23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OĞLU KEMALİ’NİN ÖYKÜSÜ Sanatı ve yazılanları ciddiye alması oğlu A.Kemali Öğütçü’nün bir anısında da yer almaktadır: “1969 yılında evde otururken birden babamla ilgili bir konuyu öykü olarak yazmaya karar verdim. Babam sabah erken evden çıktığından daktilo sahipsiz kalırdı. Daktilonun başına geçtim, kafamda canlandırdığım şekliyle kâğıda döktüm. Dört sayfa yazmıştım, öykünün altına imzamı atarak, babamın göreceği şekilde masasının üzerine bıraktım. Tepkisini merak ettiğimden çok heyecanlıydım. Tabii babam eve dönmüş. Ben de akşama doğru eve geldiğimde kapıyı yavaşça açıp içeri girerken, kuvvetli ‘Kemaliii’ diye seslenen, sesi duydum. Ellerimin ve ayaklarımın titrediğini hissettim. Yanına gittim. Benim öyküyü okumuştu. İlk söylediği, ‘Bu yazdığın ben miyim?’ oldu. ‘Yok, herhangi bir kişiyi örnek aldım’ dedim. Ama inanmadı. Suratı asılmıştı. Önündeki öykümü uzatarak, ‘Al, üzerinde bir iki düzeltme yaptım, oraları gözden geçir ve bana getir’ dedi. Sanki üzerime kaynar su dökülmüştü. Kâğıtları aldım ve çıktım. Yapmış olduğu düzeltmeler nedir diye baktığımda, çok şaşırmıştım. Öğretmen gibi yapılan tek tük hataları, kelime fazlalıklarını, noktalama işaretlerini düzeltmemi istemişti. Tabii hemen düzeltip kendisine götürdüm. ‘Tamam’ dedi ve aldı. Ertesi gün Yeditepe dergisine götürdü. Öyküm bir ay sonra yayımlandı. Dünyanın en mutlu insanı olmuştum.” ‘IŞIĞI ÜMİTSİZLERE ÜMİT OLACAKTIR!’ 1970 yılı onun yaşama veda mesajları verdiği bir yıldır. Yaşama bakışını ve romanın geleceği ile ilgili düşüncesini komşumuz olan Hürriyet gazetesi yazarı Leyla Soykut’a 1970 başında Basınköy’de durakta birlikte otobüs beklerken aktarır: “İyi günler Orhan Bey, nasılsınız?” “Teşekkür ederim, iyiyim. Size şunu söylemek isterim Leyla Hanım: İnsan hayatı bir mum alevi gibidir. Alev yükseldikçe çok iyisinizdir, neşelisinizdir, yaşamdan ümitlisinizdir. Fakat mumun alevi sönmeye yüz tuttu mu, içinizdeki yaşam tutkusu da sönmeye başlar, hayattan artık bir şey beklemezsiniz.” “Ne diyorsunuz Orhan Bey, durun bakalım, daha gençsiniz, bu kadar çabuk pes etmek niye?” Otobüste de sohbet devam eder. Orhan Kemal otobüsten inmeden önce, “Dünya artık uzay çağına kayıyor, bu bakımdan da romanın değeri tükenmek üzere” diyerek Leyla Soykut’tan ayrılır. Eserleri ve yaşanmışlıkları bizleri aydınlatmaya devam ediyor. Onun aydınlığı bilgisizliğin koyu karanlıklarına çevrilmiş projektörlerdir. Orhan Kemal’in ışığı ümitsizlere ümit, kendini bezgin, yenilmiş görenlere direnme gücü olacaktır. Yeter ki bu ışıktan faydalanmasını bilelim... n İLKER KARAKAŞ’TAN ‘ÇIKMAZ SOKAK’ Kaotik dünyada bir itiraflar monoloğu Çıkmaz Sokak, İlker Karakaş’ın dördüncü kitabı. Kitapta savrulan, uyumsuz, kadınlarla ilişkisi yüzeysel ve sorunlu, hep yalnız ve kendinden hoşnutsuz, evrende kendine yer bulamamış orta yaşlı bir erkeğin dilinden on iki kısa öykü anlatılıyor. Z. DOĞAN KORELİ Ç ıkmaz Sokak, Bodrumlu avukat ve yazar İlker Karakaş’ın dördüncü kitabı. Kitapta orta yaşlı bir erkeğin dilinden on iki kısa öykü anlatılıyor. Öykülerin genelinde yaşamdan kopma, kalabalıklardan kaçma, sosyal dağılmışlık, içki bağımlılığı ve yaşamın anlamını arıyor gibi görünmeden gerçekten o “anlamı” sorgulamaya odaklanıyor Karakaş. Öyküler, birbirinden bağımsız gözükse de dil, içerik ve anlam bütünlüğü bakımından birbirini izler nitelikte. Okurken aynı kahramanın gözünden ve yaşamından kesitlere tanıklık ettiğiniz duygusuna kapılıyorsunuz. Kendini evrensel akışa bırakan, savrulan, ne kendisiyle barışık ne çevresine uyum sağlayabilmiş, uyum sağlayabilenlere de hep mesafeli yaklaşmış, kadınlarla ilişkisi ise yüzeysel ve sorunlu ama en çok da hep yalnız ve kendinden hoşnutsuz bir kahraman anlatılan. NE MELEK NE ŞEYTAN! Bu kahraman antisosyal, toplumsal gelişmeleri özümsemede yetersiz, hasta bilinçli biri. Bir öyküde bir akademisyen, başka bir öyküde ailesinden ve geleneksel değerlerinden kaçan iç dünyasına mülteci, başka birinde uzak bir dağ köyünde münzevi, diğerinde alıp başını uzaklara gitmekten geri durmayan bir deniz yolcusu. Bir başkasında da ev sahibinin merhametine sığınan bir kiracı. Duygularını yitirmiş. Nereye giderse gitsin, nereye sığınırsa sığınsın onun için dış dünya neredeyse yok. O, nedense, yaşamın hep kıyısından, köşesinden geçiyor. Hiçbir yere ait değil. Bu durumu Eugenie İonesco’nun deyişini anımsatıyor: “Gülünç bir yaratık bu. Ne melek ne şeytan. Evrende kendine yer bulamıyor.” Ne kendini vurduğu sokaklara ne ailesine ne içkiye ait. İçki sadece hiçliği, yaşamın anlamsızlığını bir süre için kolay ve katlanılabilir kılan bir çeşit acı ilaç. Kekremsi. Etkisi geçtiği zaman farkına vardığı tek gerçek, girdiği sokakların onu hiçbir yere götürmeyeceği. Denediği bütün çıkışlar, “çıkmaz sokak.” Yazar, postmodernizmin çoğu zaman saplandığı imgeli yer yer argolu dilden ayrılıyor. Sade, yalın, konusu gibi etkili bir dil yaratıyor. Kaotik dünyada yalnızlığa mahkum olmuş insan realitesi, bütün bunalımı, kaygı, umutsuzluk ve uyumsuzluklarıyla bir itiraflar monoloğu şeklinde okuru sürüklüyor. Öykülerde çöken modernite mi yoksa bir kahramanın psikolojisi mi? Yoksa o sıradan karakter, ruhunun özgürlük patikalarını mı arıyor? Okumaya ve sorgulamaya değer. n Çıkmaz Sokak / İlker Karakaş / Notos Kitap Yayınları / 79 s. 16 22 Ekim 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle