Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HARPER LEE’DEN ‘TESPİH AĞACININ GÖLGESİNDE’ Harper Lee ezberleri bozuyor! Pulitzer Ödüllü Bülbülü Öldürmek’in unutulmaz karakteri JeanLouise “Scout” Finch, yirmi yıl sonra New York’tan çocukluğunun geçtiği kasabaya, babası Atticus Finch’in yanına dönüyor. Babası Atticus’un hayal kırıklığı yaratan değişimi, artık 26 yaşında genç bir kadın olan Scout’u derinden etkiliyor. Harper Lee, yarım asır sonra yeniden okurlarıyla buluştuğu Tespih Ağacının Gölgesinde’de, kendi kurduğu dünyayı, tümden yıkıyor. Tarihsel bir dönemi güçlü çağrışımlarla aktarıyor. OLCAY MAĞDEN ÜNAL magdenolcay@gmail.com “Destenin en tepesindeki kart beyaz adama, en dibindeki kartsa siyah adama...” H arper Lee’nin ilk romanı Bülbülü Öldürmek, 1960’ta ilk kez yayımlandığında ülkesi ABD’de büyük bir ses getirmiş, ardından Pulitzer Ödülü’nü almış, ünü tüm dünyaya yayılmıştı. O günden sonra dünya tam altmış kez Güneş’in etrafında döndü ve geldiğimiz noktada aslında çok az şey değişti. 2020 yalnızca tüm dünyayı etkisi altına alan, yaşamı durduran, düzeni altüst eden bir salgın hastalık nedeniyle değil, aynı zamanda “Black Lives Matter” hareketiyle, ABD’de AfroAmerikan kökenli halka karşı uygulanan sistematik şiddet ve ırkçılıkla da anılacak. Aradan yarım asırdan fazla geçmesine rağmen adalet kavramının içi bir türlü doldurulamıyor, tek yapabildiği patlak bir teker gibi oradan oraya savrulmak. Bu sebeple, Lee’yi elli yıl sonra yeniden okurlarıyla buluşturan ikinci kitabı Tespih Ağacının Gölgesinde onun ne kadar büyük bir toplum gözlemcisi olduğunu kanıtlar nitelikte. BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK Şimdi zamanı geri saralım ve Lee’ye tek kitabıyla müthiş bir şöhret kazandıran, filmi çekilen ve hatta filmin başrolünü Oscar ile buluşturan Bülbülü Öldürmek kitabına bakalım. Yer: Maycomb, Alabama. Amerika’nın güneyindeki bir taşra kasabası. Konumuz, bir türlü kurtulamadığımız şu ırkçılık ve eşitsizlik. Kahramanımız böylesine ağır bir meselenin içinde olması beklenmeyecek biri, bir çocuk: Scout Finch. Kasabadaki siyahilerden biri haksız yere suçlanır ve Scout’ın babası avukat Atticus Finch, herkesi karşısına alarak onu savunur. Scout bir yandan büyürken bir yandan da zihnindeki eşitlik, özgürlük, adalet, ırkçılık, ayrımcılık, önyargı, sınıf çatışması kavramları da bu olay çerçevesinde ve Atticus ölçeğinde gelişir. Lee tüm bunları bizlere bir çocuğun gözünden öyle bir doğallıkla anlatır ki, sayfalar ilerledikçe Scout ile birlikte biz de büyürüz, biz de aynı saflık ve hayranlıkla babamızı izleriz adeta. Önyargılardan kurtulmayı, ırkçılığa karşı savaşmayı öğreniriz. Dışlanırız, hedef gösteriliriz, toplumun içinde yapayalnız kalırız. DEVRİNİ AŞAN YAPIT Derken Harper Lee’nin kendi devrini aşan yapıtının üzerinden yarım asır kadar geçmişken hikâyenin devamı çıkagelir: Tespih Ağacının Gölgesinde, ilk kez yayımlandığı 2015’te, dünya edebiyat sahnesini yerinden oynatır ve son yılların en büyük edebiyat olayı olarak anılmaya başlar. Bunda sadece Lee’in yıllar sonra yeni bir kitabının çıkması etken değil elbette. Kitap bu kez bambaşka bir Maycomb manzarası taşıyordur ve işte bu, birçok şeyi sarsmaya yeter. Yazar bu kez tam yirmi yıl sonrasına gidiyor, kahramanımız yine aynı kişi, ancak bu kez bir çocuk değil, o artık hayatının Scout aşamasını tamamlamış yirmi altı yaşında bir genç kadın: Jean Louis Finch. Jean Louis, çok uzun yıllar önce New York’a taşınmıştır ve ailesini ziyaret etmek üzere Maycomb, Alabama’ya dönecektir. Geri dönüşü bir nostalji turundan çok tam, anlamıyla bir düş kırıklığına dönüşür, kasaba kesinlikle geride bıraktığı gibi değildir. Vaktiyle ezbere bildiğini düşündüğü insanları tanıyamaz haldedir, benliğini üzerine inşa ettiği tüm değerler altüst olur. IRKÇI VE DÖNEK BABA! Babası Atticus artık epey yaşlıdır. Tek başına yaşayamadığı için halası ona eşlik eder. Jean Louis’in bir türlü yaranamadığı, aralarındaki gerilimin asla dinmek bilmediği, içinde yaşadıkları toplumun tam anlamıyla bir yansıması olan halası Alexandra’yla didişmeye devam eder. Ancak onu asıl şaşırtan elbette halası değildir, o zaten en başından beri önyargılı ve de ırkçı bir tutum sergilemiştir. Jean Louis’i yerle bir eden asıl mesele, Atticus Finch’in akıl almaz dönüşümüdür. O masum siyahiye karşı açılan davayı almasaydı çocuklarının gözüne nasıl bakacağını sorgulayan, adeta insan üstü bir varlık gibi adalet dağıtan, güçlü, kuvvetli ve de mağrur adam gitmiş, yerine toplumun olanca basitliğine, cehaletine, eşitsizliğine ayak uyduran bir ihtiyar gelmiştir. Karşısındaki hiç tanımadığı bu baba, ırkçıdır, savunduğu davaya sırt çevirmiştir. Jean Louise kendisini aldatılmış hisseder, yıllar önce geride bıraktığı bu kasaba, çocukluğuyla birlikte yok olup gitmiştir sanki. Karakterini şekillendiren tüm değerler domino taşları gibi tek tek düşerken genç kadın anılarına tutunmaya çalışır. ADALET İLE ‘ADALET’ ARASINDAKİ FARK Tozlu raflardan anıları çeker, artık hayatta olmayan abisi Jem’i, çocukluk arkadaşları Dill’i ve şimdi onunla evlenmek için yanıp tutuşan, babasının Jem’in yerine koyduğu Henry’yi. Jean Louise iki çapraz ateşin içinde paramparça olur. Kasabada geçen çocukluğu ve kentte serpilen yetişkinliğinde tanımakta güçlük çektiği babasıyla mücadele halindedir. “Bana neden adaletle adalet arasındaki, doğruyla doğru arasındaki farkı öğretmedin? Neden yapmadın bunu?.. Neden gözümü açmadın, bana tarih ya da senin için bir anlam taşıdığına inandığım şeyleri okurken dikkatli davranmadın ve her şeyin etrafında Sadece Beyazlara yazılı bir çit bulunduğunu söylemedin?” Bu gerçek, adaletle adalet arasında fark olduğu, adaletin de birilerinin kuralına göre yazıldığı gerçeği Jean Louise’in karşısına acımasız bir hayalet gibi dikilir. Bu, Bülbülü Öldürmek’te kalmış Atticus’un hayaletidir. Harper Lee, öyle muhteşem bir yazar ve öyle titiz bir gözlemci ki, kendi kurduğu dünyayı, yarattığı algıyı tümden yıkıyor. Tek seferde, elinin tersiyle. Anlattıklarının hepsi öyle gerçek, öyle insana özgü ki, tek bir satırı bile abartılı ya da olanaksız bulamıyorsunuz. Bunca değişim ve dönüşümün ne denli mümkün olabileceği, toplumların ve insanların hayli değişken halleri, acımasızlıkları tam da oldukları gibi, herhangi bir ekleme ya da çıkarma yapılmadan, belki de her satırın arasında tekrar tekrar aktarılıyor. n Tespih Ağacının Gölgesinde / Harper Lee / Çeviren: Püren Özgören / Epsilon Yayınevi / 256 s. / Eylül 2020. 4 22 Ekim 2020