24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

VENUS KHOURY-GHATA’DAN ‘MARINA TSVETAYEVA YA DA ALABUGA’DA ÖLMEK’ Yaşlanmadan biten dizeler ve ‘Marina Tsvetayeva’! “Lübnan asıllı Fransız şair ve yazar Venus Khoury-Ghata (1892-1941) romanlarının ana temaları kadın kahramanlarının son nefeslerine kadar mücadele ettikleri aşk ve ölümdür. Bir yazarın geçmişine doğru çıkılan, Rusya’da başlayıp Tataristan’ın küçücük bir kasabasında son bulan en bilinen yapıtlarından Marina Tsvetayeva ya da Alabuga’da Ölmek’te de (Çev. Ayşenaz Cengiz / YKY), şair ve romancı Marina Tsvetayeva üzerinden kent kadınının sözcülüğünü yapar. “Zamanım beni sevmiyor, ben de onu sevmiyorum” diyen bir kadının bunalmışlığını, gelenekler ve modern hayat arasındaki sıkışmışlığını, yazgıya dönüşen yalnızlığını ve satırları arasında kalan çığlığını duyurur.” süre sonra Berlin’deki Beyaz Ordu saflarına katılır Z. DOĞAN KORELİ ve Sovyet gücüne karşı savaşır, sonrasında Prag’a sığınır. Bu sırada Marina, Lenin Rusya’sında “Yazmak, nefes almak gibi, yaşamak gibi...” bir muhalif olarak çok ciddi ekonomik sorunlar Marina Tsvetayeva yaşar. Açlık sınırındayken iki kızına bakamayacak duruma gelir. Küçük kızı Irina’yı bakımevine verir. ANA KARAKTERLERİ KADINLAR Zavallı Irina burada yetersiz beslenmeden ölür. Romandan şiire yaklaşık kırk yapıt üreten, Lübnan asıllı Fransız şair ve yazar Venus Khoury-Ghata (1892- PASTERNAK, EHRENBURG, 1941), özellikle çocukluğunun üzerine çöken karanlık AHMATOVA, ARAGON, RILKE VE ve sessizliği aşmak için yazar. Beyrut’ta Lübnan İç MEKTUPLAŞMALAR Savaşı’nı da yaşayan sanatçı, savaşı ve iç siyasal olaylar Eşinin yanına gitmeye hazırlandığı sırada sonucu oluşan umutsuzluk ve kayıpları bazen ironik Boris Pasternak’tan duyarlı bir mektup alır ve hatta alaycı ancak çoğunlukla sert bir dille anlatır. böylece Pasternak’la mektuplaşmalar başlar. Bu Şiddet, kadın sorunları, göçmenler, sürgün gibi mektuplaşmalar 1922’den 1936’ya dek sürer. Boris konulara duyarlıdır. “Öteki”nin öyküsünü Pasternak’ın yanı sıra İlya Ehrenburg, anlatmayı tercih eder. Anna Ahmatova, Aragon, Rainer Kadınları ana karakterleri kılar. Maria Rilke de kimi zaman anlatıya ve Kadınların toplum içindeki meydan mektuplaşmalara dahil olur. okumasını dile getirir, bireyin kendini ifade PASTERNAK’IN BAVULUNUN İPİ! Marina, Moskova’daki baskılardan iyice etme hakkının korunmasını ister. Onun 1941’te Moskova’daki bombalı saldırıdan sonra yeniden bunalınca eşinin yanında olmak için ana kadınları ataerkil toplumların dayattığı kaçar. Tataristan Cumhuriyeti’nin tenha kasabası Alabuga’ya vatanını terk ederek Prag’a gelir. Prag’da kuralların ağırlığını taşır ve daima özgürlük yerleşir. Burada ölümle yüzleşme cesareti gösterir. İnsanlığın bir süre kaldıktan sonra uzun yıllarını hayalleri kurar. en büyük korkusu olan ölümü, bir ihtiyaç gibi her an geçireceği Fransa’ya yerleşir. Fransa’da Marina Tsvetayeva ya da Alabuga’da Ölmek yanında taşımıştır zaten. Varoluşsal sorunları, 1941’de meslektaşları ile yazışmaları sürer ve bunun (Çeviren: Ayşenaz Cengiz/YKY) adlı romanında Boris Pasternak’ın bavulunun ipini kullanarak kendini yanında bir günlük de tutar. da, Marina Tsvetayeva’nın yaşamını kurgularken asmasıyla noktalanır. Aile dramları ve bunca sıkıntılı tarihsel yalnızca bireysel temaları değil, arka planda Venus Khoury-Ghata, Marina Tsvetayeva’nın yaşamını döneme karşın şiire olan inancı ise yirminci yüzyılın toplumsal hafızaya kazınmış yeniden yazarken “gitmekten” yılmayan bir sanatçının değişmeden kalır. Rus sembolistlerine göre sorunlarını ve trajedilerini de öne çıkarır. arayışlarına ışık tutar bir bakıma. Tsvetayeva, kentlere insanın iç dünyasını tüm karmaşıklığıyla Birinci Dünya Savaşı yılları, Ekim gitmek, ülkelere gitmek, belki geri dönmek ama yeniden yansıtan bir şairdir. Hep kalemini kullanabileceği bir Devrimi, kaos ortamları, göç sorununu belki yapıtının gitmek ister. Gitmelerden yorulmaz. Bir yerde duramaz. iş arar. İşi, tutkuyla bağlı olduğu sanatıdır. Ancak bu merkezine almaz ancak bunlar bir şekilde duyarlı bir Yaşamı “gitmek” olarak algılar ve sonsuzluğa doğru akıp olanağı bir türlü bulamaz. şairin duygu dünyası arasında işlenir. gider. Onun için gidebilmek, ölümü bile yenmektir. Böylece okuyucu, siyasal çalkantılarla dolu sayfalarda Yaşamı boyunca hiçbir yere ait olamama fikri, SOKAK KÖPEĞİ HAYATI! boğulmaz; ancak “dünyadan daha büyük odasında” sadece onu bir noktada “Biz kendimizi, köyümüz dışındaki Eşi Sovyet gizli polis için çalıştığından Rus göçmen yazıp üretmek isteyen Marina’yı intihara götüren toplumsal her yerde rahat sayan huzursuz insanlarız” diyen topluluğu ve yazın çevresinden dışlanır. Çağdaşları dışlanma ve kaotik durumlara karşı da kayıtsız kalmaz. Pavese’ye yaklaştırır. Marina yaşamı ve yaşadıklarını tarafından hak ettiği değer verilmez. Kendisine bir anlamlandırma çabasından yorulmuş bir durumda, yayınevinde bulaşıkçılık dahi teklif edilir. ASİ VE HIRÇIN ROMANTİK DİZELERİN ŞAİRİ yaşlanmadan, 48 yaşında intihar eder. Fransa yılları kendi deyişiyle tam bir “sokak köpeği MARİNA’NIN SOLUK SOLUĞA YAŞAMI! hayatı”dır. Yine sefildir, yine açtır. Çok yalnız ve Gündelik hayatın kendisine yüklediği “annelik” rolüne BİR DEVRİN ÖZETİ: YALNIZLIK, mutsuzdur. İş bulamamasına karşın yazmayı ise asla itiraz eden, “sadık eş” olamayan, tutkuyla bağlandığı ÖLÜM VE YABANCILAŞMA! sevgilileri tarafından hep terk edilen asi ve hırçın, romantik bırakmaz. Özgün şiirsel ritmini kusursuzlaştıran simgeci Romanda yabancılaşma, yalnızlık ve ölüme dair ve romantik şiirleri Rilke tarafından övülür. dizelerin şairi Marina’nın yaşamıdır aslında sunulan. aforizma niteliğindeki cümleler, bir devrin insanlık Hem açlığı ve sefaleti hem de savaşları, sürgünleri Şiirlerinde tutku, hızlı değişimler, olağandışı söz diziminin dramının özeti gibidir. Baştan sona, yaşamın yanı sıra Rus halk türkülerinin esinleri duyumsanır. yaşayan bir kuşağın çilelerine kadın ve bir de şair olmak yorgunluğu, bunalımları, kırgınlıkları dizelerine sinen eklenince “cehennemden kaçamayan” birinin öyküsü Elbette aynı zamanda bir kadının korkunç yıllara ilişkin ve Rus yazınının belki de en hüzünlü metinlerini kaleme ortaya çıkar. Üstelik Ekim Devrimi’nin düşman gördüğü deneyimlerinin betimlenmesi ve Beyaz Ordu’nun Bolşevizme alan bir kadın şairin yaşama yabancılaşmasıdır izletilen. bir aileden gelen ve eşi de beyazlarla birlikte olan bir açtığı savaşı yücelten dizeler de söz konusudur. Aslında “yabancılaşma” 20. yüzyıl insanının da en kadının öyküsüdür bu. Marina, 1939’da Rusya’ya geri döner. Öncelikle Moskova’da soylu bir ailenin çocuğu olarak doğan eşinin idamı ve sonrasında kızının sürgünüyle sarsılır. temel sorunu değil midir? Savaşlar, soykırımlar, savaş sırasında iyice vahşileşen insanoğlunun erdeminin Marina Tsvetayeva, Rus İmparatorluğu’nun çöküşüne, Kendisinin de Rusya’nın gizli polis örgütü NKVD Bolşevik’lerin kızıl Rusya’sının doğuşuna tanık olur. (İçişleri Halk Komiserliği) için muhbirlik yapması sorgulanmaya başlaması, hümanizmin çöküşü, kişinin Sergio Efron ile evlenir. İki kız ve bir oğlu olur. Eşi bir istenince bunalıma girer. çevresine mesafe koymasına ve dolayısıyla kendi içine >> 8 24 Kasım 2022
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle