Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
bir şeyler aramana gerek yok. İşte hayatın içinde yaşananlar var.
dı. Pek çok liderin vardır. Aktör Peter Sellers’ın bir sürü
‘AŞK HER TÜRLÜ YAZILABİLİR.
n Yapıtlarınıza büyülü gerçekçiliği nasıl bir yaklaşım- falcısı, tarotçusu vardır. Yazmak gibi bu da bir arayış. Da-
MARİFETTİR, CESARETTİR!’
la işliyorsunuz, okuyucularda nasıl etkiler yararatmasını ha sıkı perçinlemek, hayali yakalamak, düşleri havada elle-
n Aşk; hüznü, heyecanı, coşkusu, düş kırıklıklığı, mut-
umuyorsunuz? rinle tutuvermek gibi.
luluğuyla yapıtlarınızın vazgeçilmez bir öğesi. Aşkın ya-
n Mizahın da yerli yerinde kullanıldığını görüyoruz.
Bunlar bilinmeyen şeyler… Meselâ bir yere Rosita Ser-
pıtlarınızdaki yerini açar mısınız?
rano şarkısı koyarım, okurlarım Serano’yu keşfeder. Mizahla bağınızı açar mısınız?
Bir zamanlar benim için aşkı en iyi yazan yazar derler-
Beni okurken bazen gülenler oluyor sonra birden ağla-
Hitler’in şarkıcısı Serano. Benim okurum araştırır, bulur.
di. En son kitabım Kalbin Güney Batısı da aşkı anlatıyor ve
maya başlıyorlar. Hüzün her zaman hâkim. Hayat bazen
bir erkeğin kalbinin içinde geçiyor. Bir kadın, bir erkeğin
hüzünlü bazen dümdüz fakat farkında değilsin. Tüm pen-
‘RÜYALARIMA İNANIRIM FAKAT YAZMAM!’
kalbine giriyor bir sokaktan. Teknoloji çağında aşkı anlattı-
cerelerinin açık olması lazım. Bir damarı kapatmak aynen
n Hüzün, mutluluk, kara mizah, sinematik anlatım
ğım bir romandı o da.
duru görüyü kapatmak gibi. Gece rüya görmüyor belki ha-
ve tüm bunların harmanlandığı, rüyalar ve bilinçaltı-
Aşk marifettir. Her türlü yazılabilir. Aşk, bir kaplanın
yal edemiyorsun.
nın temelinde gelişen bir düşsel yolculuk sunuyor ya-
kafesine girip kapıyı arkadan kapabilmektir. Cesarettir.
İnsanın yaşadığını fark etmesi çok önemli. Ben bunu 14-
pıtlarınız. Yapıtlarınızın ortak noktaları ve/veya fark-
Aşk, düşen bir asansörün içinde bir şişe şampanyayı kafaya
15 yaşında Şişhane yokuşunda fark ettim. Onun için hep
ları, yazında benimsediğiniz tavrı burada da irdeler-
dikip hiçbir şey düşünmemektir. Ben 18 yaşımdayken aşk
orayı yazıyorum. Belki orası benim doğduğum, hayatın
seniz neler söylersiniz? Yaratım sürecinizin kapılarını
neyse, benim için bu yaşımda da aynı şey.
farkına vardığım yer. O an herkes için bir eşik.
açar mısınız?
Bu zor bir soru… Benim hayatım, ruhum, coşkularım,
‘RADYO OYUNLARIMIN YENİDEN
hayata bakış açım… Rüyalarıma inanırım ben mesela.
BASILMASINI İSTİYORUM!
Ama rüyalarımı yazmıyorum. Zaten hayat başka bir rüya.
n Radyo oyunlarınız var, büyük önem veriyorsunuz. Si-
Arthur Rimbaud’nun dediği gibi: “Acaba bizim bu yaşadı-
zin onlara “gece sesleri” dediğinizi biliyoruz. Teknolojik
ğımız hayat mı bir rüya? Rüya gerçek hayat mı?”
gelişimle radyo artık her ne kadar eski değerini görmese
Çok güzel bir yolculuk bu; tılsımlarla, sinematografik
de hâlâ dinleyenler ve bırakamayanlar çok. Hâlâ radyo
geçişlerle, hüzünlerle coşkularla kalbine hançer saplan-
oyunu yazıyor musunuz?
mış gibi bir aşkla, şiddetli bir yaşama hali…
Radyoda çok değerli insanlarla tanıştım. Çok güzel
arkadaşlarım oldu, güzel günlerim geçti. Mesela rah-
‘ZAMANI SEVMİYORUM.
metli Macide Tanır. “Düş Dükkânı”nın sahibesiy-
ZAMAN ÇOK TEHLİKELİDİR!’
di. Ben onu yeni tanımıştım. “Benim kısmımı biraz
n Birçok kitabınızda “zaman” ve “zamansızlık”
fazlalaştır” derdi. Ona cümleler eklerdim.
kavramını görüyoruz. Sorguluyorsunuz, “Zaman-
Kuş Kafesindeki Tenor kitabımda 26 tane rad-
sızım. Zamanın dışına çıkmış gibiyim. Zamanın ne-
yo tiyatrosu var fakat piyasada yok. Belki de be-
resindeyim?” gibi cümlelerle. Zaman kavramı ko-
nim en iyi kitabım. Bunun da yeniden basılması-
nusundaki tavrınızı, zamanla derdinizi, alışverişini-
nı istiyorum...
zi ve yakınlığınızı biraz anlatır mısınız?
Zamanı sevmiyorum. Zaman, Einstein’ın dediği
‘SEN BANA POLİSİYE YAZDIRACAKSIN
gibi bir palavra. Böyle derim ama mesela sen be-
MEHMET! BAKARSIN POLİSİYLE BÜYÜLÜ
nim kol saatimi çıkar al, her şeyi karıştırırım. Fakat
GERÇEKÇİLİK TÜRÜ ORTAYA ÇIKAR!’
öykülerimin çoğunda kol saatimi fırlatır atarım ko-
n Rüyaların büyülü bulutları arasında gezinirken,
lumdan, zamansız olmak isterim. Zaman unutturucu,
bazen gizemli bir aşk cinayetinin izini sürüyorsunuz.
yorucu, yıpratıcı, uzaklaştırıcıdır. Birini seviyorsun deli
Beyoğlu’nda Gezersin, polisiye ve büyülü gerçekçili-
gibi, araya zaman girmiş, bir bakmışsın unutmuşsun. Za-
ğin ustaca karışımı. Polisiye edebiyata bakışınız nasıl?
man çok tehlikelidir…
Sen bana polisiye yazdıracaksın Mehmet. (Gülüyor)
n Düş İşleri Bülteni, Cumhuriyet ve Güneş gazetelerin-
Yazması çok zevkli aslında. Bende biliyorsun ruh değişim-
deki yazılarınızı topladığınız bir kitap. Ancak köşe yazısı-
leri falan oluyor. Bunu polisiyeye uygulamak olağanüstü
nın düşsel bir izlekte yorumlanmış halleri. Bazı toplumsal
bir tat katıyor.
sorunlara, kültür-sanat alanındaki eleştirilerinize yer ve-
Bakarsın ilerleyen günlerde büyülü belgesel gerçekçilik
n Ülkemizde sanatçı-
riyorsunuz. Köşe yazılarınızı bu yönde kurgulamak fikri
gibi “polisiye büyülü gerçekçilik” türü ortaya çıkar. İlk ki-
ların değeri ne yazık ki genellikle yaşamını yitirdik-
nasıl oluştu ve nasıl bir ilgi gördü, nasıl tepkiler aldınız?
tabımı da sana yollarım veya ilk telefonumu sana ederim.
ten sonra bilinir. Kitaplar yazılır, sokaklara adları ve-
Yazar Kürşat Başar, Güneş gazetesinde çalışıyordu, ba-
n Teşekkür ederim, mutlu olurum. Tabii şimdi cina-
rilir... Fakat siz yaşarken sizi anlatan “Bütün Düşler
na dedi ki “Bir satır bir şeyler yaz basalım gazeteye.” Ben
yet demişken, Stalin dönemine değindiğiniz, yine edebi-
‘Nazlı’dır” adlı bir öykü kitabı yazıldı. Ne hissettirmiş-
de Marquis de Sade’ı yazdım. Gece Otobüsü diye bir yazı.
yat dünyamıza başka bir kapı araladığınız Kayıp Gölgeler
ti bu size?
Ben Marquis de Sade’la aynı otobüse biniyorum. Marqu-
Kenti kitabınıza değinmemek olmaz.
Onunla çok gurur duymuştum. Atilla Şenkon benim bir
is de Sade, bir kadını taciz ediyor, sonra polisler onu ve be-
Prag-Seul-Ankara üçgeninde sizi Cafe Europa’ya gö-
okurumdu. Ona hayatımı anlattım… Bir yazarın başka
ni karakola götürüyor. Geceyi nezarette geçiriyoruz. Mar-
türen his neydi?
bir yazarı yazması tabii çok güzel bir şey. Ben de Ahmet
quis de Sade’la gece boyunca nezarette konuşuyorum. Öy-
Bilmiyorum, rüyada gibi gittim. Cafe Europa “eski dün-
Hamdi Tanpınar’ı yazdım ama hayatta değildi.
le bir yazıydı.
ya”, Prag’ın tam ortasında olağanüstü bir yer. Aralık orta-
Hikâyelerde de yazılıyorum, hakkımda yapılan doktora
Sonra bu gibi yazılar birçok gazetede yayımlandı. Poli- sında gitmiştim, yanlış bir aydı aslında. Kimse yok, bir iki
tezlerinin dışında. Cemal Süreya bir şeyler yazmıştı. Yıl-
tik ama bambaşka bir kitaptı. Çok isterimki yayınevim o
yaşlı kadın. Bir otelde kalıyordum. Yahudi mezarlığında
maz Erdoğan bir iki cümleyle bahsetmişti. Bunlar yazar
kitabı yeniden bassın -buradan da bir mesaj gönderelim-. kayboldum. Bir Japon turist grubu gelmeseydi orada dona-
hayattayken yapılmalı. Sanatçı bunu yaşasın, bu çok gü-
Çünkü dünya aynı dünya, Türkiye aynı Türkiye, değişen
bilirdim.
zel bir şey. Bazı ödüller daha erken verilmeli ayrıca.
hiçbir şey yok. Prag olağanüstü bir yer, 3-4 kere gittim. İki ilkbaharını
n Bazen Ankara, bazen İstanbul, bazen Sinop, bazen
Okuyuculardan da çok güzel tepkiler alıyordum. Gece
yaşadım. Şehir değişmiş, ilkbaharda gitseydim o kitap çık-
İzmir, bazen Tokat’ta buluyoruz kendimizi. Kentlerin
uykuya dalardım, sabah bir uyanmışım, bir oda dolusu faks mazdı. O soğuk hava, Kafka’nın dünyası, babamın bana
yazınınızdaki önemi ve değerini merak ediyorum.
geliyordu. anlattığı eski bir Stalin hikâyesi…
Çok önemli. Benim evim, şehirler. Mesela Sinop, Mar-
Babam Prag’a gitmiş, düşle hayalle ilgisi olmayan bir
din, İzmir önemli benim için. İstanbul büyük bir aşk, kor-
‘KENDİMİ YAZMIYORUM. İÇİMİ DÖKÜYORUM!’ bankacıydı. Herhalde bir staj için falan gitmiş, tüm binala-
kunç bir tutku. Ankara nikâhlım gibi, aldatıyorum fa-
n Yapıtlarınızda baş kahraman olarak sizi görüyoruz. rın üzerinde bezden yapılan, yerlere kadar inen Stalin fo-
kat affediyor. Kaçarım hep ondan ama yine ona dönerim.
Sorum net; neden? toğrafları varmış, hepsi babama bakıyor. Babam rahatsız
Kendimi yazmıyorum. İçimden geliyor ve yazıyorum. Ama İstanbul çok hüzünlü. Yıllar sonra geldim, garip bir olmuş, bunu bana anlattı.
şeydi. Arıyorsun, çoğu insan yok olmuş. Annen yok, ba-
İçimi döküyorum. Bir narı çat diye yere vurup kırıyorum, “Oradan bakıyorum Stalin ile göz gözeyim, kapıdan çı-
narın tanelerini size saçıyorum, o benim. ban yok. Onlar taş üstünde birer isim… kıyorum Stalin ile karşılaşıyorum.” Ben gülmekten katıl-
n Elbette bir yazarın kendi yaşamından kesitlerin, ya- dım fakat oraya gidince o Stalin havasını hemen aldım. Ar-
pıtlarına yansıması ‘DURUGÖRÜ BENİ ETKİLER!’
tık Stalin’in şehri değil orası. Stalin’in şehri Moskova.
n Fala inanma, falsız kalma misali… Falın önemli bir
doğal. Kitaplarınızın çoğunda da yer yer bu kesitleri Kayıp Gölgeler Kenti’nde Franz Kafka, Josef Stalin ve
görmemiz olanaklı. Sorum şu: Otobiyografik roman mı, yeri var yapıtlarınızda. Kurgularınıza nasıl bir boyut ka-
oradan Kore’de yaşadıklarım birleşerek bir bütün oluşturdu.
yoksa otobiyografik ögeleri içeren roman mı? Hangisi- zandırıyor?
ne (ve/veya ikisine de) daha yakın(mı)sınız? Durugörü beni etkiler. Durugörüsü olan insan enderdir.
‘BERABER ÇALIŞTIĞIM EDİTÖRLERİ
İkisi de değil. Yukarıda da söylediğim nar metaforu as- Durugörü beyinle ilgilidir, benim yazdıklarım da beyinle ÇOK SEVERİM!’
lında. Ama yazdığım otobiyografik romanları çok severim. ilgili. Bir film gibi, bir sahne gibi… Bir şey yakalayıp ha-
n Yaşamınızda dirsek temasında olduğunuz önemli ya-
Tozlu Altın Kafes, Bir Rüya Gibi Hatırlıyorum Seni, Rüya yatın hakkında bir şey bulabiliyorsun. Bu fal değil, durugö- zarlara değinelim. Yaşar Nabi Nayır, Attilâ İlhan, Ferit
Yolcusu. Okamayanlara da buradan tavsiye etmiş olayım. rü. Bu başka bir şey. Stalin’in, Hitler’in durugörücüsü var- Edgü… Nasıldı onlarla çalışmak?>>
10 1 Aralık 2022