03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TÜM YAPITLARIYLA DURSUN AKÇAM Akçam’ın edebiyatçı kimliği Yaşamı ve yapıtlarıyla, bugün de özgürlük ve insanca yaşam kavgamıza ışık tutan Dursun Akçam’ın tüm yapıtları Literatür Yayınevi tarafından bir kez daha yayımlanıyor… Yazın dünyası onun imge ve kavga dünyasıyla yeniden tanışacak. Hegemonik toplumsal yapıların öne çıktığı günümüz ortamında, çarıklı ayaklarıyla çıktığı yoksul köylülükten köy öğretmenliğine, sendikal mücadeleye, gazeteciliğe ve arkasından edebiyat alanına uzanmış, evrensel olarak adını duyurmayı başarmış Dursun Akçam’ın yazınsal öyküsüne bir kez daha yakından bakmakta yarar olacaktır. ALPER AKÇAM [email protected] Dursun Akçam, Kuzeydoğu Anadolu’da yüzlerce yıl birçok kavime Anadolu’ya geçerken ev sahipliği yapmış, değişik kültürleri, dilleri konaklatmış, bugüne kadar bağrında, bir arada yaşatmış Kafdağları yazarıdır. 1962’de “Analar ve Çocuklarımız” başlıklı öykümsü röportaj ile Milliyet Gazetesi Ali Naci Karacan Ödülü’nü kazanır ve yazın dünyasına ilk adımını atmış olur. 1964’te yayımlanan öykü kitabı Maral ile de ismi bir kez daha duyulur. Dursun Akçam öyküleri sıcacık bir insan sohbeti tazeliğinde, yüz yüze yapılmış görüşmeler canlılığında birer röportaj gibidir aynı zamanda. Yazının bu iki türü onun öykülerinde iç içe girer, hareketli, sinematografik bir özellik kazanır. 1976’da, Kanlıderenin Kurtları romanıyla Türk Dili Roman Ödülü’nü alır. Öykü kitabı Haley ile Altın Portakal Öykü Ödülü de kendisine verilir. İMGELEM HARMANI Almanya sürgün yıllarında yazdığı Dağların Sultanı’nda Anadolu eşkıya geleneği ile modern Batı kapitalizminin kent toplumu sinkretik bir yapı içinde yan yana gelir; müthiş bir imgelem harmanı kurulur. Kafdağı’nın Ardı, çocukluk ve gençlik çağını özetlediği bir anı roman gibidir... Dursun Akçam üzerinde konuşurken Batı Ortaçağı’nı kapatan Rönesans romanının kurucusu sayılan Rabelais üzerine yapılmış bir değerlendirmeyi anmakta yarar vardır: “Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Başından sonuna kadar romanın tamamı, yazıldığı zamanın hayatının ta derinlerinden çıkıp yeşermiştir. Rabelais’in kendisi de o hayatın bir parçası, o hayata ilgi duyan bir tanıktır.” (M. Bahtin, Rabelais ve Dünyası, s. 471) Akçam, yerel dil kullanımı, dil çeşitlilikleri, bir dilden diğerine, bir kültürden diğerine akışları didaktik bir biçimde görünür kılarak, kimi kutsal ve hiyerarşik anlayışları, kavramları sorgulanabilir duruma getirir. Halk kültürünün gülmece gücüyle şenlikçi, barışçı atmosfer oluşturur. Bir yandan kardeş ölüsünün getireceği ekmeğin hoşluğuyla yaratılan ironikgerçekçi ciddiyet (Ölü Ekmeği / öykü), bir yandan her konuşanın bir diğerini kışkırtarak gerçeğe çağırdığı anakrizisin, değişik görüşlerin yan yana sergilendiği sinkrisisin alanıdır Akçam metinleri. Köy meydanları, cami önleri, bakkallar, Almanya kafe ve barları Sokrates’in ünlü Atina pazar meydanları, herkesin birer ideolog kesildiği diyalojik şenlik alanlarıdır. Kahraman ve karakterler sürekli bir tartışma içindedirler. Tartışmalarda kutsal olana da dil uzatılır hiçbir söz esirgenmez. AKÇAM’IN LAKAPLARI VE ÇOĞUL DİL YELPAZESİ! Rabelais romanının ana özelliği olan lakap kullanımı da Dursun Akçam’ın vazgeçilmez üslup özeliklerindendir. Aynı zamanda, kuttörenlerden (dinsel, geleneksel tören), oyundan, oyunculuktan gelişmiş çoğul dili ile dil yelpazesi genişler, tarihsel bir derinlik kazanır; Şaman geleneklerine, kan toplumuna kadar uzanır. “Güneş ateşten kamçısını vura vura Emirdağ’ın başına bindi. Değirmileşti, kızardı, devrildi gitti. Gölgede toprak soluklandı. Börtü böcek canlandı.” (Kanlıderenin Kurtları). Kamçı, ateş ve at, şaman törelerinin vazgeçilmez öğeleridir. Roman boyunca, özdeyişler, Dede Korkut dili anlatıya yedirilerek işlenmiştir: “Halı yastığına dal verdiler.”, “Kork aprilin beşinden, öküzü ayırır eşinden.”, “Ak duvağın başı karlı dağlarca olsun.”, “Onursuzlar dirisinden cenk meydanında er ölüsü yahşıdır.”, “Fukaranın ektiği bitmez, dürttüğü biter.”. KARNAVALCI ÖĞELER Yağmur duasına çıkmış köylüler Kepçehatun benzetmesi için eski bir ahır süpürgesi kullanılmıştır. Süpürgenin kendisi zaten şenlikçi bir öğedir (Rabelais ve Dünyası, s. 299; Korkunç İvan’ın feodal kastlara karşı mücadele eden Opriçnina isimli, hiyerarşi karşıtı askerlerinin sembolleri de süpürgedir)... Ayrıca ahır süpürgesinin kullanılmasıyla, hayvan dışkısı, süpürgeye katılmış ikinci bir karnavalcı öğe olarak anlatıda yer almaktadır. Halk gülmece kültürünün iktidarlar karşısında yüzlerce yıl ayakta kalmayı başarmış gücü Akçam yapıtlarında kimi patlayan bir kahkaha, kimi metnin tümüne serilmiş sinsi bir öğe olarak yer alır. Bahtin, Rabelais ve Dünyası’nda üç dilin (Klasik Latince, Ortaçağ Latincesi ve gündelik dil) kıyısında dolaşırken çağların ve felsefenin sınırlarının görünür olduğundan söz eder... ALTI KÜLTÜR, LEHÇE VE DİL BİRLİĞİ! Dursun Akçam’da altı yedi kültür, lehçe, dil birlikte varlıklarını sürdürürken birbirlerini görür, aydınlatır. Bir yüz yıl öncesinde, kültürel zenginliğin içinde Ermeni, Rum, Malakan, Rus ve Gürcülerin de yer aldığı yörede, bugün de Yerli (Oğuz kökenli Türk), Kürt, Acem, Türkmen, Terekeme, Karapapak, Azeri kültürler bir arada, barış içinde yaşamaktadır. Akçam’ın yapıtlarında kadınlar da kavgacı kimlikleriyle toplumun önüne geçerler. Dursun Akçam ve diğer enstitü kökenli yazarlar, Anadolu’nun geleneksel seküler yaşam biçimini işleyerek imgesel bir çığır açmışlardır. Fakir Baykurt’un Irazcası, Uluguş’u, Akçam’ın Kanlıdere’nin Kurtları’ndaki Telli Ana’sı, Ümit Kaftancıoğlu’nun Güllü’sü edebiyatımızda yozlaşan toplumsal yapıyla kavgalı kadınlar olarak özgün bir yer tutarlar. ZENGİN KÖY EDEBİYATI Dursun Akçam ve diğer Enstitülü yazarların yapıtlarını bir “yoksulluk edebiyatı” karalaması, “köy edebiyatı” küçümsemesi ile dışlamış, görmezden gelmiş seçkinci, taklitçi ve derebeyci kültür ortamımız, aslında kendi zenginliğinin, bitmez tükenmez kaynağının uzağına düşmüş olduğunun ayrımında değildir... Bu yapıtların savunuculuğunu yapmış diğer kesim de, türün yalnızca “halkın çile ve sıkıntılarını yansıtan” bir tarzı benimsemiş olduğunu söyleyerek bu yapıtları kaba bir “toplumcu gerçekçi” kavram başlığı altında toplamış, onu değersizleştirmiş, yavan ve kuru bir yergiciliğe indirgemiştir. Bahtin, Rabelais ve Dünyası adlı yapıtının girişinde şöyle diyor: “Bu kitapta o denli üzerinde durulan ‘grotesk gerçekçilik’, 1930’lu yıllarda toplumcu gerçekçiliği tanımlamak için kullanılan kategorilerle taban tabana zıtlık gösterir”. (s. 20) Dursun Akçam’ın yaşamı ve bize bıraktığı yapıtlar, bugün de özgürlük ve insanca yaşam kavgamıza ışık tutuyor. Işıkları sonsuz olsun… n 10 22 Nisan 2021
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle