03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

[email protected] Romantikliğin Kökleri Romantik birikim olmasa, Marx, “Filozoflar şimdiye değin dünyayı sadece açıkladılar; önemli olan onu değiştirmektir” diyerek, ucu belirsiz bir değiştirme eylemini önerebilir miydi? Romantiğe ilişkin görüşleri, düşünsel olarak dizgeleştirmek ve güncel ile bağlantılandırmak bakımından Isaiah Berlin’in Romantikliğin Kökleri adlı yapıtına bakmak yararlı olabilir. Berlin, anılan yapıtında şu nitelemeleri sıralar: “Romantiklik, doğal insandaki ilkel, eğitimsiz, genç ve coşkun yaşam duygusudur; ama aynı zamanda solgunluktur; ateşi çıkmışlıktır ve yozlaşmadır; Ölümün Dansı’dır, hatta ölümün kendisidir. Shelley’nin çokrenkli camdan yapılmış kubbesidir; aynı zamanda onun beyaz ışınlar saçan ölümsüzlüğüdür. Yaşamın karmaşık dolgunluğu ve zenginliğidir. Bir yanda tüketilemeyecek çoğulluk, sarsıntı, şiddet, çatışma, kargaşa; öte yanda, barış, Büyük Ben’le aynılık, doğal düzenle uyum, yer ve gök kürelerin müziği, her şeyi kaplayan ezeli tinin içinde erime demek olan Fülle des Lebens’tir (yaşam dolgunluğu). Bu anlatımlar, coşkun ve sonu belirsiz yaşam duygusuyla, Aydınlanmanın ussal denetimine karşı çıkışı, öznenin iç dünyasının sınırsızlığına yönelişi anlatır. Berlin’in nitelemesiyle, “Romantiklik, garip olandır, egzotiktir, grotesktir; gizemlidir, doğaüstüdür, yıkıntılardır, ayışığıdır; akıldışı olandır ve dile getirilemez olandır. Bildik olandır, eşi benzeri olmayan gelenekler duygusudur; gündelik doğanın gülümseyen yüzündeki sevinçtir; toprağın pembe yanaklı evlatlarının sağlıklı ve mutlu bilgeliğidir. Romantiklik, eski olandır, tarihi olandır; Gotik katedraller ve eski zamanların sisidir; eski köklerdir ve çözümlenemeyecek nitelikleri eksiksiz ama anlatılamayacak sadakatleri olan, dokunulamayacak ve ölçülemeyecek eski düzendir. Romantiklik, aynı zamanda yeniliğin, devrimci değişikliğin peşinde koşmaktır; hızla uçup giden şimdi için kaygılanmaktır ve anı yaşama isteğidir; bilgiyi, geçmişi ve geleceği yadsımaktır; mutlu masumiyetin çobansı şiiridir, geçen şimdinin içindeki hazdır ve bir zamandışı olmak duygusudur. Özlemdir, hayal kurmaktır, sarhoş edici rüyalardır, tatlı malihulyadır, acı kara sevdadır, yalnızlıktır, sürgün acılarıdır; yabancılaşma duygusudur ve uzak yerlerde, özellikle Doğu’da, uzak zamanlarda, özellikle ortaçağda başıboş gezinmektir.” Berlin’in bu nitelemeleri, özgürleşen öznenin, özgürlüğün bitimsizliğini aramaya yönelik devrimci coşkuyla ve her şeyi göze alarak, daha güzel bir dünyanın olabilirliği umudunu gerçeğe dönüştürme savaşımını da anlatır. Anılan yazın bilimci ve düşünür belirlemelerini sürdürür: “Romantiklik, ortak bir yaratıcı çabada işbirliği yapmaktır; bir kilisenin, bir sınıfın, bir partinin, bir geleneğin bir parçasını oluşturma duygusudur; büyük ve her şeyi kapsayan bakışıklı bir hiyerarşinin, şövalyelerle yardımcılarının, organik toplumsal bağların, gizemli birliğin, bir inancın, büyük toplumun bir parçası olmaktır… Scott ve Southey’in ve Wordsworth’un tutuculuğudur ve Shelley, Büchner ve Stendhal’in köktenciliğidir, Chateaubriand’ın estetik ortaçağcılığıdır ve Michelet’nin ortaçağa karşı duyduğu tiksinmedir. Carlyle’ın yetkeye tapmasıdır ve Hugo’nun yetkeden nefretidir. Aşırı doğa gizemciliğidir ve aşırı doğa karşıtı estetizmdir. Enerjidir, güçtür, iradedir, yaşamdır; benin sergilenmesidir; aynı zamanda kendine eziyet etmektir, kendini yok etmek, intihar etmektir. İlkel olan, doğanın kucağı, yeşil çayırlar, inek çanlarıdır, şırıl şırıl akan ırmaklar ve sonsuz mavi gökyüzüdür.” Bu açımlamalar, coşkun romantik duygu ve bu duyguyu yazınsallaşma arayışının koşutluğunu, birbirini gerektirdiğini ortaya koymaktadır. “Bununla birlikte züppeliktir, süslü giyinme arzusudur… Kırmızı yelekler, yeşil peruklar, mavi boyalı saçlardır… Çılgın bir teşhircilik, tuhaflıktır… Byron’ın öykülediği Sardanapal’in ölümüdür. Büyük imparatorlukların sarsılmasıdır, savaşlar, kıyımlar ve dünyaların ezilmesidir. Romantik kahramandır, asidir, lanetlenmiş ruhtur, korsanlardır; bütün dışlanmışlardır. Kısacası, birlik ve çoğulluktur; ana çizgilerde gizemli bir müphemliktir. Güzelliktir ve çirkinliktir. Sanat için sanattır ve toplumsal kurtuluş için sanattır. Güçtür ve zayıflıktır; bireycilik ve ortaklaşacılıktır. Saflıktır ve yozluktur; devrimdir ve tepkidir; barıştır ve savaştır; yaşam sevgisidir ve ölüm sevgisidir.” ROMANTIK, INSANI COŞKULANDIRMAYI, ÜLKÜ IÇIN SAVAŞIMI EREKLER. Yukarıdaki nitelemelerden de görüleceği üzere, romantik, klasik Antik dönemden, klasik örneklerden kesin olarak kopmaksızın, özgeçmişe ve özkültüre yönelir. Böylece, özü öne çıkarır. Yazında değişmez olarak algılanan klasik biçimlerden ve kurallardan ayrılarak, tarihsel bakışla, parçalı yazma tarzını vurgulayarak, yazınsal türleri çeşitlendirir. Duygu yoğunluğu, aidiyet duygusu, tutku, bireylik, bireysel yaşantı ve acı çekmiş ruh, amacı için savaşan özne, gizem, giz vb. romantiğin temel izlekleridir. Romantiklerin tutkulu istemi, dünyanın yeniden bütünleştirilerek, uyumlulaştırılmasıdır. Bu kapsamda çelişkilerin ve karşıtlıkların giderilmesi, bitimsizlik ve iç bütünlük için, uyumlu bir birlik oluşturulması başlıca erektir. Bitimsizliğin ve iç bütünlüğün simgesi “mavi çiçek”tir. Tümel ve eksiksiz bireylik ve öznellik, özgürlük ve bağımsızlık, romantiğin temel ilkeleri ve ülküleri arasındadır. Düşsel, gizemli, bilinçdışı, doğaüstü şeyler, engin mavi gökyüzü, romantik için çekicidir. Richarda Huch’un deyişiyle, ölümsüzlük ya da aşk adına, çoğu kez bilinmeden aranan “mavi çiçek”, romantiğin duyusal imgesidir. “Mavi çiçek” imgesini, romantik yazın akımı içinde asıl adı Friedrich von Hardenberg olan Novalis (17721801) 1802’de yayımlanan Heinrich von Ofterdingen adlı romanında ilk kez aşk simgesi olarak kullanmıştır. Bu imge aynı zamanda insanın içsel yolculuğunu, bir başka anlatımla, “sonsuzluğa yolculuğu” simgeler. Mavi çiçek, bir arayış, bir tutamağı, içsel bütünlüğü, ulaşılması zoru, bitimsizlik özlemini, uzaklığı anlatır. Bir renk olarak mavi, sınırsızlık, gökyüzü ve “su”yu da simgeler. Örneğin, bir birini yansıtan gökyüzü ve denizin nerede birleştiği, nerede ayrıldığı pek bilinemez. Mavi ile simgelenen deniz ve gökyüzü bir birini yansıttığından, gökyüzünde deniz, denizde gökyüzü görülür. Aydınlanma ve klasik birikimden doğan romantik, Byron’ı, Karl Marx’ı, Viktor Hugo’yu, Nâzım Hikmet’i ortaya çıkarmıştır. Romantik birikim olmasa, Marx, “Filozoflar şimdiye değin dünyayı sadece açıkladılar; önemli olan onu değiştirmektir” diyerek, ucu belirsiz bir değiştirme eylemini önerebilir miydi? Nâzım Hikmet, yaşamı boyunca sömürüsüz bir dünya için belirsizlikler ve tehlikelerle dolu bir savaşıma girebilir miydi? Bu sorulara kesin yanıt vermek elbette olanaksızdır. Ancak kesin olan, örneğin Nâzım Hikmet’in “Nikbinlik” şiiridir (1930). Bu şiir, mavi ile ilişkilendirilen ulaşılması zor olanı, bir ülkü için verilen savaşımın uzun süreliliğini, belirsizliklerle doluluğunu, uzak bir ülkü olan sosyalizme duyulan inancı, özlemi, umudu ve sınırsızlığı anlatır. Şiir bu özellikleri nedeniyle, romantik akımın izlekleri, simgeleri ve imgeleriyle koşutluk taşır. Güzel günler göreceğiz çocuklar, / güneşli günler / göreceğiz... Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar, / ışıklı maviliklere / süreceğiz... n 6 1 Ağustos 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle