Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Aylar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 OCAK 2010 CUMARTESİ 7 Güzelliğin bütün çağları Erwin Olaf/Christy T., 68 yaşında, olgun. “Güzelliğin 100 000 Yılı” adıyla yayınlanan 5 ciltlik eser, bugüne kadar güzellik adına sorulan birçok soruyu makaleler yoluyla yanıtlıyor. L’Oréal Vakfı’nın desteklediği eser, çağlar boyunca insanlığın güzellik anlayışını araştırıyor, tüm medeniyetlerde vücudu tasvir eden disiplinli bir çalışma olarak sunuyor. Güzellik, çağlar ve medeniyetler boyunca insanlığın üzerine kafa yorduğu bir arayış. Her bakış, her anlayış kendine göre ayrı bir tanımlama yapar güzellik için. Ama yine de uzlaşılan ZUHAL ya da sorgulanan bu kavram için her AYTOLUN devirde ve dönemde kafa yorulur. Önümüzdeki süreçte de yorulmaya devam edeceğe benziyor. L’Oréal Kurumsal Vakfı da kuruluşunun 100. yılında güzellik kavramını sorgulamaya açıyor. Çağlar boyunca insanlığın güzellik anlayışını araştıran eserin oluşmasına ve yayınlanmasına destek olarak önemli bir katalogu sunuyor. Elisabeth Azoulay’nin editoryal yönetmenliğini yaptığı ansiklopedik bir eser olan “Güzelliğin 100 000 Yılı”, Gallimard Yayınevi tarafından Fransa’da yayınlandı. Güzelliğe zaman ve mekan açısından iddialı bir şekilde yaklaşan çalışma için yola çıkılan tespit: “Güzellik arayışı, bütün medeniyetleri ilgilendiriyor ve insan vücudu bu medeniyetlerin orta önceliğini oluşturuyor.” Vücudun biçimi, renklerin uygulanmaları, saç şekilleri ve süslemeler, çıplaklık ve giyim gibi ayırıcı özelliklerin oluşturduğu şekiller, ait oldukları kültürü, dönemi ve sosyal statünün belirlenmesini sağlıyor. Kitap, bütün çeşitliliğiyle beraber arayışların evrensel boyutunu da gösteriyor. Sosyal bir seçim Güzelliğin tarihçesi eseri, Michel Serres’in bir deneme çalışması ile ortaya çıkmış. Beş ciltlik eserin her bir cildinde, güzellik arayışının belli bir dönemi inceleniyor. Ayrıca her dönem, uzmanlarının bilimsel yönetiminde hazırlanmış. Pascal Picq Tarih Öncesi’ni, Georges Vigarello Antik Çağ ve Klasik Dönem’i hazırlarken, Marc Nouschi Modernlik dönemini, Elisabeth Azoulay ile François Gaillard ise Güzelliğin Gelecek dönemini incelediler. Çalışmanın her bir cildi ise 60 ila 100 makaleden oluşuyor. L’Oreal Türkiye Kurumsal iletişim müdürü Yasemin Ahsen Böre, kurum için güzelliğin sadece bir uzmanlık olgusu olmaktan çok daha öte sosyal bir seçimin, kültürel bir fenomenin ve teknolojik yeniliklerin yanı sıra bireysel ve kolektif hayal gücünün bir ürünü olduğunu dile getiriyor. Bu arayıştan yola çıkarak L’Oreal 2006 yılında “Güzelliğin Anlamı/The Meaning of Beauty” olarak bilinen iddialı ve uzun vadeli bir araştırma programını geliştirip destekledi. Süren bu program ile de kurum, güzellik hakkında sosyal ve tarihi bakış açılarını keşfetmek için görünüşün rolü ile ilgili soruları artırmayı ve bilgileri paylaşmayı, böylece konuya derin bir toplumsal anlayış getirmeyi amaçlıyor. “Güzelliğin Anlamı” programının ilk adımı “Güzelliğin 100 000 Yılı” ile başlıyor. 35 farklı uyruktan, 300 yazar tarafından, disipliner ve uluslararası bir yaklaşımla hazırlanan çalışmada antropologlar, arkeologlar, etnologlar, sosyologlar, sanatçılar, filozoflar, tarihçiler, sanat eleştirmenleri, müze küratörleri ve psikiyatrlar yer alıyor. Her bir yazar, güzellik arayışına ve vücudun tanımına orijinal bir okuma getiriyor. Böylece güzelliğin sosyal tarafını ve evrenselliğini tarih öncesinden günümüze kadar keşfediyor. Böre, bir çok medeniyetin beşiği olarak tarihte yerini alan Anadolu’nun, bütün bu medeniyetlerin etkisi ile çok zengin bir güzellik kültürüne sahip olduğunu özellikle vurguluyor. “Dolayısıyla da” diyor, “güzellik, insanlık tarihi ile eşzamanlı bir kavram. Güzellik, ırk, dil, din, cinsiyet ayrımı olmaksınız bütün medeniyetlerde evrensel bir arayış.” Eserin editoryel müdürü Elisabeth Azoulay, “Güzellik tarihinde yeni bir evreye girdiğimiz bu dönemde, farklılığa saygı, toplum sağlığı, biyoteknolojik gelişmeler gibi önemli toplumsal yönler oluşuyor. Bu da kişilere, seçim yapmak durumunda olacakları; bakımlı olabilme, vücutlarının değişimini izleme ve genişleme gibi geniş yelpazede hareket imkanı sunuyor” diyerek insanların özgürlük, yapıcılık ve kendine güven kazanabilmesi için her şeyi yapması gerektiğine vurgu yapıyor. Böke ise, “Bu eser, güzelliğin psikolojik ve sosyal yönlerinin altını çiziyor. Tarih öncesinden bugüne güzelliğin sosyal statüye ve döneme nasıl yansıdığını görüyoruz. Derin bir değişim geçirmekte olan dünyada gelecekte de görünüşe önem verilecek sosyal ve estetik seçimler yapılacaktır. Çünkü bu seçimler olmadan medeniyetler olamaz” diyor. Fransızca ve İngilizce olarak Fransa’da basılan kitap, internet üzerinden de satışta. Ancak şimdilik Türkiye’de baskısı düşünülmüyor. Duncan Smith, Gençliğin Maskesi ‘Toplum yaşamının en önemli değer yargısı’ Nasıl bir keşif gezisi oldu bu çalışma sizin için? Güzelliği anlamlarını açık şekilde tanımlayarak ortaya dökmek bu projenin en önemli amaçlarından biriydi. Üstelik kitabın neyle baş ettiği konusunda uzlaşmak ve kitabın güzelliğin anlamının peşinde olduğunu bilmek önemliydi. Sonunda şuna geldik: Kitaptaki her kişisel deneyime, her çeşit fiziksel çalışmaye ve güzellik kavramıyla baş etmeye çalışan her görüşe yer vermeye çalıştık. Karar verdik ki güzellik bir yargı ve uzlaşma konusu değil, bir eylemdir. Güzellik insan yüzünde ve vücudunda değişim ve bu değişimi süsleme çalışmasıdır. 400500 bin yıldan beri yeryüzü, insanların kendilerini doğal vücutlarını sergiledikleri bir yer olmamıştır. Hafızalarında kalanlarla kendilerine ait olduğu gruba göre yeniden yaratmıştır. Görünüş, her zaman yaşamak ve yaşama anlam katmak için toplum en önemli değer yargısı. Güzellik sorgusu evrenseldir. Bazen kalıcı bir durumu kimlikleştirmiş gibi görünebiliriz. Bazı kadınlar Eski Mısırdan Japonya’ya Fransa’ya ve Güneş İmparatorluğu’na kadar aynı modelleri benimsemişlerdir. Ama modern çağda güneşe karşı evrensel bir sergileme eylemi olduğunu biliyoruz. Mısır’da gözkalemi Eski medeniyetlerde de güzellik anlayışı bugünkünden çok farklı değilmiş. Ruhun aynası gözler her daim belirginleştirilmiş, dudaklar her zaman ya pembe ya da kırmızıymış. ? Mısırlılar güzellik anlayışlarını kadın ve erkek bedenlerini süsleme, kozmetikle ifade etmişler. Düşünün Nefertiti ismi dahi ‘dikkat çekici insan ya da nesne’ anlamına gelen ‘nefer’ kökünden türetilmiş. Mısır uygarlıklarından kalan papirüslerde özgürlük, erotizm dikkat çekiyor. 4 bin yıl boyunca kokular, kozmetik, merhemler ve müziği güzellikten ilham alan duyguları tahrik etmek için kullanmışlar. ? Göz kalemini bulan Mısır uygarlığı, tanrılarına bunu sunarken, “Sana yeşil ve siyah göz kalemini getirdim, senin gözlerin de güneş gibi parlasın diye” demişler. İlk olarak gözlerini hastalıklardan korumak için kullandıkları göz kalemleri zamanla günümüz makyajnı andıracak biçimde göz altına çekilerek kullanılmış. ? Papirüslerden birinde kendisini terkeden sevgilisine hitaben genç bir kız, “Artık ne gözlerime kalem çekiyorum ne de koku sürüyorum” yazmış. Eski Mısır’da aynalar, saç tokaları ve tarakları günlük hayatın değişmez ortak noktası objelerindendi. Yaşlılık ve ölümle mücadele Güzellik tarihinde yeni bir evreye girdiğimizden söz ediyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz? Gelecekle ilgili neler düşünüyor, ön görüyorsunuz? Tarihte güzellikle ilgili önemli sınavlar ve yeni fikirler vadeden bir çağa giriyoruz. Ancak bu kolektif eğilimimiz henüz sözlerle anlatılabilecek düzeyde değil. Bunun için söyleyecek hiçbir sözümüz yok. Eğer vücutlarımız hayvanlardan veya kullandığımız aletlerden farklı olmasaydı ne olurdu? Eğer yaşlılık ve ölümle mücadele etmeyi başarabilseydik ne olurdu? Eğer cinsel arzuyu yeniden üretme yollarını öğrensek ve bunu insanlara uygulasak ne olurdu? Acaba hala insan olur muyduk? Şu anda dünya nüfusunun yarısı büyük şehirlerde bir arada yaşamaya zorlanıyor. Farklılıklarını ve kültürlerini buralarda da bireysel hale getirebilecekler mi? Güzelliğin yeni ilkeleri tahmin edilemez. Japon sanatçı Kimiko Yoshida diyor ki; “Ben kimim?” Bunun sonrasında şu soru gelecek; “Kaç kişiyim?” Diğer yandan bireyselleşme ve cinsel devrim, cinsel kimlikler arasındaki farkları bulanıklaştırdı. Bu biyolojik cinselliğin “Erkek eylem yapar, kadın gösteri” klişesinden bağımsız olarak kendi güzellik tanımımızı seçme şansına sahip olacağız. Düz cinsel farkları mı seçeceğiz, yoksa onları daha mı özgür tanımlayacağız. Bir de yaşlılıkla ilgili teknolojilerin ilerlemesi yaş sınırları arasındaki farkları ortadan kaldırıyor. Acaba yaşlı insanlar yeni norm ölçütleri mi olacak? Nasıl görünmeyi seçecekler? Güzellik tanımı içinde gençleri zorlamayı mı seçecekler, yoksa ebedi gençlik arayışında zamanı zorlamayı mı? Dijital devrim ve sanal krallığın yükselişi bize sınırsız sayıda kendimizi keşfetme olanağı sunuyor. Herkes daha çok seçimle karşılaşacak. İnsan güzelliğine referans olacak bu kitap bir yandan da insanların kendilerine daha aydınlanmış seçimler yapmasına olanak sağlıyor. Daha fazla özgürlük sunmayı umuyoruz. Tek bir tanımı yok Milletlere veya dönemlere göre katkı sağlayanların bakış açısında ortak bir uzlaşı göze çarpıyor mu? Ya da en net ayrımlar? Güzellik toplum yaşamının en önemli değer yargısıdır. O, bir dil hatta bir evrendir. Ama öte yandan güzellik temel olarak çeşitliliğe bağlıdır. Güzellik üzerine yaptığımız çalışmalar bize farklı kültürlerin, onların miraslarının, cinsel kimliklerinin farklı diller tarafından yansıtıldığını öğretti. Antik dönemden orta çağa, hatta AZOULEY erken modern çağa kadar mitler ve dinsel ritüeller parfüm, makyaj, saç şekli, pudra, krem, insanlığın sınırsız yaratıcılığı ölçüsünde yaratımlar içeriyordu. Biz de bazı büyük antik uygarlıkları incelemeye karar verdik. Mısır, Antik Yunan ve Roma, Hindistan, Çin ve bazı altın çağlarını yaşayan orta çağ uygarlıklarını, müslüman dünyasını, Bağdat’tan Endülüs’e kadar ve hatta Osmanlı İmparatorluğu’na kadar 17. yüzyılda İspanya’dan güney ülkelerine kadar, Japonya, Sahra Afrikası, Moğol İmparatorluğu, her ne kadar seçimlerimiz iyi ve mantıklı bulunsa da bunlarla bağlantılı olan diğer tarihsel dönemler de incelenebilirdi. Ama vücuda bakışta batı algısından olabildiğince kaçınmaya çalıştık. Yüzlerce yıldır üzerine düşünülen güzellik ve çirkinlik kavramı çıkılan zaman yolculuğunda nasıl dönüşümlere uğradı? Hiçbir zaman güzelliğin tek bir tanımı olmamıştı. Yunan’da ten ? Yunan medeniyetinde kozmetikle güzelleşmek kabul edilmez bir şeymiş. Doğallığa önem veren Yunanlılar, boyanmaktan, doğalın dışındaki görüntüden hoşlanmaz ve hatta aşağılarmış. Kadınla birlikte erkeğin de güzelliğine önem veren medeniyet için bronz ten, sağlık ve de güzellik simgesiymiş. Saç güzelliğine çok önem veren Yunanlılar, kül, zeytinyağı ve sudan oluşan karışımla saçlarına bakım yapar, sonra da kokulu yağlar sürerlermiş. ? Yunan medeniyetinden etkilenen Roma uygarlığında kadınlar da erkekler de hamam düşkünüydü. Kadınlar özel odalarında uzun uzun süslenirlerdi. Aynalarda kendilerini saatlerce izler, parfümlenir, makyajlarını yapar, saçlarını tararlardı. Roma Uygarlığı’nda Yunan’da olduğu gibi erkek bronz, kadın ise soluk tenliydi. Soluk olmasına karşın cilt her zaman parlamalıydı. Yanaklar kırmızıya boyanır, kaşlar iyice belirginleştirilir, gözler, eyeliner’larla boyanırdı. Saçlar asla beyaz olamazdı. Özellikle sarı saçların rağbet gördüğü Roma Uygarlığı’nda safran sarısı, siyah, beyaz, kırmızı renkler kullanılırken mavi ve yeşil yoktu. Saçlarını bitkisel bazlı boyalarla boyar, yüzlerini ise tebeşir tozuyla beyazlaştırırlarmış kadınlar. C MY B C MY B Duygunun yeri yüz. Hint Romeo ve Juliet’i olarak bilinen ve 1917’de yazılan Bengali’den uyarlanan Devdas filminin kahramanı Aishwarya Rai.