Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tekne’nin baktığı yer Matilda’nın çizeri olarak rastlaşıp boyutlandırdığı her tiplemeyi bayılarak takip ettiğim Quentin Blake’in, çılgın bir “Mümkün mü” sorusunun peşine düştüğü macerası Gökte Bir Tekne, ilk basımından yirmi yıl kadar sonra bu kez Emrah İmre çevirisiyle ulaştı okura. EMEK YURDAKUL ‘‘İ nsanlar beraberce daha mutlu yaşayabilirler mi?” Blake, dünyanın farklı köşelerinden 1800 çocukla fikir alışverişi yapmış; onların, insanların beraberce daha mutlu yaşayabileceklerine dair hayallerine kulak vermiş, bu hayallerle ortaya çıkan macerayı kaleme alarak diğer çocuklara da dostluk ve dayanışmayı anlatabilmek için yola çıkmış, tıpkı Gökte Bir Tekne gibi. Yol boyunca dinlediği hayallerin hem farklı hem de bir o kadar benzer olduğunu, dayanışma olgusu üzerinden inşa edilen bir insanlığa dayandığını açıkça görüyoruz. Bugün çocuğa dair alanlarda emek verenlerin hemfikir olacağını tahmin ettiğim/ umduğum şey ise çocukların yetişkinlere oranla “temiz” kalmış zihinleri ve insanlıklarının, bize kendimizle yüzleşmede umut olacağı ve insanların beraberce daha mutlu yaşayabileceği bir noktaya evrileceğimiz yolu göstereceğidir. NERDEN ÇIKTI BU TEKNE? Isabella ve Nicolas kumsalda amaçsızca dolanırken önlerine çıkan tekne enkazını tamir ederler ve başlar yolculuk. Karşılarına ilk çıkan bir tüfek mermisi yüzünden uçamaz olmuş Sidonie’dir. Onu da alırlar tekneye. O da ne? Havalanıverir tekne. Belki de ilk yardım ettikleri yaralı leylek Sidonie olduğu ve leylek Gus onlara, bir tek Sidonie’yi kurtarmakla olmayacağını hatırlatınca, diğer yaralı kuşların da yardımına koşmak isteğiyle yola çıktıkları içindir bu havalanış, kim bilir. Macera boyunca yardım edilen her karakterin, kitabın ilk kez basıldığı 2000’de de bugün de dünyada sürüp giden insan eli zorluklar ve trajedilerden kurtarılması çocukların, yaşananların son derece ayırdında olduklarına dikkatimizi çekiyor. TEKNENİN ARTAN YOLCULARI Sidonie’yle başlayan yardım yolculuğunun ikinci durağında, kumsalda diğer çocuklarca taşlanan bir kız çocuğunu alıyorlar tekneye. Kızın ten rengini diğerlerinden farklı / yeşil tercih eden Blake’in, ötekileştirmenin sonucu olarak şiddet sorununu da kitapta temsilleştirdiğini böylece izliyoruz. Üçüncü yolcu, taşocağında kazma sallamaktan yorgun düşmüş bir çocuk işçi… Dördüncü, şehrin pis havasından nefes alamaz olmuş Eric… Son yardım edilip tekneye alınanlar ise savaşın ortasında kalmış bir anne ve bebeği. Bütün bu kurtarma/ kurtarılmalardan sonra Blake, karakterlerle oynamadaki ustalığını, okura ezber bozan bir yerden daha sunuyor. Savaştan zarar gören Tekne’yi indirecekleri bir kumsal bulma sevinci yaşayan tekne sakinleri, cadıyı görünce çığlık atıyorlar. Yeşil saçları, yeşil teni, göz bandı ve diğer özellikleriyle Blake’in cadısı, cadı’dır! Öyle midir? “Olur mu hiç!” dedi Éloïse. “Benim anneannem bu!” İnsanlık her bireyinin birbirine ve dünyaya, Blake’in Tekne’sinin sakinlerinin baktığı yerden baktığı gün bize de yeryüzü sakinleri denir mi? O vakit, “sakin” sözcüğü ikamet eden anlamının yanında dingin anlamını da taşır mı? Umarım ve isterim ki öyle olsun. n Gökte Bir Tekne / Quentin Blake / Çeviren: Emrah İmre / Can Yayınları / 2021 / 48 s. / 4+ Mutlu zamanlar için Bazı hikâyeler yüreğe daha kolay ulaşır. Çünkü yaşanmışlıkları, okurla kurduğu farklı ve sıcak bağlar vardır. Hissettirdiği duygular gerçektir. İşte “Üç”, böyle bir hikâye. SONGÜL BOZACI H ayatı bacaklarının sayılarıyla gözlemliyor Üç. O, üç bacaklı bir köpek. Şehrin keşmekeşinde yaşam mücadelesi verenleri izliyor. Ve tüm bu zorluklara rağmen onlar için iyi şeyler düşünerek yaşayıp gidiyor. Bir çocuğun gözünden baktığınızda bir dolu merak unsuru var bu kısacık hikâyede. “Üç” neden üç bacaklı? Altı bacaklı dediği hayvan hangisi acaba? Altı bacaklı başka hangi canlılar var? Bir sokak hayvanının günleri nasıl geçiyordur, hiç düşünmemiş olabiliriz. Ya da karınlarını doyurmak için ne kadar mesafe yürümeleri gerektiğini. Şehir yaşamında her şey hızlı bir şekilde akıp gidiyor olabilir. Ama o canlılar hep orada ve sıcak bir dokunuş veya sevgi verecek yuva özlemiyle dolu olduklarını biliyoruz. “Üç” bazı günlerini hep aynı rota üzerinde geçiriyor ve diğer günlerinde burnu onu nereye götürüyorsa oraya gidiyor. O, halinden hiç şikâyet etmeyen bir köpek. Neden dört ayağım yok demiyor hatta tam tersine, “Dört ayağım olsaydı sandalye olurdum ve iki ayaklılar gelip üzerime otururdu” diyor. ÜÇ’ÜN ÖZGÜRLÜĞÜ Üç için önemli olan tek şey, özgürlüğü! Ve bacakları, onu her yere taşıdığı için çok mutlu. Özgürlük kavramı için aslında çok güzel bir örnek bu söylediği. Kendisini olduğu gibi sevmesi ve olduğu gibi kabul ediyor olması aslında onun en büyük özgürlüğü. Çoğu engel, görünenin ötesinde, görünmeyenlerden oluştuğundan kendini olduğu gibi sevebilmek çağımız insanları için en zor şeylerden biri. Çocukların, özgüvenlerini yitirmemelerini sağlayan güzel süreçlerden biri patili dostlarıyla, onları yargılamadan sadece sevgiyle kurdukları bağ. Hikâyede altı çizilen bir ayrıntı daha var: Şehirden uzaklaştıkça şehirde göremediğimiz / karşılaşmadığımız bir dolu hayvanla tanışıyor okur. Tabii Üç, onları yine bacak sayılarıyla tanımlıyor: Kafasında iki sivri şey bulunan dört bacaklı, iki koca kulaklı ve iki koca ayaklı küçücük bir şey... Üç, sonunda, kendisini taklit eden, iki ayaklı biriyle tanışıyor. Ve o iki ayaklı ona sıcacık bir yuva sunuyor. ASIL ZENGİNLİK Hikâyenin şehirkırsal yaşam ayrıntılarını, dört yerine üç bacağı varken de bütün / tam hissetmeyi, sevgiyi ve doğa sevgisini bu kadar yalın, derin bir şekilde aktarıyor olması benim yüreğime ulaşmasında en büyük etken oldu. Pisagor, “üç”ü; “birlikle (bir) çeşitliliğin (iki) toplamı ve kusursuz ahengin simgesi” olarak yorumlar. Kusursuz bir ahengin içinde farklılıklarımızın öncelikle kendi tarafımızdan kabul gördüğü zamanlar için böylesi güzel hikâyeler tüm çocuklara ve yetişkinlere ulaşsın isterim. n Üç / Stephen Michael King / Çeviren: Sarp Dakni / Meav Yayıncılık / 2021 / 32 s. / 3+ 20 8 Nisan 2021