Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bir çağ anlatıcısı: Ahmet Erözenci
Düşle gerçeği buluşturan bir çağ anlatıcısıdır Ahmet Erözenci. Dili kurmadaki özeni, ayrıntıları göstermedeki bakış
açısının neyi / niçin anlattığının sesini yansıtmada kendini gösterir.
Kendini anlatma, başkasının derdine / meselesine bakma bilinci ise onun anlatıcılığının gelip buluştuğu yer olan
“kendini anlatma” bilincini ortaya koyması açısından önemlidir.
Bu anlamda onun kurmacalarının önüne alabileceğimiz Bir Gölgenin Ardından (*), anlatıcının hem bu yanını ham
de kendini anlatma bakışı / bilincinin yansıtmanın nasıl olabileceğini göstermesi bakımından bir başlama metni.
Deyim yerindeyse yazara doğru yürümenin kilit taşı niteliğinde.
İNSAN KENDİNİ YAZARAK DAHA değil, şimdideki geçmişi sorgulayarak
İYİ TANIR / TANIMLAR! yeniden düşünerek varılabilecek bir du-
Bugündeki geçmişe dönerek yazmak yuş / düşünüş biçimidir.
bir tür hafıza yolculuğudur. Bunun ay- Eğer yaşanmışlıkları yazıyorsanız, bel-
rıntılarını “naklederek” değil, içselleşti-
leğin labirentlerinde gezinmeniz ne den-
rerek yazmanın yaratıcı bilinç gerektir- li kaçınılmazsa, bunu yazıya dönüştür-
diğini gösterir Ahmet Erözenci.
düğünüzde yeni bir gerçeklik bakışıyla
Yaşanan zamana tanıklık öte duygu sunmanız da o denli gerekli!
yolculuğudur da dile getirilenler. Üste-
YENİ BİR BAKIŞIN DİLİ
lik böylesi bir anlatı yüzleşme öyküsü-
Varoluş sanrısındaki insanın dramını
nü de içerir.
anlatırken her bir şeye ayna tutar.
Sorular sorarak, sorgulayarak yol alır
Duygularımıza, kendi olma serüveni-
Bir Gölgenin Ardından(*) öz-anlatısında.
mize, tutkunun / aşkın aşkınlığına dönüp
Şunu görüyorsunuz ki, insan kendini bi-
bakmamıza kapı aralar.
rine anlatarak değil, yazarak daha iyi ta-
İnsanın kendi olma yolculuğunda geç-
nır / tanımlar.
tiği ırmakları, açtığı patikaları, dönedur-
Erözenci de bunu yapıyor bir bakıma.
duğu labirentleri gösterir.
“Baba” figürü kendini anlama / anlatma yolculuğu için
Zaman / mekân, doğa / insan onun anlatısında
bir çıkış noktasıdır. Oradaki aynaya yansıyan kaybe-
birebir yeni bir bakışın dili olarak varlığını hissettirir.
dilen zamana bakış, orada olan / olamayan / olduru-
Oradan yazgısal olana değil, döngüsel olana bakar,
lamayanlara eleştirelliği içeren söylenişi ön planda tu-
sorgular da. Her bir romanında (Mükemmel Katilin
tuyor anlatıcı olarak.
Peşinde, Tutku ve Aşkın Kutsal Kitabı, Plasebo / Bir
Şunu diyor bir yerde: “İnsan yaşamında zaman
Yalancı Mutluluk Romanı, Bulanık Adam) karşımıza
kadar, yaşanırken ağır geçen veya nasıl geçtiği anla-
çıkan da budur aslında.
şılmayan, geçtikten sonra da nasıl olup da bu kadar
hızlı geçtiğini kendimize açıklamakta zorluk çektiği-
ÖZ-ANLATININ DOĞASI
miz bir kavram yok.”
Hatırlamak mı, yoksa yazarak yeniden kurmak /
tasarlamak mıdır öz-anlatı?
BUGÜNKÜ “BEN” İLE GEÇMİŞTEKİ “BEN”
Her ikisi olmadan gerçekleşemez diye düşünü-
Yazılan / anlatılan aslında “anı değil, yaşam”dır.
Okurken size, bir ses gibi çoğalmaya çağırdığını
rüm. Erözenci de bunun bilincinde bir anlatıcı olarak
Aynalara yansıyan zaman kırılmalarıdır. da söylemeliyim.
anlatısını kuruyor.
Her bir kırılmada karşımıza çıkan hayatın görülen /
Yazdıkça gören, sorgulayan, gösteren bir bakışın
Burada elbette ki yanılsama olacaktır hatta olmuş
görülmeyen yüzleridir. Bugünkü “ben”le, geçmişte-
ardındaki yazarın anlatı labirentine girmenizi isterim
/ yaşanmışçasına anlatmak… Öz-anlatının doğası
ki “ben”in tanıklıklarını içeren döngüsel bir yolculu-
sevgili okurum. Oradan size yansıyacakların hiç de
gereğidir bu. Bire bir hiçbir şeyi yazıp edemezsiniz.
ğa çıkarır okurunu Erözenci.
“hayat oyunu” olmadığını göreceksinizdir eminim!
İşte bu noktada fotoğraf devreye girer. Hatırlama
“Gölgede bir hayat” imgesi aslında her birimizin
YAZININ ZAMANIN / YAŞANMIŞLIKLARIN
ipuçları içindir bu da yoksa suretlere / mekânlara
yaşamında olan / olagelen, görülen, pek de yaşar-
KANITI OLDUĞUNU HATIRLATAN BİR YAPIT!
yansıyanları anlatmak için değil.
ken farkında olunamayanlardır.
Yazıda gösteren olmak, aynı zamanda yaşanan-
O durağanlık hatırlamak için bir araç / nesnedir. Fo-
Yazı belleği tüm bu parçaları bir araya getirirken, an-
ları hatırlatan bir bakışı kuşanmaktır. Erözenci öyle-
toğrafın anı tespiti ise yerdeşlikle bağıntılıdır. Yani,
latıcının sesi / tınısı, bilinçaltı, söze yansıyan yaşam-
si bir anlatıcı.
yer>zaman>insan üçlemine dönük bir bakış imi taşır.
sal gerçeklik duygusuna bakışı tümüyle ortaya çıkar.
Bir fotoğraf bakarken de kurduğu her cümle, bu-
KURGU, HAKİKATİ GÖLGELEYEN
UNUTARAK YAŞAR, HATIRLAYARAK YAZARIZ!
nun yanılsamasını içerir: “Yaşam, sonu belli olan bir
İşte bu nedenle, iyi bir yazarın yolu önce deneme GERÇEĞİ DE AYDINLATIR
yürüyüş; fotoğraflarsa o yürüyüşte ölümsüzlüğe ka-
Burada Erözenci, öz-anlatıyı seçerken “yaşamın
yazmak, öz-anlatı kurmaktan geçer derim.
vuştuğumuz anlardır.” (s. 68)
Erözenci, “Unutmamak için yazıyorum” dese de küçük yalnızlıklardan oluştuğu” gerçeğini gösterir.
Anlar, durumlar, yaşanmışlıklar bir öz-anlatıda bir
Tıpkı romanlarında izlek / konu olarak seçtiği ger-
şunun bilincinde bir anlatıcı: Unutarak yaşar, hatır-
araya gelince yaşamın hakikati ile kurgunun gerçe-
çeklikleri kurarken ki bakışı gibi “tanıdık hayatı” kur-
layarak yazarız.
ğini bir kez daha düşünüyorsunuz. Ve şunu da bir
Yazdıkça görülen, yaşanan hayatın izdüşümüdür. Ora- gularken gene kurgunun gerçekliğini öne alır.
kez daha bir yere kaydediyorsunuz ister istemez:
Yani şunu bize hatırlatır: Kurgu, hakikati gölgele-
da gerçeklik arayışında değilizdir, duygu bağı, düşün-
Unutarak yaşar, hatırlayarak yazarız.
ce yordamı anlatılanı “gerçek” kılar bizde okur olarak. yen gerçeği de aydınlatır.
Yazının zamanın / yaşanmışlıkların kanıtı olduğu-
Onun anlatısını çağcıl kılan da işte bu bakışı / yo-
Yazmak, bir bakıma uzaklaşarak varmaktır; bir dü-
nu bize hatırlatan Bir Gölgenin Ardından belki de
şe, düşünceye, insani / yaşamsal gerçeklere. Haya- rumu kurgu gerçeğidir. Anlatısını “özel”, tümleyici
salt bunun için okunmalı derim.
n
kılan da budur.
tın yazıyla fotoğrafını çekmek değildir. Yeniden ya-
ratmak, biçimlemek, sözü/nü simyadan geçirmektir. Bir hayat, yazıldıkça daha “net”lik kazanır, anlam (*) Bir Gölgenin Ardından, Ahmet Erözenci, Li-
Yaşamsal süreklilik anılara bağlı kalarak yaşamak derinliğini de orada buluruz aslında. teratür Yayınları, 110 s.
12 1 Ağustos 2021
VEDAT ARIK