23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

selliğin tarihsel evrimi), evrensel hukukun temel hak ve özgürlükler çerçevesinden arınık değildir. Bir özgürlük çağrısı niteliğindeki edebiyat, görecelikleri elbette gözetir ama buna hak ihlallerinin yüceltilmesi ve doğalcı biçimde betimlenmesi, haliyle dahil değildir. Doğalcılık ve popülizm: ‘Arızalı’ toplumsal payda Sanatta ve edebiyatta doğalcılık ve popülizm, toplumsallık ortak paydası nedeniyle sıklıkla sosyalist edebiyatla karıştırılır, yüzeysellikleri ve yetersizlikleri sosyalist edebiyata mal edilir. Oysa, aralarında karşıtlık düzeyinde yöntem farkları var. Ü lkemizde, “toplumcu edebiyat” torbasının içine, sadece kendi bağlamını oluşturmuş sosyalist edebiyat değil, bağlamları ve gönderme noktaları tartışmalı / belirsiz doğalcı edebiyat ve popülist edebiyat örnekleri de atıla gelmiştir. Çoğu kez de bu anlayışlara özgü yetersizlikler, yüzeysellikler sosyalist edebiyata mal edilmek istenir. “Toplumcu” kavramının “saydam” olmadığı, tanıma tam oturmayan, hatta karşıt düşen eğilimler barındırabildiği, keza işin “teknik” kısmının da bir sorunsal oluşturduğu, nitelikli edebiyat emeğinin temsilinin daha özgül düzlemlerde araştırılması gerektiği genellikle gözden kaçırılmıştır. DOĞALCILIKTAN MODERNİZME... Georg Lukacs’a göre, politik seçişleri “sol”da olsa bile, kapitalizmin işleyişi gereği bütünü kavramaktan aciz hale gelmiş olmak, modernist sanatçıların tekniğini dahi belirlemiş, içerikte ve biçimde “parçalı” algının örnekleri ortaya çıkmıştır. Lukacs, aynı şekilde doğalcı edebiyatın “prototip” örneği sayılan Emile Zola’nın ve Fransa’da 1848 komününden sonra ürün vermiş öteki yazarların da, “solun bir yazarı” olmalarına rağmen, önceki dönemin burjuva ve kralcı yazarları kadar “gerçekçi” olamadıklarını vurgular, bunu da dönemin şartları gereği kesin bir sınıfsal kopuşu göze alamayışlarıyla açıklar. “Bugünün bir çok yazar ve okuru, doğalcı okulun sözdenesnelliği ile ruhbilimci ya da soyutbiçimci okulun aldatıcı öznelliği arasında ileri geri salınan edebî modalara alışkındır” yargısının günümüzde de geçerli olmadığını kim söyleyebilir? “Gerçekçi” edebiyatın, “gerçeklik”in metinlere tam göründüğü gibi, tüm ayrıntılarıyla aktarılması olmayıp, bir seçiş ve düzenlemeye dayandığı, bir “edebi inşa” süreci içerdiği, bunun da Fakir Baykurt eş değerli olmayan ayrıntıların seçiliş ve düzenlenişinde değer biçici bir bilinç düzeyi, dolayısıyla bir “yöntembilim” gerektirdiği açıktır. Lukacs’ın, bir ortalama olarak değil, tümelin derinlikli bir temsili olarak nitelediği “tipiklik” olgusu da bunun bir türevidir. Lukacs’ın bunu kavramayı dönem şartlarına, “moment”lere fazlaca bağlaması ise, eleştirilen yönü olmuştur. ROMANDA DOĞALCI ÖĞELER Kuşkusuz karşıtlıklara rağmen, bu yaklaşım biçimleri arasında kesin ayrım çizgileri belirlemek de kolay değil; örneğin, bizim edebiyatımızda “toplumcu” edebiyatın erken örnekleri sayılan Sadri Ertem’in ve Suat Derviş’in romanlarında “doğalcı” öğelerin aslında daha ağır bastığı söylenebilir. Eğilimlerin çoğu kez iç içe girdiği, aynı eserin içinde bile yer tuttukları sıklıkla gözlemlenmiştir. Sözgelimi, Vedat Türkali’nin “sosyalist gerçekçi” edebiyatın önemli eserlerinden sayılan, 1940’ların sol hareketlerini odağa alan romanları, özellikle oylumlu Güven romanı, atmosferi sunmadaki başarısına rağmen, gerek teknik anlamda ayrıntılarda seçici olamayışıyla, gerek yer yer irkiltici (ve itici) betimlemeleriyle, tam da Lukacs’ın eleştirdiği türden doğalcı bölümler içermektedir. Modernist / postmodernist metinlerin sıklıkla doğalcılığa sürüklenmesinin ise kökensel nedenleri var. Bu tarz edebiyatın çoğunlukla tekil bireyin iç gezilerine odaklanması, onları soyut ve benmerkezci “özgürlük” tematiği çerçevesinde güdüsel olanı yücelten felsefelerle buluşturmuştur. Öyle ki, bütün kültürlerde dışlanmış, cezai yaptırıma tabi tutulmuş ve insanlık tarihi boyunca da öyle kalması muhtemel edim ve eylemler, sözgelimi pedofili (çocuğun cinsel amaçlı tacizi) bile, bazen “sanatsallık” adına, bazen “ahlaki görecelik” adına doğalcı betimlemelere konu olmuştur. Oysa, sanatsallık ve ahlaki görecelik (sözgelimi yer ve zamana göre değişkenlikler gösteren erişkinler arası cin SANATTAN İKTİSATA POPÜLİZM Başka hiçbir “akım” yoktur ki, hem sanat, hem iktisat, hem siyaset alanında farklı düzlemlerde ele alınmış olsun. Sözgelimi, Türkiye’de 1970’lerde ve 1980’lerde, “köycü” yaklaşımın edebiyata yansımaları “popülizm” çerçevesinde ele alınırırken, iktisatçılar da farklı bir düzlemde ve farklı örnekler üzerinden “popülizm”i eleştirmekteydiler. Onlarınki daha güncel bir boyut içermekteydi ve siyasal iktidarların, var olan iktisadi şartları zorlamak pahasına “göz boyayıcı” yöntemler uygulamalarının sonuçlarını anlatmaktaydı. “Popülizm”in sistematik bir akım olmadığı, genel ve tanımlanması zor bir eğilimler toplamını içerdiği söylenebilir. Popülizmin toplumsal ve iktisadi yönleri üzerinde en çok duran çağdaş teorisyenlerden birinin, Ernesto Laclau’nun, siyasal popülizm denince akla ilk gelen örnek olan Peron’un ülkesinden, Arjantin’den çıkmış olması rastlantı değil. Gelgelelim, Ernesto Laclau da, Türkçeye de çevirilmiş İdeoloji ve Politika ve Popülist Akıl gibi kitaplarında, popülizmi tam olarak tanımlamanın zorluklarını belirtir. Popülizmin siyasal boyutları ise, daha erken bir dönemde, kapitalizmin yeterince gelişmediği şartlarda, köylü isyanlarını temel alma biçiminde ortaya çıkmıştı. Rusya’da, çarlık yönetimine karşı köy cemaatlerine dayalı siyasal etkinlikleri ve gerektiğinde şiddeti savunan “narodnik” hareketin “demokratik” niteliğinin “üretim biçimi”nden bağışık biçimde ezelden ebede geçerli sanılması tartışmalar doğurmuş ve Lenin’in popülizmin siyasal ve iktisadi yönlerini ele alan üç ayrı kitap yazmasına yol açmıştı. YÖNTEMBİLİM FARKI Türkiye’de 1950’lerden başlayıp 1980’lere kadar etkin olan, Köy Enstütileri olgusundan da ivme alan “köycü edebiyat” akımı ise, narodnik hareket ölçeğinde siyasal / iktisadi önerilere yol açmadı ama ortaya konan sayısız örneklerlerle sanat alanında tartışmaların da kapısını araladı. Küçük mülk sahiplerinin sınır kavgaları, köylünün ve kır hayatının idealize edilip şehir ve sanayi ürünlerinin kötülenmesi, folklorun ham biçimiyle ya da taklit düzeyinde aktarımı “toplumcu” edebiyat sanıldı. Salt folklor olgusuna dahi, “millî edebiyat” akımının, cumhuriyet dönemi hececi şairlerinin, köy enstitülü edebiyatçıların, sosyalist sanatçıların yaklaşım farkları, yöntembilim farkını da ortaya koymaktadır. Toplumsallık ortak paydasına, kimi kesişmelere rağmen, gerek doğalcı edebiyat, gerek popülist edebiyat, sosyalist edebiyattan farklı bir bağlamın ürünüdür. n 8 12 Mart 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle