06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ATAOL BEHRAMOĞLU’NUN TİYATRO OYUNU ‘LOZAN’ ÜZERİNE Oyunun oyunu! Yazarlar yazı malzemesi olarak seçtikleri konuları her şeyden önce “anlamak” isterler. Ataol Behramoğlu da öyle yapmış, Lozan bir hezimet midir yoksa zafer midir, sorusuyla hiç ilgilenmediğini belirtiyor: “Daha ilk çalışmalarım sırasında Lozan konusunda düşünmenin aslında emperyalizm üzerine düşünmek olduğunu anlamıştım” diyor ve konuyu 1839’dan Tanzimat Fermanı’ndan, fermanın Gülhane Parkı’nda okunmasından başlatıyor. Yazarlar malzeme olarak kullanacakları olayları her şeyden önce anlamak isterler ama olayların “nesini” anlamak istediklerini bilmedikleri anlamına gelmez bu. Behramoğlu da biliyor. Yazdığı, Lozan Antlaşması’nı konu alan tiyatro oyunu ‘Lozan’da da çok karışık görünen tarihsel bir olayın basit örüntüsünü ortaya çıkarmayı amaçlamış. ÜLKER İNCE A taol Behramoğlu, Lozan Antlaşması’nı konu alan bir tiyatro oyunu yazmış. Tiyatro oyunları genelde sahnelenmek üzere yazılır (hatta oyununun tiyatroda oynanmadan basılmasına izin bile vermeyen Michael Frayn gibi oyun yazarları tanıyorum) ama metin olarak okunmayacakları anlamına gelmez bu. Tiyatro oyunları sahnelenmeden önce (ya da bazen sonra) genelde birer metindir ve onları biz metin olarak da okuruz. Ben, Lozan oyununu tiyatroda sahnelendiği zaman seyretmemiştim. Burada söyleyeceklerimin hepsi okuduğum “metin”le ilgili olacak. Yani, bir piyano konçertosunun notasına bakıp bu konçertoyu bir orkestra seslendirseydi ne gibi sesler duyardım, bunu hayalimde canlandırmak gibi bir şey yapıyor olacağım. LOZAN LABİRENTİ! Tarihsel bir olayı tiyatro oyununa dönüştürmek zor bir iştir. Ataol Behramoğlu bu zorluğu okurla paylaşarak çözmek istemiş. Metnin Önsöz’ünde, “Lozan konusunda” bir tiyatro oyunu yazmaya karar verdiği ve konuyu bütün ayrıntısıyla öğrenmeye başladığı zaman kendini bir “labirentte” bulduğunu söylüyor okura. Bu iş böyledir. Sözgelimi Lozan konusunun uzmanı olmayan kişiler olarak bizler konunun özetinin özetinin özetini biliriz. Ayrıca olup bitmiş, şöyle ya da böyle sonuçlanmış bir olay olarak biliriz. Ama sonuçlanmadan önceki süreçler dümdüz bir yol izlememiştir ya da hiçbir şey göründüğü gibi değildir, olayların içine daldığınız zaman çıkış yolunu kaybedersiniz. Bir kapıdan içeri girmişsinizdir ama karşınıza, çıkışının nerede olduğu belirsiz bir labirent çıkar. Lozan görüşmelerine katılanlar, o görüşmeleri yürütenler de kendilerini aynen böyle bir labirentte hissetmiş olsalar gerektir. Ama yazarlar yazı malzemesi olarak seçtikleri konuları her şeyden önce “anlamak” isterler. Behramoğlu da öyle yapmış, Lozan bir hezimet midir yoksa zafer midir, sorusuyla hiç ilgilenmediğini belirtiyor: “Daha ilk çalışmalarım sırasında Lozan konusunda düşünmenin aslında emperyalizm üzerine düşünmek olduğunu anlamıştım” diyor ve konuyu ta 1839’dan Tanzimat Fermanı’ndan, fermanın Gülhane Parkı’nda okunmasından başlatıyor. TARİHSEL ÖRÜNTÜ Yazarlar malzeme olarak kullanacakları olayları her şeyden önce anlamak isterler dedim ama olayların “nesini” anlamak istediklerini bilmedikleri anlamına gelmez bu. Ataol Behramoğlu da biliyor. Çok karışık görünen tarihsel bir olayın basit örüntüsünü ortaya çıkarmayı amaçlamış. O basit örüntü ne? Önsözde yazarın söylediği gibi, yazar Lozan’ı anlamanın yolunun emperyalizmin ne olduğunu anlamaktan geçtiğini fark etmiş. Oyunun odağına da o yüzden emperyalizm oyununu yerleştirmiş. Bu açıdan bakarsak; Musul oturumunun ayrıca bir bölümde ele alınması anlamlı, daha sonra Musul ödünü konusu üzerinde durulması anlamlı, Mustafa Kemal’in İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığı açış konuşmasında, “bu kadar kati ve yüksek bir askeri başarıdan sonra dahi bizi sulha kavuşmaktan men eden sebepler doğrudan doğruya iktisadi sebeplerdir” sözleri çok anlamlı, yitirilmemesi gereken bir bilince işaret ediyor. Cumhuriyetin kurucularının barışı öncelemeleri bazen bugünkü kuşaklara abartı gibi, “pasiflik” gibi gelebilir, böyle de anlatabilir ama bunun gerisinde yatan bir yaşanmışlık var. Kurucular tek başına askeri başarının yeterli olmadığını yaşayarak öğrenmişler. Bir an önce barış istemişler ki bellerini doğrultmalarına yarayacak şeyleri yapabilsinler. Cumhuriyet devrimleri odur! Ataol Behramoğlu’nun Lozan görüşmelerinin belli ayrıntılarından oluşturduğu bütünde bunlar var. n Lozan: Oyun 2 Bölüm / Ataol Behramoğlu / Tekin Yayınevi / 72 s. KITAP l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya l Editör: Gamze Akdemir l Tasarım: Bahadır Aktaş l Sorumlu Müdür: Olcay Büyüktaş Akça l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul l Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Reklam Rezarvasyon: l Tel: 0 (212) 343 72 74 Mail: [email protected] l Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. Aş., Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A/41 Bahçelievler İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. MERHABA Bu sayımızın kapağında; yapıtlarında tarihimiz ile çağını tüm gerçekliğiyle yansıtmış, Kuvayı Milliye ile ölümden dirime çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumsal altyapısını gözler önüne sermiş, 68 kuşağının en büyük romancılarından, kısa süre önce yitirdiğimiz Aydınlanmacı, devrimci, bilge yazar Erol Toy yer alıyor. Öner Yağcı’nın yazısı... Üçüncü sayfamızda bu hafta; Ataol Behramoğlu’nun, çok karışık görünen tarihsel bir olayın basit örüntüsünü ortaya çıkarmayı amaçladığı, kitaplaşan tiyatro oyunu Lozan’ını merceğe aldığı yazısıyla Ülker İnce yer alıyor. Zeynel Kıran; doğumunun 200’üncü yılında, yaşamı ve ölümsüz dizeleriyle Charles Baudelaire’i inceliyor. Gamze Akdemir; Orhan Tüleylioğlu ile harekete geçenlerin ve değişim yaratanların yol haritasını çıkardığı kitabı Gerçeği Söylemek’i konuşuyor. Adnan Binyazar; Feridun Andaç’ın Kaplıca’da Son Yaz üçlemesinin ilk kitabı Sandım ki Göğün Cennet’i irdeliyor. Deniz Burak Bayrak; Nikolay Gogol’ün kısa klasiklerinden Neva Bulvarı’nı inceliyor. İpek Özbey; İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş’ın, yoksullukta değil, refahta eşitlenmenin yolunu anlattığı Yaşamak İçin Sosyalizm’ini değerlendiriyor. Mustafa Hazım Bayka; Klaus P. Fischer’ın incelemesi Nazi Almanyası: Yeni Bir Tarih’i merceye alıyor. Savaş Ünlü; Ahmet Diker’in, Atatürk’ün Karşıyaka’ya olan sevgisini ve Karşıyaka’da yaşadığı günleri belgeleriyle yazdığı Atatürk Karşıyaka’da kitabını tanıtıyor. Kamuran Kaya; Haldun Dormen’in anı kitabı Yaşlanmaya Vaktim Yok’u inceliyor. Beyza Ertem; Pangea Kitaplığı’nın bilimkurgu seçkisi İlk’i tanıtıyor. Çiğdem Ülker; Handan Haktanır’ın romanı Loka Mata’sını değerlendiriyor. Emek Yurdakul; Quentin Blake’in Gökte Bir Tekne’sini inceliyor. Songül Bozacı; Stephen Michael King’in romanı Üç’ü yazıyor. Vitrindekiler ve Mustafa Başaran’ın hazırladığı Bulmaca köşemizde de düşün serüveni sürüyor. İyi okumalar Editörden... [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle