23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

VERCİHAN ZİFLİOĞLU’NDAN ‘İSTANBULLU BULGARLAR’ Kayıp zamanın çocukları İstanbul’a daha iyi bir hayat kurmak için gelen, bir zamanlar nüfusu 50 binin üzerinde olan Bulgarlardan sadece 180 kişi kaldı. İstanbullu Bulgarlar ile görüşen yazar, İstanbul’a geliş hikâyelerinden Osmanlı’da önemli görevlere yükselişlerine dek bilinmeyenlerine yolculuk sunuyor. MEHMET KIZMAZ G azeteci ve yazar Vercihan Ziflioğlu’nun yeni kitabı, Kayıp Zamanın Çocukları: İstanbullu Bulgarlar, Kuzey Işığı Yayınları’ndan çıktı. Yeni kitabında İstanbullu Bulgarları ele alan Ziflioğlu, koca bir geçmişin sessizce aramızda can çekişip tarihin tozlu raflarına karışıp gitmeden önce bu insanları tanımamız için bize bir şans veriyor. Yeniçeri ocağının ortadan kaldırılmasıyla kurulan Osmanlı ordusu için yeni üniformaların dikimi için çağrı yapıldı. Sarayın çağrısıyla 50 binin üzerinde Bulgar aşama aşama İstanbul’a akın etti ve ata mesleğini icra etmeye başladılar. O yıllarda İstanbul en büyük Bulgar şehri kabul ediliyordu. Öyle ki o tarihlerde Balkanlar’daki Bulgar topraklarında bile bu yoğunlukta Bulgar nüfusu bulunmuyordu. Osmanlı ordusunun üniformaları Bulgarların elinden çıktı. Sadece sütçülük ve süt tatlıları değil İstanbul’un bostanları, bahçeleri, şarküterileri, fırıncıları ve abacıları da Bulgardı. HASTANE, HAN, OKUL! Osmanlı Sarayı’nda da önemli görevlere yükselen İstanbullu Bulgarlardan biri Stefan Bogoridi’dir. Napolyon’la girişilen Mısır Savaşı’nda Osmanlı donanmasına tercümanlık yapan Bogoridi, savaş sonunda Eflak Kaymakamı olarak atandı. 2. Mahmut’un güvenini kazanan Bogoridi, danışmanı olarak TürkRus Savaşı’nın sonucunda Edirne Antlaşması’nda önemli görev üstlendi. Tanzimat Fermanı’nı hazırlayan kurulda Saray Danışmanı unvanını taşıyan Bogoridi de vardı. Bogoridi’nin bir oğlu Rumeli Valisi, diğeri de Moldovya Prensi oldu. Beyoğlu, Kumkapı, Topkapı ve Aynalı Çeşme’deki Bulgar okullardan en sonu 1970’lerde kapılarını öğretime kapattı. Tahtakale’de tarihi Balkapanı Hanı, günümüzde Türkiye Hastanesi olarak hizmet veren Okmeydanı’ndaki Bulgar Hastanesi, Ortaköy’deki tarihi Ekzarhane binası, Kurtuluş’taki tarihi mezarlık ile günümüzde dünya genelinde tek demir kilise olarak kabul edilen Balat’taki Sveti Stefan Kilisesi ve Metoh da Bulgarlardan geriye kalan başlıca yapılar. Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle adım adım İstanbul’dan ayrılmaya başlayan Bulgarlar, 67 Eylül olayları, 1963 yılındaki Türkiye ile Yunanistan arasındaki Kıbrıs gerginliği ve 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı ile birlikte uzak ufuklara doğru yol aldı. ‘SAATLER HÜZNÜ VURUYORDU’ n Kitabı yazma hikâyenizi anlatır mısınız ilk olarak? Özellikle belirtmeliyim ki “Kayıp Zamanın Çocukları: İstanbullu Bulgarlar” daha ben çocukken kendini yazmaya başlamıştı. Bu kitabın feneri babam oldu. Son derece entelektüel, Batılı eğitim almış bir kişiydi. Dolayısıyla yaşım küçük bile olsa evimize gelip giden farklı kültürlerden insanları tanıyordum. Dahası elimden tutup zaman zaman bana İstanbul turu yaptırır ve derdi ki: “Bak Vercihan burası Bulgar Ekzarhanesi yani patrikhane gibi bir şey. Küçük de olsan bunları bilmen genel kültür anlamında önemli. Gelecekte tüm bu bilgiler seni şekillendirip bambaşka bir insan yapacak.” n Yayımlama süreci nasıl oldu? Sizce kitap nasıl bir etki yaratacaktır? Nakış işler gibi, dantel yapar gibi ince ince çalıştım kitaba. Hele hele azınlıklar üzerinde çalışmak (Lozan’a göre tanınan, etnik ya da dini) çok büyük hassasiyet gerektirir. Çünkü bu konuların bir diğer yüzü politik ve siyasidir. Dolayısıyla hassas bir zeminde yol aldığımın bilincindeydim. Dahası insanların bana olan güvenini boşa çıkartmamalıydım. Çünkü onlar ilk kez kalplerini, acılarını, anılarını, hayatlarını dışarıdan bir insana açıyorlardı, rencide etmeye hakkım yoktu. Kitabın şimdiden Bulgaristan’da ve Türkiye’deki etkilerini görmek mümkün. Kimi önemli kitabevlerinde “Çok Okunan” raflarındaki haklı yerini aldı. Keza Bulgaristan medyası da pek çok haber yaptı. Bulgaristan İstanbul Başkonsolosu kitabın onuruna ofisinde ağırladı. Kitabın Bulgarcaya tercümesi için de görüşmeler başlatıldı. ‘ARAFTA KALDILAR’ n Kayıp zamanın çocukları... Neden? Çünkü gözümüzün önündeymişler görmemişiz, çünkü hüzünlerini hissetmemişiz, acılarını duyumsamamışız, sahip çıkmamışız. Onlar da bir kirpi misali kapandıkça içlerine kapanmışlar, dikenlerini de sadece kendilerine batırmışlar. Zamanın tozlu sarkaçları arasında öylece sıkışıp kalmışlar. Zaman geçmiş fakat geçen zaman bir o kadar tezat oluşturup durmuş. Bulgarlarla buluştuğumda saatler hüznü vuruyordu. Kayıp zamandan onları bulup kurtarmaya çabaladım. Maalesef ‘kurtarabildiğim’ 180 kişi… n İstanbullu Bulgarların, Bulgaristan tarihinde nasıl bir yeri var? Şu an Bulgaristan’daki Bulgarlar için İstanbul nasıl bir konumda? Pek çok ulus gibi Bulgarlar için de İstanbul’un önemi yadsınamaz. “Çarlar Şehri” yani “Tsarigrad” olarak adlandırıyorlar kenti. Kültürleri İstanbul’da gelişiyor, öyle ki Bulgaristan’ın temelleri bile Osmanlı İstanbulu’nda atılıyor. İstanbul’un Bulgar tarihindeki önemi yadsınamaz. Bulgaristan’da “üvey evlat” muamelesi gördüklerini özellikle belirtmem gerekir. İstanbul Bulgarlarıyla Bulgaristan Bulgarlarını iki farklı şekilde ele almalıyız. Unutmayalım İstanbul tarihte yaşanan tüm zorluklarına karşın her zaman Batı’ya kalbini ve kapılarını açık tutan kozmopolit bir kent oldu. Oysa Bulgaristan yıllarca komünizmin boyunduruğu altında kaldı. Akrabaları Bulgaristan’da dahi olsa onlarla aralarına demir perde indi. Bulgaristanlı Bulgarlar tarafından dillerini konuşamadıkları ve kültürlerine hâkim olmadıkları için eleştiriliyorlar. Ne acı değil mi? Dilimizde “Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabildi” diye bir söz vardır. Durumları aynı öyle. Bizim Bulgarlarımız her anlamda arafta kaldılar. n İstanbul’da yaşayan 16 milyondan kaçı İstanbullu Bulgarlar hakkında az da olsa bir bilgiye sahiptir? Kitabı hazırlarken geniş toplum katmanlarının da nabzını yokladım. Bırakın geniş toplumu, azınlık toplumlarının bile Bulgarlarla ilgili fazla bilgisi yok. Gerçek anlamda unutulmuşlar, onlar da kendilerini son derece iyi kamufle etmiş. Bir üst kimlikle kamuflaj yapmak için Rum/Makedon olarak kendilerini lanse etmişler. Anlayacağınız daha kabul gören bir kimliğe sığınmak istemişler. Kendilerini araştırmacı olarak tanımlayanlar süreç içerisinde kapılarını çalmış fakat pek çok hayal kırıklıklarına sebep olmuşlar. Aldıkları bilgileri kimi zaman çarpıtmışlar. Kimse gidip de ne yaşıyorsunuz diye sormamış. ‘HER KÜLTÜR ÖNEMLİ’ n Peki bu zenginlik nasıl korunabilir? Türkiye kocaman ve güçlü bir ülke. Din, dil, ırk farkı gözetmeksizin açabileceği kocaman bir yüreği olduğuna inanıyorum. Geçmişte yaşanan acıları bugün telafi etmek, hataları onarmak bizim ellerimizde. Kendi insanımıza sahip çıkmayıp da kime sahip çıkacağız? Bu topraklarda yaşayan her dil, her kültür önemli, onların yaşaması için zemin yaratmak gerekiyor. n İstanbul’da doğup büyüyen ve kentin değerleri üzerine çalışmalar yapan biri olarak sizin için İstanbul ne ifade ediyor? Herkes İstanbul’un öneminden bahseder, oysa İstanbul benim için nefes demek, sığınak demek, özlem demek, kavuşmak, sarılmak, koklamak demek, İstanbul tek başına benim için kocaman bir dünya demek. Ben kelimenin tam anlamıyla bir İstanbulluyum ve yaptığım işlerle de hakkını vermeye çabalıyorum. n Kayıp Zamanın Çocukları: İstanbullu Bulgarlar / Vercihan Ziflioğlu / Kuzey Işıkları / 192 s. / 2020. KURTULUŞ ARI 18 22 Ekim 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle