Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ozelsevgi@yahoo.com.tr Bileşik sözcük sorunu mu var? 11 Haziran 2019 günlü yazımda resmi TDK’nin Yazım Kılavuzu’nda 1985’ten beri ko sit bir şekilde bir tür belirtir ve türü belirtilen şey (bu örnekte ‘böcek’ anlamını yitirmez); güneş ışığı, anne sevgisi, çalışma masası, yatak odası... gibi. Bu itibarla birleşik yazılmasına gerek yok runan, “Bitişik Ya tur. Ancak ‘danaburnu’nda her iki keli zılan Birleşik Kelimeler”le “Ayrı Yazı me de anlamını yitirmiştir ve bir tür belir lan Birleşik Kelimeler” kuralını eleştir ten yeni bir kelime türetilmiştir. Yani be miş; “onlarca bileşik sözcük kitaplar lirli bir ‘dana’ ve onun ‘burnu’ndan bah da, gazetelerde bileşik yazılırken TDK sedeceksek ‘dana burnu’ diyebiliriz an inatla ayrı yazıyor; ‘ağustos böceği’ ile cak ‘dana’yla ve onun ‘burnu’yla ilgilisi ‘danaburnu’nun dilbilimsel açıdan farkı olmayan böcekten bahsedeceksek ‘da ne” diye sormuştum. Bugün kitap, ga naburnu’ şeklinde yazılması gerekir. İşte zete ve TV’lerde bileşik sözcüklerden bu yüzden yine ‘danaburnuböceği’ değil noktalama imlerine, büyükküçük harf ‘danaburnu böceği’ şeklinde belirtiriz. kullanımından ses uyumlarına dek ya Nasıl imamın bayılması fiilini ‘imam zım sorunları görülüyor. Benim “dana bayıldı’ şeklinde ancak yemeği ‘imam burnu, ağustosböceği” gibi iki örneğim bayıldı’ şeklinde yazıyorsak. Bu açık den yola çıkanların yaşını, eğitimini, ilgi lama şimdilik mantıklı geliyor ancak bir ve uğraş alanını bilmiyorum. Ancak ge karar için cevabınızı beklerim lütfen.” len öneri, eleştiri ve açıklamalara şaşır madım. Aşağıdaki ileti, 45 okurdan ge HER BILEŞIK SÖZCÜK ASLINDA lenlerle benzer açıklamalar içeriyordu; BIR TAMLAMADIR bu nedenle okurumun adını yazmadım: Türkçede kimi zaman bu tamlamaları “Konuyu etraflıca araştırmadan aklıma oluşturan sözcükler biçim ve anlam ba gelen izninizle şu: ‘ağustos böceği’ ba kımından kaynaşarak “tek” bir kavramı anlatır duruma gelirler. Bileşiklerin oluşumunda kimi kez anlam, kimi kez biçimsel özellikler ağır basar. Bileşik sözcük yapma, Türkçe gibi bağlantılı dillerin değişmez bir özelliğidir; sözcük türetmenin bir başka yoludur; dilimizin eski kaynaklarında, örneğin Eski Türk Yazıtları ve DivanüLügatit Türk’te de pek çok bileşik sözcük vardır. Bileşik sözcükler şu üç yolla oluşur: 1) Sözcüklerin anlamının değişmesiyle oluşan bileşiklerde üç değişik durum söz konusudur: a) Bileşiği oluşturan her iki sözcük de temel anlamı dışında kullanılmıştır: aslanağzı, balıksırtı, camgöbeği, danaburnu, devetabanı, hanımeli, karnıyarık, yavruağzı… b) Bileşiği oluşturan sözcüklerden ilki temel anlamının dışında kullanılmıştır: adamotu, ağustosböceği, balıkadam, dilpeyniri, fırtınakuşu, incehastalık, ketenhelva, peygamberçiçeği, sigaraböreği... c) Bileşiği oluşturan ikinci sözcük temel anlamının dışında kullanılmıştır (bu tür bileşikler içinde “ev, baş” ile kurulanlar çoğunluktadır): acıelma, bakarkör, basımevi, MICHEL DEL CASTILLO’DAN ‘GİTAR’ çayıryulafı, dikimevi, doğumevi, giyimevi, insanoğlu, rüzgârgülü, sarıkanat, yayınevi, yerkabuğu... 2) Ses değişimi yoluyla oluşmuş bileşik sözcüklerde yan yana gelen iki ünlünün kaynaştığı ya da benzer seslerden oluşan iki seslemden birinin yittiği, kimi kez de bir sesin düştüğü görülür: birbirine (biri+birine), cumartesi (cuma+ertesi), güllaç (güllü+aş), nasıl (ne+asıl), neyse (ne+ise), niçin (ne+için), peki (pek+iyi)... 3) Sözcük türünün değişmesiyle kurulan bileşik sözcüklerde, bileşiği oluşturan sözcükler hangi sözcük türünden olursa olsunlar ad soylu bir öğe gibi kullanılırlar: ağaçkakan, akarsu, ateşkes, biçerdöver, bilirkişi, cankurtaran, dedikodu, gecekondu, günebakan, imambayıldı, kaptıkaçtı, mirasyedi, uyurgezer, vurdumduymaz, yurtsever, gelişigüzel, hoşbeş, günübirlik, üstünkörü... Dilimizde konuşurken ve yazarken kullandığımız, kullanmak zorunda olduğumuz, “güneş ışığı, anne sevgisi, çalışma masası, yatak odası...” gibi yüzlerce tamlama var; bunlar bileşik sözcük değeri taşımaz. Örneğin “arapsaçı” bir bitkidir; “Arap saçı” biçiminde yazıldığında, sıradan bir tamlamadır; anlamı değişir. “İlkokul” gözümüze çarpan ilk okul değildir; bileşikler konuşma ve yazı dilinde tek bir sözcük gibi kullanılır; iki sözcük, öylesine kaynaşmıştır ki aralarına hiçbir ek ya da sözcük giremez; bu nedenle bileşik yazılırlar. Bileşiklerde ünlü ve ünsüz uyumu aranmaz; satır sonuna sığmadıklarında tek bir sözcük gibi seslemlerine ayrılırlar. Dil Devrimi başladıktan sonra bileşik sözcük oluşturma yöntemiyle onlarca sözcük ve terim kazandık. Bu yolun kapatılması olanaksızdır; çünkü dilcilerin, yazarların yanı sıra halk da bu yolla “gecekondu, çekyat, buzdolabı, biçerdöver, kaptıkaçtı...” gibi sözcükler yaratmayı sürdürmektedir. Sorunun kaynağı dil değil; Cumhuriyet Kitap okuru yurttaş da değil; sistem… n Bir ‘öteki’ anlatısı olarak Gitar Michel del Castillo’nun sözcüklerle sanata bağladığı bir umut hikâyesi... SENA KESKİN İ spanyol asıllı Fransız yazar Michel del Castillo’nun Gitar adlı eseri İnci Kaplan Gül çevirisiyle yayımlandı. Kitap, 1958 yılında yayımlanmış olan roman ile 1957’de yazılmış bir önsözü ve 1973’te eklenmiş bir sonsözü içeriyor. Romanın kahramanı İspanya’nın Galiçya’sında doğmuş, kambur ve çirkin bir cücedir. Sevgisiz bir evlilikten doğma, ucubelikle lanetlenmiş bir çocuktur. Dış dünyayla tek bağlantısı, onun gibi toplumdan dışlanmış ve büyücülükle suçlanan süt annesi Gaixa ile zengin babasıdır. Babası ölüp de çiftliğin ve malvarlıklarının başına geçmek zorunda kalınca dışarısının acımasızlığıyla yüzleşmek zorunda kalır. IYİLIKTEN VAZGEÇMEMEK Kendisini köylülere iyilik yaparak sevdirmeye çalışsa da onlardan gördüğü kötü muamele (yüzünün kaynar su ile yakılması ve taşlanması) sonucu herkesin gözündeki canavar imgesi kendisine dönüşür. Köylülere kötü davranır, geceleri hayalet gibi dolanıp insanları korkutur, kadınlara tecavüz edip onların kanını emer. Buna rağmen karakter hiçbir zaman iyi bir insan olma hayalinden vazgeçmez. Canavar rolünü oynamaktan bıkıp köyden ayrıldığı bir gün, duyduğu gitar ezgilerinden etkilenir ve gitar sesinin, kendi sini başkalarına anlatabilmek ve onlar tarafından kabul görebilmek için bir araç olacağını umut eder. Böylece Jairo adlı çingeneden gitar dersleri almaya başlar. Gitar çalmayı öğrendikten sonra karakterde, dolayısıyla öyküde keskin bir değişimin olacağına dair okurda beklenti uyansa da Gaixa’nın taşlanarak öldürülmesiyle, kahramanın zalim birine dönüşmesine tekrar tanık oluruz. Karakterin sürekli iyi ve kötü davranmak arasında gidiş gelişi öykü boyunca yüzeysel olarak temellendirilir. Hatta kahramanımız bu durumun farkındaymışçasına “Onların yargılanmasını istemiyorum. Hatta yüzüme kaynar su boca eden kadının bile (...)Benim garip olduğumu mu düşünüyorsun? Çirkin olan bir insan garip olma hakkına da sahiptir” diyerek seslenir okuruna. Anlatı bize Dr. Jeykll ile Bay Hyde’deki iyikötü olma hallerini, Boyalı Kuş’taki ve Notre Dame’ın Kamburu’ndaki ötekiliği anımsatır. Romanda batıl inançların, kan emme ve insan taşlama gibi eylemlerin varlığı, hikâyenin eski zamanda geçtiği izlenimini verse de radyo, telefon gibi unsurların kullanılması anlatıyı günümüze taşır. Yazar bir öteki anlatısı olarak yeni bir şey anlatmasa da kendisini önsözde şöyle savunur: “Bu insan doğası hakkında değişik bir fikir edindiğim anlamına mı geliyor. Hayır. Bu öyküyü, kafamı kurcalayıp durduğu ve onu anlamlı bulduğum için yazdım.” Sonsözde karakterin gitarla, yazarınsa sözcüklerle sanata bağladığı umut, ikisinin hikâyede özdeşleştiği yer olarak karşımıza çıkar. Yazar romanda karakterini umutsuzluğa mahkum etmiş olsa da, sanatta bu umudu kırmak isteyenlere karşı şöyle seslenir: “Yaşlılar her şeyin ta en başından beri söylenmiş olduğuna ve aramalarının bir şeye yaramayacağına inandırmak isteyecekler seni. Dinleme onları.” n Gitar / Michel del Castillo / Çeviren: İnci Kaplan Gül / Sel Yayıncılık / 96 s. / 2019. 12 22 Ağustos 2019