06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sanat, insanı özgürleştirmelidir Aydınlanma, insana eleştirel düşünme yoluyla kendini ve toplumu özgürleştirme ve yetkinleştirme çağrısıdır. D üşünümsel ya da eleştirel aydınlanmaya ilişkin dört kitabımda* konulaştırdığım Aydınlanma, insana eleştirel düşünme yoluyla kendini ve toplumu özgürleştirme ve yetkinleştirme çağrısıdır. İnsan, özbelirlenimi olan düşünme yoluyla özerkleşerek, özgürlüğünün ve yükümlülüğünün bilincinde olan bireye dönüşebilir. Özgürleşme ve özerkleşme uğraşıyla birey, tembelliği ve korkuyu yenerek, aynı zamanda dış bağımlılıklardan da kurtulabilir. Korkuyu yenme, dış bağımlılıklara yol açan yetkelerin eleştirel sorgulanmasına ortam hazırlar. Kant’ın “Aklını kullanma cesareti göster!” ve “Kendi yol açtığın erginsizliklerden kurtul!” çağrısı, amaçlı bir eylem çağrısıdır. Bu amaçlılık, Aydınlanmanın sanat/yazın anlayışına da dolaysız olarak yansır. Aydınlanmacılara göre, sanat, dolayısıyla da yazın, insanın özünü aydınlatmasına hizmet etmelidir; sanat/yazın, “halkın öğretmeni olmalıdır!” Salt eğlendirmekle yetinmemeli, “güzeli ve iyiyi duyumsama yeteneğini ve insan hakları” bilincini de geliştirmelidir. Romantikler, Aydınlanmanın bu anlayışını sanata/yazına bir görev yükleme olarak eleştirir. lanmanın geliştirdiği ikinci sanatsal ilke, “ahlak(sallık)” kavramıdır. Aydınlanmacı sanat kuramcılarına göre, ahlak olmaksızın, bir sanat yapıtının güzel olarak beğenilmesi söz konusu olamaz. Ahlak, aklın kurallarıyla bağlantılandırıldığı için, yazınsal yaratım, aklın kurallarına uymalıdır. Bu belirlemeden üçüncü yazınsal ilke olan “kurallı sanat/yazın” öğretisi türetilir. Bu öğreti uyarınca, sanatsal/yazınsal üretim, kurallara bağlanabilir. Kurallara bağlanınca da sanat/yazın, öğrenilebilir ve öğretilebilir. Aydınlanmacıların önemsedikleri öteki sanat/yazın ilkelerini şöyle sıralamak olanaklıdır: Helen sanat/yazın birikimi, klasiğin temelidir. Bu nedenle, Aydınlanmacı sanat/yazın öğretisi, antik dönem estetik birikiminin başlıca ilkeleri olan ve Aydınlanma düşüncesine ve ülküsüne uygun düşen “yalınlık” ve “biçim arılığı” kavramlarını benimser. Bunların yanı sıra, Aydınlanmacılar, “yaratıcılık”, “öznellik”, ve buna bağlı olarak “tekillik” kavramlarını öne çıkarır. Kant’ın ve Hegel’in estetik öğretilerinde deha, bir başka deyişle, sanatçının/ yazıncının “bireysel yaratım yetkinliği”, “güzeli, iyiyi ve ahlaksalı duyumsama yeterliliği” ve bunları “estetikleştirme becerisi” gibi kavramlar öne çıkar. [email protected] SANAT TÜRÜ, MALZEMEDEN KAYNAKLANIR Yazınsal aydınlanmacıların başında gelen Lessing. Laokoon adlı yapıtında yer alan Nicolai’ya yazdığı mektuptaki (26 Mayıs 1769) “sanatın özgünlüğü ve özyapısı, malzemesinden türer” ve “yazınsal üretim göstergeseldir” belirlemeleri yol göstericidir. Bu belirlemeler uyarınca, yazın sanatının özgünlüğü, dilsel malzeme ve bunu biçimlendiren yazıncının yetkinliğinin ürünüdür. Dili işleme, bir başka anlatımla, yazınsallaştırma tarzı, yazarın biçemsel özgünlüğünün başlıca kaynağıdır. Dilden başka yazınsal yapıtların özyapısının ortaya çıkmasını olanaklılaştıran bir etmen yoktur. Dilsel malzemeyse, göstergelerden oluşur. Her sözcük ya da kavram, aynı zamanda bir göstergedir. Buradan doğan dilin göstergeselliği, yazınsal metinlerin çokanlamlılığının başlıca kaynağıdır. Yazınsal metinlerin hemen her okumada başka türlü yorumlanmasının nedeni, göstergenin nedensizliği ya da sözcük oluşturmadaki keyfilik ilkesidir. Bu ilke, dilin sürekli gelişiminin de kaynağıdır. ROMANTIK YAZIN ANLAYIŞININ GELIŞIMI Aklın, dolayısıyla da bireyin, başta din ve politik yetke olmak üzere, her türlü bağımlılık ve erginsizlikten kurtularak, özgürleşmesi ve özerkleşmesi doğrultusunda önemli ilerlemeler ve kazanımlar sağlayan Aydınlanma, 18. yüzyılın sonlarına doğru başat düşünselyazınsal akım olma özelliğini yitirmeye başlar. 19. yüzyılda Aydınlanmanın yerini düşünselyazınsal bir dönem olarak Romantizm alır. Romantik akımın savunucuları, Aydınlanmanın kazanımlarını üstlenmekle birlikte, örneğin, August Wilhelm Schlegel, Aydınlanmacı ülküler olan insancılık, ifade özgürlüğü, özerklik, hoşgörü açıklık bağlamında ortaya çıkan “bozulmaları” ya da “saltçıgenel leştirmeci” tavırları, “yazına görev yükleme ve onu kurala bağlama” anlayışını sorgular. Aydınlanma deviniminin eleştirel değerlendirimine koşut olarak 1800’lü yılların hemen başında özellikle Almanya’da düşün ve sanat yaşamında başatlaşan romantik canlı bir tartışma ortamı yaratır. Bu tartışma ortamında felsefe ve yazın ilişkisi yoğunlaşarak, karşılıklı etkileşime dönüşür. Söz konusu etkileşim, kendisini en açık biçimde Alman idealizmi kapsamında geliştirilen ve ‘dizge programı’ ya da ‘dizge tasarımı’ olarak adlandırılan bildirgelerde gösterir. Herder, Schlegel Kardeşler, Hegel, Schelling, Hölderlin gibi kimi düşünür ve yazıncılar, felsefeyazın ilişkisini ve etkileşimini kuramsallaştıran “dizge programları” geliştirirler. Söz konusu düşünür ve yazıncılar arasında yer alan Hegel, Schelling, Hölderlin ve hatta Schlegel Kardeşler oldukça yoğun bir işbirliği, ortak çalışma ya da en azından görüş alış verişi içinde felsefi ve yazınsal yaklaşımlarını tartışmaya açarlar. 18. yüzyılın sonu, 19. yüzyılın hemen başında Friedrich Hegel, Friedrich Schelling, Friedrich Schlegel ve Friedrich Hölderlin dörtlüsü, aralarında belli yaklaşım farkları olmakla birlikte, Aydınlanmanın kazanımlarını büyük ölçüde benimseyerek, yeni bir kuramsal yaklaşım geliştirmeye koyulurlar. “Dört Friedrich’ler” diye adlandırdığım bu düşünür ve yazıncılar, Aydınlanmanın ihmal ettiği bireysel öznelliğe ve metafizik öğelere de yer veren dizge programları geliştirirler. Söz konusu dizge programları arasında düşünsel yoğunluğu ve etkinliği nedeniyle, özellikle Hegel’in yazdığı “Alman İdealizminin En Eski Dizge Programı” öne çıkar. Anılan dizge programı, romantik yazın üretimini ve kuramını görülür ölçüde etkilediği gibi, kanımca, bugün bile güncelliğini koruyan, çağdaşlık ötesi ile bağlantılandırılan çağdaşlaşma, dinselleşme, ulusçuluk gibi kavramları felsefîyazınsal açıdan irdeler. Bu nedenle, bir sonraki yazımda söz konusu dizge programını ayrıntılandırmayı deneyeceğim. n * Onur Bilge Kula: ‘Doğu’dan Batı’ya Aydınlanma’, ‘Türkiye’de Aydınlanma ve Atatürk Devrimleri’, ‘Eleştirel Aydınlanma ve Sanat’ ve ‘Eleştirel Aydınlanma, İnsan ve Kültür Eleştirisi’, Tekin Yayınevi, İstanbul AYDINLANMA, SANATA NIÇIN GÖREV YÜKLER? Aydınlanmanın “Özünü aydınlat!” söylemi, bir buyruk değil, bir çağrıdır. İnsanın aklını özgürleştirmesi ve dünyasallaştırmasının yanı sıra, özerkleşme düşüncesi ve ülküsünü sürekli vurgulayan bir düşünsel devinim olan Aydınlanma buyruk vermez. Dolayısıyla, şimdilerde Aydınlanmanın bir türevi olarak ortaya çıkan sekülarizm ve çağdaşlaşma ve öteyapısalcılık gibi akımlarca, Aydınlanmanın sözüm ona despotik ve otoriter düşünceye kaynaklık ettiği savı, temelsiz ve gerekçesizdir. Aydınlanmacılar, Aristoteles’in Poetika adlı yapıtında yer verdiği “tarih olanı, yazınsal yapıtlar ise, olabiliri anlatır” belirlemesini benimser ve geliştirir. Aydın Friedrich Hegel, Friedrich Schelling, Friedrich Schlegel ve Friedrich Hölderlin dörtlüsü... 6 4 Temmuz 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle