Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İllüstrasyon: LEO VE DIANE DILLON
biçimi geliştiren siyahi erkekler, kontrolsüz gücün tutkusuyla bulmacanın içine düşürür. Twyla ve Roberta adlı karakterle-
önce kendi kadınlarına, sonra da yakınlardaki manastırda ya- rin renklerini gizler, hangisinin siyah, hangisinin beyaz oldu-
ğunu sezdirmez. Novella aslında Twyla’nın gözünden yazı-
şayan beyaz kadınlara tıpkı 15. yüzyıl Avrupa’sında başlayan
cadı avları gibi dünyayı dar eder. Haven (cennet) dedikleri lır; ancak ırk renklerini operadaki resitatifte olduğu gibi bir
köyü, cehenneme çevirirler. Manastırda yaşayan ve hayatları Twyla konuşur, bir Roberta. Yetiştirme yurdunda yemek ya-
pan, parantez bacaklı dilsiz siyahi hizmetçi Maggie de vardır
boyunca itilmiş rahibe kadınların bir erkeğe ihtiyaç duymak- (Sel Yay. / Çev. Elif Ersavcı) ırkının yaşadığı acıları bir ço-
öyküde. Maggie’ye yurttaki çocuklar çok kötü davranır hatta
sızın rahat ve dayanışma içinde yaşamaları, siyahi erkeklerin cuğun doğumundan yetişkin bir kadın oluncaya kadarki sü-
bir gün yere yuvarlayıp tekmelemeye başlarlar. Twyla da Ro-
recinde ele alır Morrison. Yaşanılan ve çoğu kez kayıtsız
kadınlara karşı nefretini ve öfkesini tetikler.
berta da tekmelemek ister ama bunu yapmazlar. Hangisi si-
kalınan çocuk istismarı, çocukluk travmalarının yetişkinlik-
Eşlerini kontrol ettikleri gibi buradaki kadınları kontrol ede-
yah hangisi beyazdır? Ötekileştirmenin kimin üzerinden ve-
meyen erkekler bu kadınları cadılık ve doğaüstü güçlere sa- te ilişkilere nasıl yansıdığı, çocukluk döneminin bütün bir
rildiği ortaya konmaz. Resitatif’te kalıtımsal birikim ya yok
yaşamın kilidi konumunda olduğu gözler önüne serilir.
hip olmakla suçlayıp her türlü felaket ve belanın sebebi ola-
sayılarak ya da önemsiz kılınarak aktarılır.
Lula Ann, genlerinin küçük bir bölümünde zenci geni ta-
rak günah keçisi ilan ederler. Uygulanan kolektif işkenceler,
şıyan bir anne ile tüm ailesi beyaz babadan doğan bir kız
ürkütücü ve sarsıcı sahnelerle tam bir yıkım ve acıyı doğurur.
KÖLELİK VE ÖZGÜRLÜK! ‘YUVA’...
çocuğudur. Katran karası rengi ve yemyeşil gözleriyle dün-
Kölelik ve özgürlük kavramlarını aidiyet duygusu ve ka-
yaya umutla merhaba der. Anne Sweetness ve beyaz baba-
KİM SİYAH, KİM BEYAZ? ‘RESİTATİF’...
dın erkek varoluşları ekseninde incelediği Yuva’da (Sel Yay. sı, onu teninin renginden dolayı reddeder. Üstelik baba-
Aslında yoksulluk, zenginlik, dışlanma, aşağılanma, ötekileş-
/ Çev. Püren Özgören) ise Morrison, Georgia’daki Lotus
sı, Sweetness’i suçlayarak evden ayrılır. Çocuğun yetiştiril-
tirme ne siyaha ne de beyaza özgüdür. Her türlü ırksal kodla-
kasabasının boğucu atmosferinden kaçıp orduya yazılan ve
mesinde kendince doğru yaptığını düşünen anne, Lula’dan
manın silinmesini amaçladığı Resitatif’te (Sel Yay. / Çev. Seda
Kore Savaşı’na katılan Frank’in dramını işler. Lotus kasa- utanç duyar ve ona asla dokunmaz. Lula Ann ya da yetiş-
Çıngay Mellor) tüm bunları tekrar tekrar perçinler Morrison.
basının boğuculuğuna alternatif bir seçeneğin bir savaş or-
kinlikte tercih ettiği adıyla Bride, öz annesine “anne” diye
Yetiştirme yurdunda kalan farklı ırklardan iki ana karak-
tamı olması, Frank’in yaşadığı baskının büyüklüğünü gös-
seslenemez. Özellikle yaramazlık yapar; çünkü annesi ona
terin yaşadıklarıyla ilgili anlatıda okuyucuyu karmaşık bir
terir. Lotus, dünyanın en berbat yeridir. Burada herkes kö- tokat atarsa bir kerecik anne elini teninde hissedebilecektir.
ledir. İzbe evlerde yaşamaya çalışıp tarlalarda çalışırlar. Şa-
Böylece Lula, annesinin tokadındaki acıda dahi şefkat arar.
vaşa katılan Frank’i düşündüren tek kişi kardeşi Cee’dir.
Üvey büyükannenin eziyetlerine dayanamayan Cee ise “iş IRKÇILIĞIN AÇTIĞI YARALAR, TOKSİK
tulumuyla değil de kemerli bir pantolonla” gördüğü ilk ki-
EBEVEYNLİK VE ÇOCUK İSTİSMARI!
şiye âşık olup onunla Atlanta’ya gider ancak mutlu olamaz Bride, zorluklara inat, mücadeleden asla vazgeçmez. Ba-
ve ayrılır. Ağır işlerde çalışır. Son işyeri olan, bilimsel araş- şarılı, öz güvenli ve sadece beyaz ve onun tonlarını giyerek
tırmalar yapan bir doktorun evinde çok hastalanır.
ten rengini lehine kullanmış ve kozmetik dünyasında yıldız-
lı bir kariyer yapmış genç bir kadındır artık. Ne var ki sev-
‘KİM OLDUĞUNA KİMSE KARAR
diği adamla yaşadığı ayrılık, onu çocuklukta yaşadığı olay-
VEREMEZ. BUNA KÖLELİK DENİR!’
larla yüzleştirirken bir taraftan da varoluşunu sorgulatarak
Kitapta ırkçılık, ana konu olarak işlenmese de satır ara- gerçek benliğini bulmasının yolunu açar.
larına inceden işlenir. Cee’nin ölümle burun buruna gelme
Romanda Batılı güzellik standartları, ırkçılığın açtığı ya-
nedeni çalıştığı doktorun araştırmasında kobay olarak kul- ralar, toksik ebeveynlik ve çocuk istismarı öne çıkarılır. Irk-
lanılmasıdır. Bu dönem, beyazların siyahlar üzerinde, onla- sal adaletsizliğin siyah çocukları nasıl travmalara sürükle-
rın hayatlarını tehlikeye atarak deneyler yaptığı 50’li yıllar-
diği işlenir. Yine sadece derisi siyah olan bir kızın trajedisi
dır. Frank, zorlu bir yolculuğun ardından kardeşine ulaşın- değil, istismara uğrayan çocukların da ele alınışı, anlatı bo-
ca onu iyileştirmeleri için Lotus’un bilge kadınlarına götü- yunca “Tanrı çocuğu korusun!” yakarışına ortak eder.
rür. Bu bilgelerin, özellikle de Ethel’in Cee’ye, “Senin kim
olduğuna kimse karar veremez. Buna izin verme. Buna kö- MORRISON: ‘SİYAHLAR VE BEYAZLAR,
lelik denir. Sen, özgürsün. İçinde bir yerde özgür birey yatı- KADINLAR VE ERKEKLER; BU DÜNYA
yor” seslenişi polifonik bir özgürlük mottosu yaratır.
SİZİN, BİZİM, HEPİMİZİN!’
Kitapta bir yandan Frank’in yazdığı mektuplar da oku- Ana karakter üzerinden bakılacak olursa siyah ya da be-
nur; itirafları, anıları, çocukluğu, kaçışı, bir “yuva” sıcaklı- yaz yoktur aslında. İyi insan ve kötü insan vardır. Çocuklar
ğı arayışı... Hepsi iç konuşmalar şeklinde sıralanır. Yuva, bu kime emanet? Çocuklar küçük yaşlarda nelere maruz kalı-
iki kardeşin yaşadıkları ağır şartlardan kurtulmak ve yeni yu- yor? Tüm bu sorularla baş başa bırakır yazar, okuru.
valar aramak için çıktıkları yolculukta yenilerek ve yara ala- Derisinin rengi nedeniyle dışlanmak, aşağılanmak, insan
rak döndükleri yer değildir. Yuva aslında iki kardeşin kavu- olarak kabul edilmemek sosyolojik bir farkındalık olarak
şabilmesi ve kölelik aidiyetsizliklerini birlikte aşabilmesidir. yansır Toni Morrison yapıtlarında. Seksen sekiz yıllık yaşa-
mı Ağustos 2019’da “Everybody’s somebody” (Herkes, bi-
‘TANRI ÇOCUĞU KORUSUN’ ridir!) diye diye sonlandığında “Siyahlar ve beyazlar, ka-
Irkçılığı tersten işlediği ve siyahlar arasındaki renk farklı- dınlar ve erkekler; bu dünya sizin, bizim, hepimizin!” slo-
lıklarının yansımalarını anlattığı Tanrı Çocuğu Korusun’da ganını miras bırakır insanlığa. n
12 25 Ağustos 2022