Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4OCAK2004/SAYI928 BAŞKENT GÜNLERİ Nöbeti kaçırdık mı? Müşerref Hekimoğlu ün sabah Aydemir Balkan telefon etti, güzel sözlerle seslendi bana. "Güzel gözlü, ak yürekli, aydınlanmamızın iftiharı, cesur arkadaşımız Müşerref Hekimoğlu'na içten sevgilerle", diye sunuyor kitabını. Övgülerden söz etmeyi sevmem ama kimi zaman böyle sözler duymaktan hoşlanıyorum doğrusu. Çok az yaşadığun bir olay bu. Öte yandan, Aydemir ile ilişkilerimiz giderek derinleşti, birbirimizi hiç görmüyor ama karşılaşınca kaldığımız yerden başlıyoruz. "Akşam Nöbeti"nin sayfalannda da böylesi bir buluşma. Kitabı yeniden koydum başucuma. Biraz ayıp ama böylesi olaylar çok yaşanıyor. Nerede, nasıl, ne zaman sorularım yanıdayamıyor ınsan. "Akşam Nöbeti" özenle hazırlanmış bir kitap. Kırmızı kabı üzerinde beyaz harflerle "Akşam Nöbeti" yazıyor. Güzel bir kırmızı, bakarken kanını, canını hissediyor ınsan. Ayrıca "Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e uzanan kısrak başı" gibi bir atlı var kapağında. Nâzım'ın dizeleriyle duygulanıyorum bakarken. Kitabın arkasında da roman türü bir sunuş. "Anadolu bozkırlarmdan, Porsuk kıyılarından başlayan bu seriiven sizi sonra Boğaziçi kıyılarına, daha sonra yabancı diyarlara, Batı beldelerine, Adantik sahillerine, Iskandinav diyarlarma götürecektir". "Bu sayfalarda Türk Hava Kuvvetleri'nin eşsiz, unutulmaz simalarını, Galatasaray dünyasmm tiplerini, acıtadı ölümsüz hikâyelerini, Hariciye "çarkının" serüvenlerini tanıyacaksınız", diyor Aydemir Balkan. îçerde ve dışarda meşhur Türk sanatkârlannın, şairlerin, ressamların, profesörlerin, mimarların, yazarların, artisderin renkli ve çeşidi VtZONTELE TUUBA Yönetmen: Yılmaz Erdoğan Oyutıcular: Yılmaz Erdoğan, Demet Akbağ, Altan Erkekli, Tarık Akan, Tuba Ünsal, Tolga Çevik, Nejat Uygur, Zeynep Tokuş, Deniz Akkaya, Ata Demirer, Cezmi Baskın, tdil Fırat ve... Müzik: Kardeş Türküler (Fotoğraf: Bahadır Tanrıöver) Vizontele Tuuba 24 Ocak 2004'te gösterime giriyor... Bir gün şehre 'anarşi' gelir Muhsin Kızılkaya Baştarafı 1. sayfada ir denemesinden şu satırların altınıçizmişim: "Yazarlarhayattan ancak sıkıcı, titiz bir seçmeden sonra birkaç öykü çıkarabilir, bununsa sahtelikten başka bir anlamı olmasa gerekir. Hikâye anlatmak,gerçekten yalan söylemektir." Yılmaz'm kafasında gerçeğe uydurulmuş çok güzel bir masal var. Hayatın gerçek hikâyelerinden yeniden kurgulanmış bir masal. Zaten hep şunun üstüne basa basa konuşuyor soran herkese: " Ben komik bir masal anlatıcısıyım!" 78 Mayıs, Çarşamba, Perşembe Harıl harıl Yılmaz'a bir şeyler yazıyorum. 1970'liyıllarınHakkâri'sindehatırladığım her şeyi yazmamı istedi. Giyim kuşamı, yaşama alışkanlıklarmı, şehrin durumunu, sinemayı, devrimci mücadeleyi, fraksiyonlar arasındaki rekabeti, ilginç tipleri, jargonu, okunan kitapları, dinlenen müzikleri, seyredilen televizyon dizilerini, sevilen artisderi, en çok satılan gazeteleri, şehre gelen köylüleri, şehrin delilerini ve çocuk oyunlannı... Hiçbirkaygıgütmeden, sadece malzeme olabilecek şeyleri yazıyorum. Devrimci mücadelenin içindeki tipleri mi istersin, Qiro'yu, Izzet'i, Ahmet'i, Mustafa'yı, Remo'yu, Silo'yu, Ferzende'yi, Faysal'ı... Yaşadıkları komik hadiselerı... Hangi deliyi anlatayun sana kardeşim. Şehrimizin ilk delisi Ose mesela.. .Daha cuma namazına gıdenlerin kapıya bıraktıklan ayakkabıları çalma devri başlamamış, böylesi hadiseler çok sonra olacak, zenginleşmenin yolu her türlü gayri meşru yollardan geçer zihniyetinin geliştiği yıllarda... Ose, her cuma büyük caminin kapısına gider, dışanya bırakılan ayakkabıları sırayla boyamaya başlardı. Camiden çıkanlar pırıl pırıl ayakkabılarıyla karşılaşırlardı, Ose dilenmez, kim ne verdiyse, boyacılıktan kazandığı helal para olarak kabul ederdi. ÇOCUKLAR ASILMASIN DİYE Hüto'yu sana hiç anlatmayayım. Hani belediye mahşeri tozun önüne geçmek için bir sulama aracı saun aldıydı ya, Hüto çocuklar asılmasın diye, kamyonun arkasındaki basamağa bir müsteşar gibi kurulur, asılmak isteyen çoculdann önüne geçerdi. Bu işi o kadar güzel yaptı ki, çok sonra belediyenın çöpçü kadrosuna aldılar onu. Nasır'ı ise bu şehirde yaşamış hiç kimse unutamaz. Caminin avlusunda hep boş tabudar dururdu. Nasır geceleri gider, o tabudardan birine kıvrılır uyurdu. Günün birindeyolu camiye düşmüş bir meçhul yabancı, sabahın köründe tabuttan çıkan Nasır'ı görmüştü de dili tutulmuştu, anlatılanlara göre Mela Übeyd zar zor açmıştı kilidenen dilini... En iyisi bu hikâyelerden vazgeçmek, sen Deli Emin'in kişih'ğinde hepsini ete kemiğe büründürmüşsün nasılsa. Niçin çocuk olamadık hiç birimiz? Ağabeylerimiz medrese duvarlarma "UmudumuzKaroğlan" diyeyazarken, sokakta oyun oynamıyorduk. Lunaparklarımız yoktu bizim, çocuk oyunlarının tümü bize çok çocukça geliyordu. Ağabeylerimiz bir hayal kurmuşlardı, "bir ihtimaldi" onların düşlerindeki devrim. Neyi deviriyorduk, devirdiğimizin yerine ne koyacaktık? Hadi yaptık bütun bunları, koca devleti yönetmek o kadar kolay mıydı? Bu sorular değildi kafamızın içindeki ler, sonuçlar üzerine düşünmüyorduk, keyifli olan o anı yaşamaktı. Hadi verdik size bütün bu devlet dairelerini, alın yönetin deselerdi, inan ki hiçbirimiz o görevlere talip olmayacaktık. UMUDUMUZ KARAOĞLAN! Kah velerde oturup koltuğumuzun altında logosu belirgin bir şekilde okunacakgibikatlanmış "Cumhuriyet" gazetesiileLenin'in "DevletveîhtilaT'ibirbirimizle bilgi yarıştırmaktı galiba bizi heyecanlandıran. Belki de herkesten farklı olma isteğiydi. Öyle bir şeydı kı bu istek, farkklaşacağımız hiç kimseyi bırakmamıştı etrafımızda, aynı farkın peşinden koşmuş, hepimiz aynı farktabuluşmuştuk. Hepimiz bırbırimize benziyorduk, yarışacak kimse bırakmamıştık etrafımızda, birbirımizle yanştığımızı çok sonra anladık. Belki de bundandı şehrimıze karşıt görüşten kimsenin gelmemesi. Hani anarşi dedikleri şiddettin en karanhk yıllarıydı ya o yıllar, bizim şehrimizde o dönemde hiçbir siyasal cinayet işlenmedi. Kendi arkadaşlarımızm kafalarını kırdık sadece, sadece birbirimizle kavga ettik. Kendi rakiplerimizi kendi içimizde bulduk. Biz o zamanlar bu rekabete "siyasal mücadele" olarak bakıyorduk. Sana anlatacağım kişisel tarihim, aslında senin de tarihindi. Okuduğu kitaplarm diliyle annesiyle, babasıyla, arkadaşlarıyla konuşan, nerede karşılaşsan, nasılsın diye küçük ve cevabı belki de tek kelime olabilecek masum bir soru bile sorsan, mesela "iyiyim" demekyerine, "Valla, tarih içinde beş toplum modeli görülmüştür, ilkel toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum ve sosyalist toplum " gibi bir tiratla başlayıp cümlenin sonunu bir türlü getirmeyen ve belki de sırf böyle konuştu diye tam tamına sekiz yıl Diyarbakır Cezaevi'nde kalan filinta gibi arkadaşımızı... Zap'm karşı kıyısındaki düz kayayı, yazı yazılabilecek en güzel doğal duvar olarak keşfediparkadaşlarıyla,bellerinehalatbağlayarak oraya giden, tam yazı yazarken bir polis minibüsünün karşı kıyıya gelip durmasıyla.kaçacak hiçbir yerleriolmadığı için, bellerine bağladıkları haladarla gittikleri yoldan geri dönüp polis minibüsüne binen, nezarethanede bir iki gün bekletildikten sonra Diyarbakır'a götürülüp 9 yıl sonra geri dönen barut esmeriüçoğlanı... "403 Kilometre" oyunundan sonra gözaltına alınan, polis karakolunda arkadaşlarının götürdüğü mercimek çorbasına polislerin kanştırdığı müshil ilacıyla toplu halde ıshal olan, bütün ısrarlara rağmen tuvalete götürülmeyen, ertesi gün üstü başı pislik içinde serbest bırakılıp karizması çizilen o önder namzeti güzel çocuklan anlatsam ne olacak? Nasılsa onları sen de en az benim kadar tanıyorsun. Hani Ankara'danHakkâri'ye her yaz tatili gelişinde, o kocaman gözlerinle bir şeyler anlatıyordun ya onlara, ne kadar çok seviyorlardı seni, şehre büyük bir şehrin kokusunu getiriyordun belki de. Şimdi aradığının bu hikaye olmadığını biliyorum. Bütün bunlar ağır aksak foFilmde hep koltuk^ altlarında i dolaşan bir, gazete var...' Cumhuriyet. şahsiyetleriyle karşılaşacaksınız. "Akşam Nöbeti" aynı zamanda bir tarih panayındır. Yurdumuzda, Batı ülkelerinde ve bütün dünyada son yüzyılın en çarpıcı olaylarını, bilinen, bilinmeyen yönleriyle yeni ve başka bir ışık altında göreceksiniz. Rumeli'de Balkan bozgunundan, cihan ve istiklal harplerine, Kore, Vietnam savaşlanndan, Kosova, Iran, Irak badirelerine kadar giderek kalın perdeleri aralayacak, yeni, eski savaş senaryolarma şahit olacaksınız. Batı'nm zalim, mağrur ve cazip şahsiyetlerini tanıyacak, Birleşmiş Milleder'deki gizli oyunlan, UNESCO'daki didişmeleri izleyecek, sonra sömürülen kidelerin talan edilen değişmez yazgısma şahit olacaksınız. Diğer sayfalarda ise Makedonya kahramanlarından Kafkas silahşörlerine, Meşrutiyet'in ilanından Cumhuriyet'e, Atatürk'ümüzün ilk yıllanndaki engin ve coşkun dünyasına geleceksiniz. Sonraki dönemdeki karmaşaya ve 27 Mayıs 1960 devrimine giden ülkemizin sosyal panaromasına, liderlerine, önderlerine, göze çarpıcı şahsiyederine bakacaksınız. Atatürkçüleri, radikal subayları, MBK'deki rönesans için hâlâ didinen sivil ve asker aydınlarımızı, Kuvayı Milüye ruhunun geri gelmesi için çırpınan vatanseverlerimizi belki de alkışlayacaksmız". "Akşam Nöbeti" başka nöbetlere bir çağn gibi ama algılamakta geri kaldığımız da söylenebilir. Aydemir Balkan'a selam. Bir akşam nöbetinde buluşmak umuduyla. Bugün bir telefon da Numan Esin'den. Anılarını yazıyor, okumamı istiyor. Elbet okuyacağım. Okumaktan başka ne yapıyoruz! lOOOcivcivlifilm! • Yılmaz Erdoğan senaryoyu iki yd kafasında gezdirdi, bir ayda yazdı. ı/ Yapımda yüz elli kişi görev aldı. • Yaklaşık 7000 oyuncu rol aldı. Bunlann 80'i profesyonel oyuncu, 1000'i civciv, geriye kalan yöreden seçilmiş figürandır! Civcivlerden biri başrollerden birini oynadı. t/ Beyazperdeye yansıyacak masal ülkesinin kendine has mekânlan için, (1980 yılının Hakkârisi) Van'ın Gevaş ilçesinde, 3150 m2'lik alanda inşaat çalışması 1 yapıldı. f^BK ^ Mekânlar için 7500 m2 inşaatında bir ay boyunca günde 85 kişi çalıştı. •/ 14 ev, 22 dükkân, 1 açık hava sineması, 1 benzin istasyonu, 1 otobüs terminali, sokaklar ve caddeler inşa edildi. • Dikim atölyesinde 1000'den fazla kostüm hazırlandı. i/ Ankara sahneleri, Yılmaz Erdoğan'm okuduğu Aydınlıkevler Lisesi'nde çekildi. i/ Çekimlerin başladığı günden itibaren Gevaş'taki film kampına kurulan bir sette kurgu çalışmalan filmin çekimiyle paralel yürütüldü. \/ Müzikleri Kardeş Türküler yaptı. Bir müzik albümü de hazırlandı. Sezen Aksu, filmin finali için bir şarkısıyla destek verdi. ^ Film bütün Türkiye'de 200 kopya ile, Avrupa da ise 70 kopya ile seyirci karşısına çıkacak. ^^^jj^^' m çamurla kaplı alanın ^^^^B* drenajı için 45 kamyon ve ^ ^ ^ B * 82 traktör dolusu taş, 215 ^^^^H' kamyon dolgu malzemesi ^^^^B kullanıldı. • Çekim platosunun nundayürüyecek filmin. Hepsi birgölge gibi, birer siluet... Birer ruh olarak dolaşacaklar, belki de çok karikatürize. Her ne kadar çocuk hayatımızın gerçeği, benziyorsa da sanatm gerçeğine, o gerçekten yeni bir film gerçeği yaratmaktır senin amacm, bunu da çok iyi biliyorum. En iyisi sana, bizim o zamanki oyunumuzun menzilinden uzak düşmüş teferruadar anlatmak." O da sadece hatırlatsın diye okudu sanınm o nodarı. Sonunda hikâye onundu, kendi hıkâyesini anlatmak istiyordu bildiği en güzel dil olan mizahın diliyle. Konuştuklarımızdançokbaşkabiryeregitti, hepimizin ruhuna dokunacak bir film yaptı, konusuyla ilgili teferruat vermek istemem, sadece şunu söyleyeyim, filmin adını telaffuz ederken" Tuuba "yı lütfen "iki u"yla okuyun; sürprizi var çünkü. Ha, günlüğümü neden sizinle paylaştım diye soracak olursanız eğer, kim bilir; belki de filmde anlatılan birçok şey, yukarıdaki satırlar arasında gizlidir.# mkizilkaya@bkmonline.net