22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sinema VİZYON ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Ömer Faruk Sorak’ın yönettiği ve Cem Yılmaz, Ozan Güven, Demet Evgar ile Zafer Algöz’ün oynadığı Yahşi Batı, 1800’lü yılların sonunda iki Osmanlı’nın, dönemin padişahı tarafından gönderildikleri Amerika görevi sırasında başlarına gelen olaylar anlatılıyor. 1881 yılında Aziz Efendi ve Lemi Bey, dönemin padişahı tarafından Amerikan başkanına bir hediye götürmek üzere görevlendirilir. Zorlu yolculuktan sonra vardıkları Amerika’da kimse onlara engel olamaz. Çünkü onlar padişahlarına verdikleri sözü her ne pahasına olursa olsun yerine getirmeye yemin etmiş gözü pek birer Osmanlı’dır. (Cheri) “Tehlikeli İlişkiler” ve “Kraliçe”nin Oscar adayı yönetmeni Stephen Frears’ın yeni filmi Cheri, Fransız yazar Collette’in romanının bir uyarlaması. Başrolleri ise Michelle Pfeiffer, Rupert Friend, Kathy Bates ile Felicity Jones paylaşıyor. Film, zengin erkekleri baştan çıkarmasıyla meşhur 49 yaşındaki Lea de Lonval’le, daha 19 yaşındaki havalı ve deneyimsiz Fred’in altı yıl süren ilişkilerini anlatıyor. 1900’lerin başında Paris’te geçen filmde Lea, rakibesi Charlotte’un oğlu Fred’i kadınlar hakkında bir şeyler öğrenmesi için kanatları altına alır. İlişkileri safi zevkten ibaretken birbirlerine aşık olurlar. ? Aşkım ? Yahşi Batı Aşk mutfakta pişer “Aşka Ruhunu Kat” (Soul Kitchen) için Fatih Akın’ın vites küçülttüğü bir çalışma diyebiliriz, rahatlıkla... Müziği ön plana çıkartan, aşk, vefa ve dostluk reçetesine iştah kabartan ALPER yemekleri de ekleyen bu film, dozunda bir TURGUT eğlenceyi, yer yer gülmeyi ve hoşça vakit geçirmeyi vaat ediyor. Derin mevzular, yoğun bir metin ve sarsıcı bir film bekleyenler ise aldanırlar, bilesiniz. “Adalet Peşinde” (Law Abiding Citizen), kült bir yapım olmak adına tempolu bir koşu tutturan ve alkışlarımız arasında finişi görecekken gidip kendini uçurumdan atan, tuhaf ve saçma sapan bir seyirlik. Son beş dakikasını izlemeyecekseniz bu filme gidin, aksi takdirde sinema salonundan uzak durun. “Temmuz’da”, “Solino”, “Duvara Karşı” ve “Yaşamın Kıyısında” isimli yapıtlarıyla Almanya ve Türkiye’de büyük bir hayran kitlesini edinen Fatih Akın, Soul Kitchen’ın –Aşka Ruhunu Kat adını sevemedim senaryosunu Yunan asıllı aktör Adam Bousdoukos ile beraber kaleme aldı. “Ateşli Geceler” (Boogie Nights), “Sıkı Dostlar” (Goodfellas) ve klasik Kung Fu filmlerini rehber bellemişler. Soul Kitchen’ın başrollerini, Adam Bousdoukos, Moritz Bleibtreu, Birol Ünel, Demir Gökgöl, Wotan Wilke Möhring, Anna Bederke ve Pheline Roggan sırtlıyor. Tepeden tırnağa Alman olan yapımda, Türk bir sınıkçıyı canlandıran Uğur Yücel ise şöyle bir görünüveriyor. Yıllardır Akın ile birlikte çalışan İsviçreli görüntü yönetmeni Rainer Klausmann, ince ve şık bir iş çıkarmış. Kuşkusuz, Akın becerikli bir aşçı, aşk ve müziği karıştırıp güzel bir yemek olarak önümüze sürmesini biliyor. Filmin konusu, müzik ile perdelense de seçilebiliyor; mekâna bağlılık, müdavimlik ruhu ve kötülüğe karşı iyilik. Soul Kitchen, Hollywood’un başımıza bela ettiği sabun köpüğü eğlenceliklerinden kat be kat iyi bir yapım. Ünlü Alman yönetmen Tom Tykwer’in, “Parfüm: Bir Katilin Öyküsü” (Perfume: The Story of a Murderer) adlı filmiyle benzeşen afrodizyak etkili ve sınırları aşmak konulu sahneler, Birol Ünel’in aşçılıkta hünerini konuşturduğu, aslen abartılı bazı bölümler, romantik komedi formatına masalımsı bir hava katıyor. Öykü, basit ama kalabalık, elbette klişelerden de besleniyor. Tempo bazen düşse de dansın ritmi bozulmuyor. Ama onun çapındaki bir yönetmen, izle, kişne (affedersiniz) ve unut diyebileceğimiz, bu atıştırmalık film türünden tam gaz uzaklaşmalı... Zaten söyleşilerinde bunun sinyalini vermiş ve “bu son olsun” demiş. Umarım kalemini oturaklı bir metin için yontar, kamerasını politikaya, hayata ve bilcümle ezilenlere çevirir. Hamburg, işçi mahallesi ve Soul Kitchen Soul Kitchen, Hamburg’un eski işçi mahallesinde yer alan hangardan bozma salaş bir restorandır. Delicesine sadık ancak ağzının tadını bilmeyen müşterileriyle tutunmaya çabalar. Sahibi Yunanlı Zinos ise, gazeteci sevgilisi Nadine’nin Şanghay’a kapağı atmasının ardından hayatını sorgulamaya başlar. O, sürekli bataktadır ve biricik aşkı, yaban ellerde kendisini beklemektedir. Hırsızların kralı diye nitelendirebileceğimiz ağabeyi Ilias, cezaevindedir ve çalışmak koşuluyla gündüz iznine çıkabilecektir. Kiracısı yaşlı Sokrates ise eski bir tekne ustasıdır, kirasını ödemediği gibi acıktıkça restorana dadanır. Günün birinde keskin ve iri bıçağıyla dolaşmaya bayılan efsanevi aşçı ve tehlikeli huysuz Shayn ile yolu kesişen Zinos, onun Adalet Peşinde hünerli elleriyle Soul Kitchen’i kısa sürede Hamburg’un cazibe merkezi haline getirir. Ancak hem Zinos’un eski arkadaşı emlakçı Neumann hem de vergi dairesi ile sağlık müfettişliği, rahat yüzü göstermezler. Serseri Ilias ise, restoranın güzel garsonu (üstelik ressam) Lucia’ya âşık olur. Zinos, Nadine’nin yokluğuna daha fazla dayanamaz ve Soul Kitchen’ı ağabeyine devreder. Aynı gün Ilias, restoranı kumarda kaybeder, Nadine’nin de kendine başka bir sevgili bulduğu ortaya çıkar. Üstüne de bel fıtığı olan gariban kahramanımız Zinos, artık ikinci bir şans yakalamak adına tırmalamamak zorundadır. Beyazperdenin tanrıçası 2 Mart 1944’te 25 yaşına girerken taze yüzlü, tanınmamış genç bir oyuncu Los Angeles’taki Çin Tiyatrosu’nun sahnesine çıkarak The Song of Bernadette ASLI (Bernadette’in Şarkısı/1943) SELÇUK filmindeki yorumuyla en başarılı kadın oyuncu Oscar’ını aldı. 17 Aralık’ta 90 yaşında yaşamını yitiren Jennifer Jones’un sinemaya ilk adımı parlaktı. 1939’da Jones, gerçek adıyla Phylis Lee Isley küçük rollerde görüldü. Aynı yıl For Whom the Bell Tolls’daki (Çanlar Kimin Çalıyor) yorumuyla kadın oyuncu adayı olan Ingrid Bergman, Bernadette’in Şarkısı için şunları söylemişti: “Tüm süreç boyunca ağladım, Jennifer öylesine etkileyiciydi ki ödülü kazanamayacağımı anlamıştım”. yapan filmi oldu. Selznick’in karısı, MGM’in patronu Louis B.Mayer’in kızı Irene kocasını terkedince Jennifer Robert’tan boşandı (1945). Hırslı olsa da duygusal açıdan kırılgan Jennifer oyunculuk kariyerini böylece tümüyle Selznick’e bıraktı. Selznick onu Hollywood’un tanrıçası yapmak amacıyla ardarda filmlerde oynattı: Love Letters (1945), Cluny Brown (1946), Duel in the Sun (Kanlı Aşk/1947), Portrait of Jennie (1948), Madame Bovary (1949). Kanlı Aşk’ta Gregory Peck’le karşılıklıydı, kızılderilibeyaz karışımı vahşi Pearl rolünde Jennifer güçlü bir yorum sundu. Filmde Peck’le Jones’un yansıttığı yoğun cinsellik sansürün hışmına uğradı, tartışmalı western ahlaksızlıkla suçlandı. Dönemin bu en pahalı yapımının (6 milyon dolar) gişe getiriside yüksekti. Kendi adaletini kendin yarat Yaptığı harakiriyi düşündükçe sinirlerimi hoplatan Adalet Peşinde’yi, “Arabulucu” (The Negotiator), “Sakin Ol” (Be Cool) ve “İtalyan İşi” (The Italian Job) gibi aksiyon ağırlıklı filmlerin yönetmeni F. Gary Gray çekti. Filmin kilit rollerini ise Oscar ödüllü Jamie Foxx, yıldız aktör Gerard Butler ile Bruce McGill, Colm Meaney, Leslie Bibb, Michael Irby ve Viola Davis üstlendi. Senaryo, “İsyan” (Equilibrium) adlı güzelim bilimkurgu filmini yazıp yöneten Kurt Wimmer’e ait. Kişisel bir dava üzerinden iliğine dek adalet sistemini sorgulayan bir antikahraman yaratan, kıvrak bir zekâyı kuşanıp heyecanla bir sonraki sahneyi beklememizi sağlayan bu iddialı film, ne yazık ki; finalde cesaretini kaybediyor ve ABD’nin çıkarlarını gözetmeye kalktığı an tepetaklak oluyor. Aslına bakarsanız, öğrencilerin neyi yapıp neyi de yapmayacaklarını görmeleri açısından, tüm sinema okullarında ders niyetine gösterilmeli. Dersin adı da; ilmek ilmek dokumak ve bir filmin canına okumak, olsun. Hücresinden adaletsizliğin çarkına çomak sokan ve Gerard Butler’in harika oyunculuğuyla daha da parıldayan Clyde Shelton gibi bir karakter, inanın sinema tarihine geçebilirdi. “V” (V for Vendetta) tereddütsüz bunu başardı, Adaletin Peşinde ise sistemin zavallı bir kurbanı oldu. İşte bu kadar basit... Soul Kitchen Tartışmalı Western Onu Rüzgar Gibi Geçti’nin yapımcısı David O.Selznick keşfetmişti. 20th Century Fox şirketi altı aylık bir araştırmanın sonucunda yalın köylü giysisi içinde, en az makyajla, doğal bir oyunculuk sergileyen Jennifer’ı 1858’de Meryem Ana’yı gördüğünü söyleyen Bernadette için seçti. Bernadette’in Şarkısı (Henry King) Jennifer Jones’u bir anda Hollywood’un doruğuna çıkardı. Belki de katolik okuluna gitmesi ona rolünde destek sağlamıştı. 1981’de “Bu ilk büyük çıkışımın ardından içimi bir sahne korkusu aldı. Gençken umutlarla, düşlerle dolu oluyorsunuz, yaş aldıkça düşünmeye, kuşkulanmaya başlıyorsunuz. Bernadette’in Şarkısı’nda çok toydum” diyen Jones, çadır tiyatrosu işleten, ABD’nin Batı taşrasında turnelere çıkan oyuncu ebeveynleriyle mutlu bir çocukluk yaşadı. Yaz tatillerinde bilet, şeker satan, sahneye çıkan, Flora ve Philip Isley’in tek çocukları Phylis, Tulsa’daki Kuzeybatı Üniversitesi’ni bitirip 1938’de New York’a giderek Amerikan Dramatik Sanatlar Akademisi’nde Lee Strasberg gibi ünlü eğitmenlerin oyunculuk derslerine katıldı. Burada kendisi gibi eğitim gören Robert Walker’la tanışan Phylis onunla evlendi, çiftin iki çocuğu oldu. Hollywood’a şanslarını denemeye giden çift Selznick’in dikkatini çekti. 1941’de oyuncu seçimlerinde Selznick Phylis’le hemen bir sözleşme yaptı, ona Jennifer Jones adını taktı, Bernadette’in Şarkısı’nda da başrolü verdi. MGM’le sözleşme imzalayan Robert Walker Bataan’da (1943) bir denizciyi canlandırdı. Kanatları altına aldığı Jennifer’ı büyük bir yıldız yapmak Selznick’in tek saplantısı olmuştu. Selznick ve ayrı şirketlerde çalışmak Jennifer’la Robert’ın evliliğini etkiledi. Jennifer, Robert’tan ayrılarak kendinden 17 yaş büyük evli Selznick’ye yaşamaya başladı(1943). Yapımcı ve oyuncu çift arasındaki gizemli ilişki sürdü: Selznick, Jennifer ve Robert’ı Since You Went Away’de (1944) karşılıklı oynattı. İkinci Dünya Savaşı’nda genç bir askere aşık olan genç kızın öyküsü o yılların en çok gişe Çalkantılı bir yaşam Madame Bovary’de Gustave Flaubert’in güzel, trajik kahramanını canlandıran oyuncu için sansür heyeti, evli bir kadının zinasına karşın Jones’u Lana Turner kadar baştan çıkarıcı saymadığından filmi yasaklamadı. Selznick’in Showman adlı biyografisinde David Thomson, Jennifer için şu satırları yazdı: “O denli alçakgönüllü, genç, güzel, sevgi dolu ve David’in yaratımında olmaya öylesine hazırdı ki tüm sorumluluğu ona verdi”. Selznick’le Jones 1949’da evlendiler. Strangers on a Train’deki (Alfred Hitchcock) kötü adam rolüyle sükse yapan Robert Walker’sa alkol, uyuşturucu, yatıştırıcı ilaçlar yüzünden 32 yaşında yaşamını yitirdi (1951). Ruby Gentry (1952), Carrie (1952), Beat the Devil (1953), Stazione Termini (1953), Love is a ManySplendored Thing (1955), The Man in the Gray Flannel Suit (1956), A Farewell to Arms (1957), Tender is the Night (1962) gibi Selznick’in seçtiği filmlerin yıldızı Jones altmışların sonundan yetmişlerin ortasına dek filmleriyle değil özel yaşamındaki çalkantılarla gazetelere manşet oldu. Selznick’in ölümünden sonra intihar girişiminde bulundu. parasız ve genç kızı Mary Jennifer’la başbaşa kalan oyuncu tiyatroya sığındı, varsıl sanat koleksiyoncusu Norton Simon’la evlendi. Felaket filmi The Towering Inferno’da (Cehennem Kulesi/1971) oynadı. Yirmibir yaşındaki kızı Mary Jennifer Selznick intihar etti (1976). Çekingen, basından kaçan, özel yaşamını gizlemeyi yeğleyen Jones kızını yitirdikten sonra setlerden çekildi, psikolojiyle ilgilenmeye başladı. Yetmişlerin sonunda Jennifer Jones Simon Akıl Sağlığı ve Eğitimi Vakfı’nı kurdu. Otuzbeş yıl süresince 22 filmin yıldızı Jones, Peck, Laurence Olivier, Montgomery Clift, William Holden, Jason Robards gibi yetkin oyuncularla, King Vidor, William Wyler, John Huston, Vincente Minelli, Vittorio de Sica gibi usta yönetmenlerle çalıştı. Yirmibeş yaşında doruğa oturan Jones, 1940’larla 50’lerin yıldız oyuncusu, beyaz perdenin o yıllardaki en güzel tanrıçasıydı. alperturgut@cumhuriyet.com.tr Japon filmleri festivali ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? gösterime giren filmler arasından, günümüz Japon toplumunu en iyi tanıtan 7 film ücretsiz olarak gösterilecek. Filmlerin seçiminde “Türkiye’de Japonya Yılı”nın herkesçe bilinmesine katkıda bulunmak ve karşılıklı kültür alışverişini canlandırmak amaçlanıyor. Festivalde “Sevgili Doktor”, “Zirve Nirengi Taşı Kayıtları”, “Etrafımızdakiler”, “Yamazakura Yaban Kirazı Çiçekleri”, “Nasıl Kendim Oldum”, “Dün Hiroşima’da, Bugün Hiroşima’da” ile “Yarının Anıları” gösterilecek. 2010, Japonya ve Türkiye’nin dostluk ilişkilerinin temeli sayılan Ertuğrul Fırkateyni’nin Japonya’yı ziyaretinin 120. yıldönümü. Bu nedenle Japonya Hükümeti, 2010 yılını Türkiye’de Japonya Yılı olarak ilan ederek, bir yıl boyunca çeşitli kültürel etkinlikler düzenleneceğini açıkladı. Bu çerçevede 15 17 Ocak 2010 tarihleri arasında İstanbul Maçka Cinebonus GMall Sineması’nda “Japon Filmleri Festivali: Yeni Sinema 2010” düzenleniyor. Festivalde, son zamanlarda Japonya’da C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle