02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BARIŞ DOSTER ILE ‘MİLLİ MÜCADELE IŞIĞINDA TÜRKİYE’ ÜZERINE... ‘Devletleşirken milletleştik! Osmanlı paşası olarak, Harbiye Nezareti’ndeki sicilinde Atatürk için “Cumhuriyetçidir” diye not düşülmüştür. Sonraki yıllarda bir soru üzerine “Ben Cumhuriyet’i vicdanımda milli bir sır gibi sakladım” demesi, daha başından itibaren yola, ulusal egemenliğe dayanan, laik ve çağdaş bir cumhuriyet kurmak için çıktığının kanıtıdır. Nitekim İstanbul’daki İngiliz istihbaratı, Londra’ya geçtiği bilgi notunda, Kurtuluş Savaşı sırasında toplanan kongreleri kastederek, şöyle demiştir: “Türkler, Cumhuriyet’e gidiyor.” Gazeteci ve yazar, akademisyen Barış Doster ile Mustafa Kemal Paşa’nın, Milli Mücadele’yi, 1919’da nasıl bir ortamda, hangi koşullarda başlattığını pek çok koldan açımlayarak ortaya koyduğu Milli Mücadele Işığında Türkiye (Halk Kitabevi) isimli yeni incelemesini konuştuk. GAMZE AKDEMİR [email protected] n İncelemende de vurguladığın gibi ulusal, bölgesel, küresel, tarihsel bir kırılma noktasında kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş biçimi, dönemi ve süreci açısından kendine özgü bir gelişim sürecine sahip. Dört boyutta incelediğin bu özgün süreci ve Batı’dan farkını nasıl ortaya koyuyorsun? Ulusal ölçekte, Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi yaşanıyor. Bölgesel ölçekte, yaşadığımız coğrafyada, yeni devletler kuruluyor; bir yandan da mevcut devletler altüst oluşlarla, yıkımlarla boğuşuyor, parçalanıyorlar. Küresel ölçekte ise tarihin ilk cihan harbi, Birinci Dünya Savaşı var. Bizim açımızdan, savaşın dışında kalmak mümkün değil. Savaşın en büyük ganimeti Osmanlı toprakları. Emperyalizm, Osmanlı Devleti’ni parçalamak istiyor. Tarihsel kırılma noktasından kastım şu: Atatürk tüm bu olumsuz koşullardan, bu büyük bunalımdan, ulusal egemenliğe dayanan, laik, çağdaş bir Cumhuriyet kurarak çıkıyor. Ülke içinde işgale karşı direnişi örgütlerken tüm ilerici, yurtsever, milli unsurların birliğini sağlıyor. Ülke dışında ise genç, devrimci bir rejim olan Sovyetler Birliği’nin desteğini alıyor. Bir yandan da Anadolu’ya çullanan emperyalist güçlerin aralarındaki çıkar çatışmalarından yararlanıyor. ‘MILLETLEŞIRKEN DEVLETLEŞTIK!’ n Cumhuriyet’in kuruluşunun anlaşılabilmesi için iki anahtar kavrama dikkat çekiyorsun: Savaş ve Devrim! Mayasındaki halkçılık ve eşitlik ile bu iki kavramın, Cumhuriyet’in kök salmasındaki yerine yorumunu ve Cumhuriyet Devrimi’nin mazlum milletlere de emsal niteliklerini dile getirir misin? Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme ve içerideki uzantılarına, işbirlikçilerine karşı verilen silahlı mücadele ile egemenlik devrimi birlikte yürümüştür. Savaşa, kadını, erkeği, genci, yaşlısı, köylüsü, kentlisi, askeri, siviliyle bütün millet katılmıştır. Milli Mücadele bir milletleşme sürecidir aynı zamanda. Türk halkı cephede savaşarak milletleşirken devletleşmiş, devVEDAT ARIK letleşirken de milletleşmiştir. Diğer yönüyle de Kurtuluş Savaşı’nın kongreler süreci, bu sürecin sonucunda örgütlenmenin zirvesi olan Meclis egemenliği eline alarak büyük bir devrim yapmıştır. Egemenliğin kökü, kaynağı, anlamı, işlevi, sahibi değişmiştir. Gökten yere inmiş, dini olmaktan çıkıp laikleşmiş, şahıstan alınıp millete verilmiştir. Savaşın ve meclisin ruhunda, mayasında halkçılık ve eşitlik iddiası vardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, Anadolu’da yaşanan Aydınlanma Devrimi ve tüm o köktenci atılımlar, Kurtuluş Savaşı’nın ve eşzamanlı olarak yapılan egemenlik devriminin ürünüdür. Üçüncü dünya ülkelerine, Atatürk’ün sözleriyle “mazlum milletlere” örnek olan, ilham veren de budur. Yani emperyalizmin yenilebileceğini, bağımsız bir devlet kurulabileceğini, sonra da aydınlanma, çağdaşlaşma adımları atılabileceğini göstermiştir Kurtuluş Savaşı. ATATÜRK: ‘ASIL OLAN İÇ CEPHEDİR!’ n Yazıyorsun ki: “Millet, Milli Mücadele’den mesut, muvaffak, muzaffer çıkmıştır. Kalpaklısı, feslisi, sarıklısıyla; askeri, çiftçisi, öğretmeni, din adamıyla; Türkçüsü, solcusu, İslamcısı, liberali, Müdafaai Hukukçusuyla o yiğit adamlar, bu kutsal kavgayı, bu koşullarda kazanmışlardır.” Bugüne ibret bir dinamik kuşkusuz... Atatürk, Nutuk’ta “Asıl olan iç cephedir” derken bu birlikteliğin önemine dikkat çekiyor. Emperyalizme karşı mücadelede, milletin ve öncü aydınların, siyasi ayrımları, ekonomi politiğe ilişkin farklı tutumları bir kenara koyup vatan savunmasında, ulusal kurtuluşta, milli bağımsızlıkta ortaklaşmasının, birlikte savaşmasının önemini vurguluyor. ‘CUMHURIYET, BATAKLIKLARI KURUTMAKTIR!’ n Anadolu Aydınlanmasına değin sosyolojik, ekonomik ve demografik gerçeklik neyi gösteriyordu? Yarısömürge durumuna düşmüş bir devlet, yüzde doksanı köylerde yaşayan, bir o kadarı okuryazar olmayan bir halk, yoksul, yorgun, başkenti İstanbul dahil, pek çok büyük şehri işgal edilmiş bir ülke. İşte bu koşullarda savaş kazanıldı. Cumhuriyet kuruldu. Devrimler yapıldı. O nedenle bizler için Cumhuriyet, klasik anlamları dışında da anlamlar taşır. Kendi unumuzu, şekerimizi, bezimizi kendimizin ekmesi, biçmesi, üretmesi, dokumasıdır. Çayımıza Alpullu’nun, Turhal’ın şekerini atmaktır. Sümerbank fabrikalarında üretilen Kayseri’nin basmasını, Beykoz’un kundurasını giymektir. Etibank’tır, yeraltı zenginliklerimize, madenlerimize sahip çıkmaktır. Bataklıkları kurutmaktır, ağaçlandırma seferberliğidir. Köye doktor, öğretmen, hemşire götürmektir. Veremle, sıtmayla savaştır. 15 yılda 48 fabrika kurmaktır. Uçağımızı üretmektir. Halkevleri, Halkodaları, Millet Mektepleri, Köy Enstitüleridir. Kadın haklarıdır. Laik, çağdaş eğitimdir. ‘NE SOLCU OLMAYAN ULUSALCILIK, NE DE ULUSALCI OLMAYAN SOLCULUK BAŞARILI OLUR!’ n Türkiye’de öne çıkan tartışmaları irdelediğin başlıklar arasında Milliyetçilik ve Solculuk da kuşkusuz çok önemli. Türk milliyetçiliğini, ulus devlet, ulusal kimlik, Cumhuriyet ve Solculuk, Atatürk ve İktisat konularını ortak paydalarıyla açımlarken nelere dikkat çekiyorsun? Cumhuriyet denince, diğer vasıfları yanında, kamuculuk ve planlamayı çok önemsiyorum. Toplumcu, halkçı, devletçi ve planlamayı önceleyen bir iktisadı savunuyorum. Bizim milliyetçiliğimiz yurdunu savunan mazlum bir milletin antiemperyalist milliyetçiliği. Irkçı ve yayılmacı değil, barışçı ve eşitlikçi. Cumhuriyet Devrimi’nin özeti ve simgesi olan altı okun altısına da aynı kararlılıkla, tutarlılıkla sahip çıkmaktan yanayım. Çünkü bunlar bir bütün. Birbirinin tamamlayanı. Biri olmayınca diğer beşi de olmuyor. Ülkemiz koşullarında solcu olmayan bir ulusalcılığın da ulusalcı olmayan bir solculuğun da başarısız olacağını düşünüyorum. Mustafa Kemal Atatürk deyince Müdafaai Hukuk, Kuvayı Milliye, tam bağımsızlık, ulusal egemenlik, antiemperyalizm, akıl ve bilim geliyor aklıma. Solculuktan anladığım, emekten, eşitlikten, bağımsızlıktan, aydınlanmadan yana olmak, emperyalizme karşı savaşmak. Yurtseverliği ise halkımıza ve yurdumuza, karşılıksız ve sınırsız bir aşkla, sadakatle bağlı olmak, yurdumuzun insanını, doğasını, havasını, suyunu, dağını, taşını sevmek, savunmak olarak görüyorum. n Söyleşimizde son sözü Büyük Atatürk söylesin! Hangi sözünü paylaşmak istersin? “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir”. n 6 22 Nisan 2021
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle