02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Suda Seken Hayat’ Nevzat Çelik, ‘Suda Seken Hayat’ adını verdiği etkinliklerine 6 Ocak’tan itibaren Taksim Kemancı Rock Bar’da başlıyor. Her çarşamba akşamı 20.00’den 23.00’e kadar sürecek olan etkinliğe müzik, edebiyat ve sinema dünyasından tanınmış konuklar katılacak ve doğaçlama performans sunacak. Çelik’in ilk konuğu şair Ataol Behramoğlu olacak. Ocak ayında ise Vedat Sakman, Yaşar Kurt ve Mazlum Çimen ağırlanacak. Daha sonraki aylarda da sürecek olan “Suda Seken Hayat’ etkinlikleri izleyicinin yabancılaşma yaşamadan katılımcı olmasını hedefliyor. 4 2 OCAK 2010 CUMARTESİ İçimizdeki alyuvar Onlar farklı kökenlerine karşın bir arada yaşamanın, kardeşliğin en güzel örneklerinden birini sergiliyor. Almanya’nın sokaklarında yaptıkları müzikle hem yurtdışında cemaatçiliğe, arabesk yaşam tarzına ve altkültüre sıkıştırılmış gençlere ışık oluyor hem de insanlara farklı bir kültürle tanışma şansı veriyorlar. Ünlü besteci Josef Haydn “Benim dilimi tüm dünya anlıyor” der. Mannheim’ın sokaklarında Alyuvar’lardan yükselen ses de Haydn ve evrenselliği METE doğruluyor... Sokaklarda perçinleşen, gelişen Alyuvar’ların KIZIK müziksel ve yaşamsal birlikteliği, endüstriyel müziğin kurallarına aykırılığın en güzel örneklerinden biri. Onlar kapris, ukalalık, koruma ordusu, paparazzi, menajer, mekanik yaşam tanımıyor, reddediyorlar. Bu kadar da değil... Alyuvar’ların sokaklarda yükselen sesi, yurtdışında cemaatçiliğe, arabesk yaşam tarzına ve “alt kültüre” sıkıştırılmış Türk gençlerine bir ışık niteliğinde... Sokakta Türkçe bilen Almanlar için yaptıkları müzik, gençlerin arabalarından son ses yükselen ezgilerden farklı. Öyle ki, “Aaaaa! İsmail Y.K.’den başka Türkçe müzik varmış” dedirtiyorlar. Kendilerini tanımayanlara da farklı bir melodi ve kültürle tanışma şansı veriyorlar. Bir arada yaşamanın, kardeşliğin en güzel örneklerinden Alyuvar’ın grup üyeleri farklı kökenlere sahipler… Grubun kemancısı Güldeste Mamaç’a, babası, ninni olarak bağlama eşliğinde türküler okumuş, öyle büyümüş. Dokuz Eylül Üniversitesi Konservatuar Lisesi keman bölümünde olmasına karşın, hiç kopmamış halk müziğinden Güldeste. Liseden sonra Detmold’da üniversitenin Lukas David keman sınıfında öğrenimine başlamış dört yıl önce. Dört kadından oluşan “Con Fuoco Quartetti” oda müziği yaylı çalgılar gurubunu kurmuş. Almanya, İsviçre, İtalya ve İspanya’da konserler vermişler iki yıl boyunca... Müslüm Baba eğlendiriyor Müslüm Gürses, 15 Ocak Cuma gecesi Ghetto’da çok farklı bir konser verecek. Alaturka şarkıları kendine has vokal performansıyla yorumlayacak Gürses, son yıllarda Pasaj Müzik etiketiyle yayınlanan ‘Aşk Tesadüfleri Sever’ ve ‘Sandık’ albümlerinden şarkılar seslendirecek. Meyhane geleneğinin modern bir atmosferde yeniden yaşatılacağı gecede Gürses, çok farklı bir performansa imza atacak. (0212 251 75 01) Şirket levhalarına inat dans İlk kez, Deniz ve Marat’ın sokaklarda doğaçlama müzik yapmasıyla başlıyor onların sokak öyküleri. Kuzeni Güldeste de İzmir’den gelince Deniz, şarkılarına Türk Halk Müziği’ni de eklemiş. Daha sonra Daniel ve Peter gruba katılmış. İlk kez 2009 yılının 1 Mayıs’ında grup olarak sokak müziği yapmışlar. Güldeste sokakları; “Özgürlük, isyan, gülümseyen yüzler, ortalıkta dolaşan çocuklar, güneş, şirket levhalarına inat dans…” diye tanımlıyor. Sahneyle farkını şöyle anlatıyor: “Sahnede, aylarca yaptığınız çalışmanın karşılığını alırsınız, ama sokaklarda beş kişiyle aynı şeyleri hissedebilir, doğaçlama yoluyla notalarla özgürce sevişebilirsiniz. Deniz’in sesiyle duygulanıp onun için keman çalmak, türkülerle annemi özlemek, çağdaş İzmir’imi ve yaşantımı hatırlamak, insanların önünde sıkılmadan ağlamak, onlara seslenebilmek… Özgürlük bu işte!” Deniz’in sokaklara bakışı günlük yaşantımızın boğuculuğunda, belki de ıskaladığımız özellikleri öne çıkartıyor. Diyor ki: “İnsanlara en yakın olduğumuz doğal yerler sokaklar… Sokaklar sayesinde stresli yaşama ara veriyoruz. Üstelik koşturmaca halindeki tüketim toplumunda insanlara ara verdiriyoruz. Sokakta müziği seçtik. Çünkü insanların gözlerindeki sevinç bizi de coşturuyor, mutlu ediyor. Bire bir bakışma, iletişim sağlanabiliyor. Elit bir kesime değil, karma bir halk kitlesine, her sınıfa seslenebiliyoruz. Müziğimizi yaparken sözlü iletişimde de bulunabiliyoruz. Türk gençlerimiz, ‘Ne de güzel türkülerimiz varmış‘ diyorlar dinlediklerinde...” Lityum Bronx’ta Lityum, 5 Ocak Salı akşamı Bronx Pi Sahnesi’nde konser verecek. 2005 yılında başladıkları performansları kendi besteleriyle süsleyen topluluk, ilk albümü ‘Sahnede’yi yayınladı. Bu albümden ‘Hatun’ ve ‘Çık Hayatımdan’ şarkılarına çektikleri klipler ile evlerimize sık sık konuk olan grup, müzik camiasında çok beğeniliyor. Lityum 22.30’da başlayacak etkinlikte müzikseverleri sabahın ilk ışıklarına kadar eğlendirecek.(Giriş ücretsiz) Çift kültürlülüğün avantajı Deniz Uzun, gazetemizin “amansız” okuyucusu Nuray Hanım’ın yönlendirmesiyle, çok küçük yaşta müzikle tanışmış. Henüz 6 yaşındayken Mannheim Büyükşehir Belediye Konservatuarı’nda çoçuk şarkıları söylemiş. Daha sonra bu koroda solistlik... 10 yaşında piyano, gitar, klasik batı müziği, şan dalında eğitim ve arka arkaya gelen birçok ödül... Almanya Cumhurbaşkanlığı’nın “genç müzisyenler” yarışmalarında şan dalında ardı ardına gelen eyalet birincilikleri. 17 yaşında üstün yeteneklerinden dolayı Karlsruhe Yüksek Konservatuarı Opera ve Sahne Sanatları Bölümü’ne girme başarısı.. Burada opera eğitiminin yanında, caz dersleri.. Bu süreçte Marat’la tanışma ve Alyuvar’a giden sürecin ilk adımları... Marat’la birlikte sokaklara atar kendini üç yıl önce Deniz. Çift kültürlü olmanın avantajını kullanıp, halk türkülerimize yönelir. En büyük desteği Nuray Hanım’dır. Grubun üyelerinden Marat Pak, Özbek bir baba ve Rus anneden doğmuş. Deniz’le aynı okula gitmiş birkaç dönem. Günde neredeyse 15 saat gitar, elinden düşmüyormuş. Daniel Kauer, Alman baba, Türk anneden. Türkçe bilmeyen ve ülkemize ilk kez geçen yaz gelen Daniel, trombon çalıyor. Mannheim Yüksek Konservatuarı’nda üflemeli çalgılar bölümünde basstrombon öğrencisi. Çeşitli orkestralarda çalıyor, Avrupa’nın birçok kentinde konserler veriyor. Peter Hinz İtalyan anne, Alman babadan. Mannheim Yüksek Konservatuarı caz bölümünün perküsyon dalı master mezunu. Şu sıralar Hindistan’da, etnik müzik incelemesini sürdürüyor. Açılış Karaibrahimgil ile İstanbu Taksim’e yeni bir konser mekanı açılıyor. 15 Ocak Cuma akşamı saat 22.00’de yapılacak Nil Karaibrahimgil konseriyle açılacak olan XLarge Istanbul, Pera’da bulunan ve 1831 yılında ünlü İtalyan Mimar Giustiniani tarafından inşa edilen, Eski Elhanmra Sinaması’nın içinde yer alıyor. Gece, Karaibrahimgil son albümü Nil Kıyısında’dan ve önceki albümlerinden en beğenilen şarkıları seslendirecek. XLarge Istanbul’da gelecek günlerde Burak Kut, Sertab Erener ve Murat Boz sahneye çıkacak. (0216 556 98 00, biletler 34,50 TL) Değişimin gücüne inanalım Dünya gençliği, günümüzdeki teknolojik gelişmelerin etkisiyle birçok ortak konuda birleşebiliyor. Neoliberal küreselleşme karşıtı eylemlerde, iklim mücadelesinde, savaş karşıtlığında, moda, müzik, kitap, dans, giyim kuşamda dünyanın dört bir yanında, aynı potada buluşuyor, anında hareketlenebiliyorlar. Daniel ve Marat bu özelliklere de dikkat çekerken cesaretlerinin altını şöyle çiziyor: “Sanayi toplumu ve yanlış küreselleşme gençleri de tüketimin öznesi haline getiriyor. Sade, dayanışmacı, duyarlı bir yaşam yerine, hazır yiyecekçi ve marka düşkünü, depresyon eğilimli, yalnızlık duygusuna kapılmış, geleceği ellerinden alınmış, hayalleri yok edilmiş bir gençlik yaratıyor. Ancak bu olumsuzluklara karşın kendi belirlediğimiz bir yaşantımız, cesaretimiz, duygularımız, hayallerimiz var bizim. Bazen yalnızlık duygusu yaşansa da, asla tek başımıza değiliz. Sokaklarda müzik, bu yönüyle de çok önemli herkes için.” Alyuvar’ın dilekleri ve hayalleri var. Yaşamın bitme noktası değil midir hayallerin tükenmesi insanın? Genç yaşlı, ırksal, kültürel, dinsel inancı ne olursa olsun… Güldeste: “Düzgün gitmeyen şeylere karşı çıkalım. Değişimin ve dönüşümün gücüne inanalım. Bunu yaşayalım ve gösterelim” diyor. Deniz’in dileği adeta Almanya’daki gençlerimizin durumunu sergiliyor: “Anneler babalar, tutun çocuklarınızın kollarından. Onlara sanatsal açıdan da kendilerini geliştirebilecekleri şanslar verin.” Daniel’in düşlerinde insanlar şöyle yer ediyor: “Dünyada her şeye yetecek kadar yiyecek, içecek, sanat, müzik, sevgi var. Yeter ki; bunu gerçekleştirecek ortam yaratalım ve bunları paylaşalım.” Sokaklarda müzik yaparken grup fotoğrafı bile çektirmeyecek, bu konuda sitelerinde hayranlarından yardım isteyecek kadar amatör ruhlu Alyuvar. Onlarla Türkiye’deki hayranlarından Fatih Yavuz’un açmış olduğu Facebook sayfasından ve Google’de “Alyuvar” aramasıyla tanışmanız mümkün. Ruhi Su’dan sonra halk müziğimizi eşsiz biçimde baştan, mezzo sopranoya kadar yorumlayabilen Deniz’in eşsiz sesi, doğaçlamaları ve müziğiyle sarmaş dolaş olmanız mümkün. Türk Halk Müziği ağırlıklı ilk CD’lerini bahara doğru çıkartmak istiyorlar. Kim bilir belki yazın Alyuvar’ları uyku tulumları yanlarında, İstiklal Caddesi’nde, Eskişehir ve İzmir’in sokaklarında görebiliriz. Belki de çağdaş bir belediyemiz Alyuvar’ların Türk gençleriyle buluşmasını, kaynaşmasını sağlar. [email protected] sirin.guven?gmail.com BİRİLERİ Müzik sektöründe adettir; her yılın sonunda o yılın en iyilerine ait listeler oluşturulur, her yılın başında da çıkış yapacak yeni isimler konuşulur. Aralık başından beri bu konuda tahminler yürütülüyor. Ben de bu yazıda, 2010’da yıldızlarının parlamasını muhtemel gördüğüm dört ismi tanıtacağım. Lyrebirds dışındakiler, BBC’nin bu yıl için belirlediği 15 adaylık Sound of 2010 listesinde de yer alıyor. Bu ay açıklanacak 5 adaylık kısa listede yer alabilecekler mi göreceğiz. ZÜLAL KALKANDELEN 2010’da bu isimlere dikkat aynı evde yaşayıp müzik yapan üç genç müzisyenden oluşuyor. Grup elemanları, öncelikle kendilerini hoşnut edecek müziği yapacaklarını ve Manchester’ı yeniden dans ettirmek istediklerini söylüyor. Doğrusu, ilk single “Counterpoint”i dinledikten sonra, bunu başaracaklarından şüphe duymuyorum. Geleneksel gitar müziğinden sıkılıp yeni ses arayışına girmiş Delphic üçlüsü. Bu arayışın sonunda da, “gitar öldü, yaşasın gitar” diyerek, bu enstrümanı synth ve canlı perküsyonla birleştirmişler. Gitarın elektronika ile buluşması elbette yeni bir şey değil. Delphic’in bunu nereye kadar geliştireceğini, 11 Ocak’ta “Acolyte” adlı yeni albüm çıkınca anlayacağız. BBC, grubun müziğini, Underworld ile Bloc Party karışımı diye tanımlıyor. Albüm hakkındaki ilk fikri bu linkten edinebilirsiniz: www.myspace.com/delphic ols Holland” adlı müzik programında oldu. (Bu performansı www.thisisrox.com adresindeki sitede izleyebilirsiniz. Aynı site üzerinden “No Going Back”in adlı ilk single’ın akustik versiyonunu ücretsiz indirmek de olanaklı.) Rox’un 2010 baharında çıkacak ilk albümünü büyük bir merakla bekliyoruz. JayZ ve Lauryn Hill ile kayıtlar yapan çok yetenekli prodüktörlerle çalıştığı bu albümü, Rough Trade etiketiyle yayımlayacak olması da ayrıca önemli. Bilindiği gibi, Rough Trade, artistik özgürlüğe en çok önem veren bağımsız plak şirketlerinden birisi. (Rox hakkında daha fazla bilgi için link: www.myspace.com/roxmusik ) Lyrebirds: Karanlık ve romantik indie rock Joy Division’ın izinden giden grupların son örneklerinden biri. Brighton’da kurulan Lyrebirds, Adam Day’in muhteşem bariton vokalinin de etkisiyle Interpol’ü çok andırıyor. Güçlü bir vokal eşliğinde etkileyici bir şarkı Rox duymak istiyorsanız, yayımladıkları ilk single “Closer”ı dinlemenizi öneririm. www.myspace.com/lyrebirdsmusic (Bu isimle Joy Division’a yapılan atıf da dikkatimden kaçmadı.) İlk single’da prodüktörlüğü, Blur, The Cranberries, The Smiths ve Morrissey’le yaptığı çalışmalarla efsane haline gelen müzik adamı Stephen Street’in üstlenmiş olması, Lyrebirds için çok büyük bir avantaj. Grubun, atmosferik, karanlık ve stadyum konserlerine uyacak yoğunlukta bir sound elde etmesinde Street’in büyük etkisi olsa gerek. İlk albüm çıkınca, Lyrebirds konusuna geri döneceğimden emin olabilirsiniz. Hurts: Melankolik ElektroPop Yine Manchester’dan bir grup. Vokalde Theo Hutchcraft ile kavye ve gitarda Adam Anderson’dan kurulu ikili, son derece tarz sahibi dış görüntüleri ve melankolik şarkılarıyla 1980’li yılları hatırlatıyor. “Wonderful Life” adlı şarkıya Anton Corbjin’in çektiği siyah beyaz klibi referans gösterip Tears for Fears benzetmesi yapanlar çoğunlukta. (Video için link: www.dailymotion.com/video/xb6veghurtswonderfullifemusic) Ama bana daha çok Depeche Mode’u anımsattılar. Bunda Anton Corbjin faktörü etkili olmuş olabilir. Ancak kanımca, Theo Hutchcraft’ın “Wonderful Life”daki yorumu, Dave Gahan’dan epeyce esinlenmiş. Hurts elemanları, İtalya’ya yaptıkları bir seyahatte “discolento”yu (slow disco) keşfedip yaptıkları müziğe yansıtmışlar. Discolento, Avrupa’da popülerleşen Eurodisco’nun, 1980’lerin sonuna doğru gözden düşmesiyle, İtalya ve diğer Avrupa ülkelerinde gelişen bir akım. Synth ve elektronik perküsyon aletleriyle yapılan, yavaş tempolu ve duygusal etkisi yoğun müzikleri tanımlamak için kullanılıyor. www.zulalkalkandelen.com / [email protected] Rox: Amy Winehouse’a rakip 2010’da sık duyacacağımız seslerden biri de Rox olacak. 21 yaşındaki sanatçı, mükemmel bir ses kalitesine sahip; caz ve soul şarkıları söylemeye uygun, çok güzel ve çarpıcı bir sesi var. Amy Winehouse’a rakip dememin nedeni de bu. Asıl adı Roxanne Tataei olan bu genç müzisyen, yarı İranlı yarı Jamaikalı. 5 yaşından beri şarkı söylüyor, Joni Mitchell, Lauryn Hill ve Sade’yi en büyük ilham kaynakları olarak görüyor. Uzun yıllardır müzikle ilgilenmesine karşın, Rox’un ilk dikkat çekişi, ülkemizde de gösterilen “Later... With Jo Delphic: Indie rock + Dance sevenler için RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com Dramatik indie rock soundunu dans müziği ile birleştiren yeni bir grup Delphic. Manchester’da C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle