Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nereden bakmalı?
Çocuklarımıza, kendimize layık gördüğümüz şunca rezilliğin -savaşın, yersarsıntısının,
güvensiz sokakların- utancıyla dolaştım sayfalarını Biri ve Diğeri’nin. Yedi yaşındaki
Maram’ın hayallerine yaslanıp kötülüğü düşsel yorumu ve inadıyla yıkıp geçme kararlılığı
olmasaydı umudumu bunca nasıl tazelerdim?
Dönüp yine Dağlarca’ya kulak vermeli, iyi-
Y. BEKİR YURDAKUL
si bu. Ne diyordu “Utanç Kesiti”nde Dağlarca:
“Çağlar birbirini görse,/ Ortaçağ yüzüne tükürür-
iri ve Diğeri’ni okudum. Bıraktım bir kıyıcığa.
dü uzay çağının”...
Çıktım, epeyce bir dolaştım. Aklımda insa-
Sonra gönlümün/ akıl defterimin bir kıyıcığına
B nın insana yaşattıkları; yersiz yurtsuzluğu-
not ettiğim (“çok çiğ çağ” üstüne) çığlığı çıkage-
muz, evsiz barksızlığımız, oradan oraya savrulma-
liyor Şükrü Erbaş’ın: “İnsan nasıl bu kadar düş-
larımız; silahların gölgesinde yeniden yeşertmeye
künleşir! Paylaşmazsam boğulacağım: Sosyal
uğraştığımız ya da elde avuçta kaldığınca sahip
medya! İnsan ruhunun pazarı! Çağın, hayatımızın
çıkmaya didindiğimiz insan olabilme hallerimiz...
ortasına bıraktığı bir bataklık. Görünmeden ya-
Maram’ın duruşu, gülümseyişi, bunca ağrıyla
şamak istedikçe herkesin salkım saçak her yerde
başa çıkışını kucaklayıp yıkamaya uğraşıyorum
olduğu bir hileli gerçeklik… Acı magazinleşiyor,
umutlarımı, aklıma doluşan kirliliği.
iyilik çürüyor. Hiçbir çağda insan bu kadar çıplak
Dönüp yeniden okuyorum Maram’ın öyküsünü.
yaşamamıştı.”
Tuğçe Tatari’nin yalın çocuk gerçekliğine sığdırdı-
ÇOCUKLAR GİBİ TUTUNMAK HAYATA!
ğı sözcüklerinin arkasındaki saklambaç oyununu,
Onun bu kısacık ne ki ağır “Kenar Notları”yla
köşe kapmacayı, elim sendeyi, istopu, yuvarlanan
Desen: AYSUN ALTINDAĞ
el ele yeniden sığınıyorum (Evet, sığınıyorum!)
misketlerle çoğalan düşleri… Hepsini, hiçbirini.
Tuğçe Tatari’nin öyküsüne, yedi yaşındaki
Maram’la dünyayı dolaşı-
Maram’ın asla bırakmadığı düş (direnen) dünyasına.
yorum, sığmıyorum hiçbir ye-
Bir kefeye şairlerin sesini, ötekine Maram’ın yaklaşı-
re, Maram’la bir avuçluk coğ-
mını koyuyorum. Terazim ne diyeceğini bilmiyor. Hep-
rafyayı paylaşıyorum sığıyo-
sini bir kefesine yığınca rahatlıyorum. Maram da aslında
rum her yere. Dağlarca’nın
şairin derin seslenişine eş kılıyor öykü boyunca tavrını.
“Doğan çocuk hayatı yeni-
Yanında yalnızca oyuncak bebeği -ki onu da bitme-
ler…” deyişi tutuyor elimden.
yen umudu, direnciyle taşıyor yollar boyu- ve hayalle-
Yedi yaşındaki
riyle çıktığı uzun yolculuğuyla unutamayacağım bir ka-
Maram’ın, öykümüzün de
raktere dönüşüyor Maram.
kahramanı, berbat ettiği-
Tuğçe Tatari’nin yirmi beş cümlesine Aysun
miz dünyamızın kirini bir
Altındağ’ın desenleriyle kattığı olağanüstü hava ve
el hareketiyle, sanki sihir-
ONUR DUY!
canlılık, yetişkinlerin karanlık, bungun, acılara batmış
li bir dokunuşmuşçasına,
dünyasını yeniden ve hüzünle gözlememi kolay kılıyor.
bir anda silişini izliyorum.
Umutsuzluğu, karamsarlı-
DÜNYA
OYUNU SÜRDÜRMEK GEREK
ğı, yıkılmışlığı bir yana bı-
Yersarsıntısı, heyelan, sel, hortum, yangın, çığ vb.
rak mı diyor bana; onca
doğal yıkımlar (ki onların beter sonuçlarında da insanın
rezilliği bağışla ama sakın
UYGARLIĞI
parmağı, hırsı, vurdumduymazlığı var!) ya da savaşla-
unutma mı? Belki de hep-
rın yarattığı yerinden yurdundan oluşlarımızın ortaya
sini ya da çok bambaşka
koyduğu “fotoğraf”ta biliyorum ki en çok mübadillik,
onun derdi.
ÖN-TÜRK
mültecilik ve muhacirlik hallerimiz yer alıyor.
Size ne söyler, öyküyü
Neredeyse hiçbir anından sevinç devşirilemeyecek
okuyunca yorumlarsınız
bu ortada kalma hallerini bile çocuklar, -yalnız başlarına
ESERİDİR bende birikenleri…
da kalsalar- içimizi ısıtan oyunlara dönüştürebiliyorlar.
Maram’ın onca belirsizliğe, renklerini yitirmiş dünya-
BİR UTANÇ
larımıza karşın oyunu aynı kararlılıkla sürdürmesi, belki
ÇAĞINDAYIZ!
de bu taşıyor içinde, her şeyin bittiğini düşündüğümüz
ÖN-TÜRKLER (Etrüskler) ROMA’yı kurmuş
Sonra Behçet Necatigil’in
noktada bile umudu.
“Çok çiğ çağ!” dizelerini ce-
ve ROMA Medeniyeti’ni oluşturmuşlardır.
Yersarsıntısının yol açtığı yıkıntılar arasında, az önce
bimden hiç çıkarmadığım
selin geçtiği ırmak boyunda, bir roketin delik deşik et-
geliyor aklıma.
Raymond Bloch (Büyük Etrüskolog)
tiği okul bahçesinde çok geçmeden oyuna duran ço-
Dünyayı evlere sığdıran,
cuklardan biriydi benim için Maram.
evlerden yorumlayan usta
Biri ve Diğeri’nin sayfalarından yükselen ışık, inanıyo-
şair Necatigil, ne zaman /
ÖN-TÜRKLER (Pelasglar) ATİNA’yı kurmuş rum sizin de umudunuzu kısa sürede tazeleyecek; on-
hangi beter hallerimiz üzeri-
ca kıyıcılığa karşın Maram’ın çağırdığı vazgeçmeyenle-
ne döktürmüştü bu üç söz-
ve ATİNA Medeniyeti’ni oluşturmuşlardır.
rin bahçesinde bir kıyıcığa sakince yerleşeceksiniz.
n
cüklük dizeyi? “2. Dünya Da-
laşması” sırasında mıydı? Biri ve Diğeri / Tuğçe Tatari / Resimleyen: Aysun
Kazım Mirşan (ATATÜRK’ün özlediği bilgin)
Belki de hemen sonrası… Altındağ / Literatür Çocuk / 32 s. / 3+ / 2024.
-SATIŞTA-
16 28 Kasım 2024