabı ancak günün erken saatlerinde yer bulabilirler burada. Akşam serinliği çökerken köprü üstüne tezgâh atanlargelip geçenlerin kalabalığından iki karışlık yere ancak sıkışabilirler. Bu kalabalık içinde yürürken Vecchio köprüsü hayli seyirli geçilir. Şehir henüz uyanıyordu. Çılgın bir geceden kalma orta yaşlı çıftler odalarına çekilmeden önce günün ilk demlerini tadıyor, sıcak bastırmadan nehri, nehrin üstündeki köprüleri seyrediyorlardı. Ancak akşamüstleri kıvamını bulan Floransa, kalabalık turist gruplarının günlük akınını bekliyordu. Ponte Vecchio'ya şöyle bir uzaktan bakıp geçtim. Neredeyseboştu. Üstündeki dükkânlar henüz açılmamıştı. îkinci kattaki pencerelerin birınden dışarıya uzanmış çıplak bir kol sardunyaları suluyordu. H.yüzyılda Floransa'ya çiçek olsun diye yapılmış köprü, uzun süre şehrin kasapları tarafından kullanılmış. Bugün en pırıltılı mücevherlerin satıldığı köprü üstü dükkânları o zamanlar kasaplann mekânıymış. Hemen yol başında kesılen hayvanlar oracıkta temizlenir, fazlalıklar köprüden nehre atılırmış. Neyse ki Medici'lerin Ferdinand, bu soylu kentin ortayerindeki sakilliğe son verip kasapların yerine kuyumculan yerleştirmiş de köprüden geçenler kanlı et yerine altın pırıltısı seyretmeye başlamış. Rönesans Floransa'sına da bu yakışırhani. Gel gör ki bugün, îstanbul'un Beyoğlu'sundan başlayarak Atina'nın Monastraki Meydanı'na uzanan Afrikalı genç siyah göçmenler Floransa'nın Vecchio Köprüsü'nde de, kuyumcuların önüne kurdukları tezgâhlarda saat, boncuk, ahşap heykel, tuhaf şekilli saz satıyorlar. Ponte Vecchio kasaplardan kuyumculara, kuyumculardan Afrikalı göçmenlerekadar dünyanın türlü hallerine tanıklıketmeyi sürdürüyor. Bizi soracak olursanız gelip geçiyoruzköprülerden. Bir yere varmayı umuyor, bazen vardığımızı sanıyoruz, ama nedense her köprü bir başkasına bağlanıyor. Belki de bu yüzden Ponte Vecchio'nun tam ortası, dükkânların arasındaki o küçük boşluk daima kalabalık. Yürüyüp gidenler de var, ama çoğunluk durup önce suların geldiği yeri, sonra akıp gittiği yönü uzun uzun seyrediyor...# 4 OCAK 2004 / SAYI 92 tkinci Savaş sırasında Naziler bile Vecchio Küprtisü'ne kıyamamıştı... Floransa'dan gelen koleksiyon Köprü ileyaşayan kent FLORANSA Yazı ve fotoğraf: Özcan Yurdalan Michelangelo Tepesi'ndeki Davut Heykeli. oğrusu biraz tuhaf görünüyordu. Küçücük bir köprünün tam korkuluklart üstüne üç katlı biııalar, evler, dükkanlar kondurmak hangi muzip mimarın işidir diye düşünmeden edemedim. Bütün ciddiyeti, ağırbaşlılığı, incelmiş estetiğiyle dünyanın en mağrur kentlerinden birine, Floransa'ya bu aykın köprüyü yapan mimarın içine bir kurt düşmüş müydü acaba işini bitirdikten sonra? Bana sorarsanız kendini bu kadar kasan, süsü, nakışı, sanatıyla en ulaşılmaz yerde duran kent, çocuksu bir dokunuşla kuruluvernıiş bu köprü sayesinde solıık alıp veriyordu. Köprünün kasapları da cabası... ..Mjchelangelo Tepesi'nden Floransa'yı seyrediyordum, Arno Nehri zarif bir kavis yaparak akıyordu, güneş az önce doğmuştu. Duomo Meydanı'ndaki Katedralin çan kulesi aydınlandı, sonra şehrin kiremit damları.Çokgeçmeden Arno'ya düşen gümüşi ışık gidip Vecchio Köprüsü'nün pembeli evciklemın doruklarında. Belki debuyüzden şehrin neresinde olursam olayım, günün hangi saati olursa olsun Vecchio Köprüsü'ndekalıyorduaklım:O tuhaf görünümlü köprüde. Nehirlere kurulmuş her köprü gibi Vecchio'da uysal akan Arno Nehri ileblrlikte kendi halindeyaşayıpgidiyordu: Hayli mütevazı... Osabah Michelangelo Tepesi'ndeki dillere destan Davut heykeli, daha şehir puslaraltındaykenaydınlanmış, bütün çıplaklığıyla masum ve cüretkar, tam ar 600 yıl sonra Osmanlı'yı izlemek... ediciler'den Savoylar'a Floransa Saraylarında Osmanlı Görkemi, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nde... Unlü Italyan ailesi Mediciler'in uzun yıllar boyunca topladığı Osmanlı kültürüne ait eserler "Medıciler'den Savoylar'a Floransa Saraylarında Osmanlı Görkemi" adı altında Sabancı Universitesi, Sakıp Sabancı Müzesi'nde sergileniyor. Sergide, 1419. yüzyıllara ait 120 eser bulunuyor. Osmanlı ve Osmanlı etkisinin hüküm sürdüğü toprakların sanatını simgeleyen eserler arasında Osmanlı padişahlarmın portreleri, Türk tiplemelerinin konu edildiği tablolar, halı ve kumaşlar, çiniler, savaş gereçleri, şamdanlar ve günlük yaşama ait eşyalar var. Italyan Dışişleri ve Kültür Bakanlıklarının himayesinde açılan serginin küratörlüğünü Mario Scalini, Giovanna Damiani ve Nazan Ölçer yapıyor. 3 ay boyunca ziyarete açık olan sergi kapsamında Sabancı Universitesi tarafından uzmanların katıldığı panel ve söyleşiler l düzenlenecek. • Floransa dünyanın en mağrur kentlerinden biri. Arno Nehri'nin üzerindeki Vecchio Köprüsü ise sanki kentle boy ölçüşüyor... rini uyandırdı. Ponte Vecchio, Floransa'nın simgesidir desem olmaz. Bu kent ne tek bir yapıya, ne bir şahesere, ne de âlemlerin pîrîbir sanatçıya, feylesofa sığar. Nicelerini bağrında toplayıp rönesansm şahikalarını y aratmıştır bir vakitler. Biraz da bu yüzden işte, Floransa sokaklarında dolaşırken kristal bir sarayın kırılgan soğukluğunu hissettim içimde. Oysa dar sokaklar iki yanlı kunt binalarla uzayıp gidiyor, hiçbir arızası, eksiği, falsosu olmayan meydanlara açılıyordu. Taş binaların, sağlam ahşap kapıların, küçükpencerelerin arkasındaki hayatlar dış dünyalardan özenle saklanmıştı. Bütün zamanların başyapıtlan tablolar, heykeller, vitraylar, ulaşılmaz mesafelere çekilmiş, kendileri için yaratılmış bir dünyada yaşıyorlardı: îhtişakamda duruyordu. Kopya olduğunu bilsem de ne gam, erkek bedeninin en güzel yaratımlarından biriydi. Diri ve beyaz. Dün gece de buradaydım. Tepenin üstündeki geniş alanın tam ortasında duran heykelin çevresi kalabalıktı. Dolunay yükselirken mağrur ve mesut, biraz da hasretle kenti seyretmiştik birlikte. Dolunay, Davut ve ben. Güneş kendini iyice gösterince tepeden aşağı bıraktım kendimi. Arnavutkaldırımı geniş basamaklardan şehre indim. Nehirboyundaki taş duvarı izleyerek yürüdüm. Önüme ilk çıkan Alle Grazie Köprüsü ince uzun siluetiyle Ponte Vecchio'nun alengirli güzelliği yanmda sade suya tirit kalıyordu, öylesine yürüdüm üstünde, karşıya geçtim. Halbuki Ponte Vecchio'dan öylesine PAZARIN PENCERESİNDEN Selçuk Erez şokuridan sıyıramamıştır kendini de ondan: Noel Baba, "posttraumatic" şoktan muztariptir; şahit olduğu doğal afeder, 2003 te izlemiş olduğu masumların düzinelerle kaybına neden olan Filistinîsrail çatışmaları ve Irak savaşı yetmezmiş gibi Istanbul'da bu kadar insanın yitimine yol açan bombalı eylemler, sonra sergilediğimiz cehalet ve beceriksizlikler, onda büyük felaketlerle karşılaşmışlarda görülen "posttraumatic" şok hastalığmın (PTS) arızalarını oluşturmuştur. Zaman zaman dingin göründüğüne, elindeki torbadaki hediyeleri büyük bir sevecenlikle çoluğa çocuğa dağıttığına bakmayın; zavallının beyninin kıvrımlarınm derinliklerinde yuvalanmış felaket sahneleri, hiç beklemediğiniz zamanlarda Noel Babalığıyla bağdaşmayan davranışlarına yol açabilir. Eskiden bu rahatsızlığın sadece Hiroşima'da başına atom düşmüş Japonlarda, Nazi Almanyası'nda yaşamış Musevilerde, Vietnam'a yollanmış Amerikalı askerlerde filan görüldüğü sanılırdı; zamanla, cinsel saldırıya uğramışlarda, sonra çocukluğunda iflaslara, anasıyla babasının boşandıklarına, yıllar süren kavgalarına şahit olmuşlarda da görülebildiği anlaşılmıştır. Bu "trauma", yani sarsıcı ve iz bırakıcı olaylarla karşılaşmışlar arasında olayın etkisini yaşam boyu çekenler de var. Buna "kronik" yani "süregen" PTS deniyor: Kişi, aradan uzunca bir süre geçmiş olsa bile, sarsıcı olayların rüyalarını görmeye devam ediyor, o kötü olayı uzaktan yakından anımsatan olgulara, gelişmelere aşırı duyarlı kalıyor, bunlar, onda kontrolü güç ve abartık sinirlenmelere, tepkilere yol açabiliyor. Noel Baba'nın her yılbaşında böyle yumuşak ve sevecen davranır görünmesinin ardından bizi lunaparkta 360 derece tur atan salıncaklardan düşmüşe çevirip gitmesinin nedeni işte bu hastalığıdır. Peki, başından böyle sarsıcı şeyler geçirmişleri iyileştirmek, hiç olmazsa yumuşatmak için yapılacal şeyler yok mu? Varmış, bize bağlıymış bu: Yeni yılda kavgalardan, savaşlardan kaçınabilir, hortumlamalardan, zulümden, yurdu bundan bin yıl öncesinin mantığıyla yönetmeye kalkmaktan alıkoyabilirsek yani Noel Baba'nın olumsuz anılarla yüklü zavallı beynine yeni "sarsmtılar" yüklemezsek, o önümüzdeki yıl gerçekten daha ılımlı, daha sevecen bir kişiliğe bürünür; biz de bu günedek görmediğimiz kadar güzel bir sene geçirebilirmişiz. Niceyıllara!# NOEL BABA hasta! u hafta bir tanesi daha geçti gitti: Karikatürcüler gideni, saçı, sakalı birbirine karışmış bir büyükbaba genellikle Noel Baba olarak çiziyorlar: Cüppesinin bir tarafında geride bıraktığımız yılı belirten bir sayı yer alıyor. Gidenin boş bıraktığı alana bakıyoruz çiçeği burnunda, tişörtünde yeni yılın sayısı yazılı bir bebek gelmiş. Biz de gelenin, gideni aratmamasını, bize iyilikler, müjdeler, güzellikler getirmesini diliyoruz. îhtiyarın Aralık'ın Otuz Biri'ni, Ocak'ın Biri'ne bağlayan saniyelerde gideceğine, yenisinin de hemen hemen aynı zamanda ortaya çıkacağına inandığımızdan bu geçiş anlarında neler yapmıyoruz: Şampanya patlatanlar, havai fişek atanlar, sandalyelere çıkıp ucundan bukalemun dili gibi bir şeyler çıkan düdükleri öttürenler bile var. Oysa, aslında ne giden var, ne de gelen; yıllardır aynı Noel Baba gider gibi yapar ama gitmez, sahne ardından dolanır, yeni yıl üniformasına bürünür, takma sakalını çıkarır ve diğer kapıdan yeniden gelir, şeref turunu atar. Size, bana gerçekten yeni bir şey, iyilik, kısmet ve güzellik mi taşır? Ne münasebet! Niçin ? Çünkü özellikle son yıllarda görüp geçirdiklerinin