Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Veda... “Çocukluk, Ergenlik, Gençlik”, otobiyografik roman olarak farklı türleri bir araya getirir; gerçek ile kurgu karışır birbirine. Tolstoy daha sonra yazdıklarını beğenmeyip buna ‘gerçek ile kurgunun acayip karışımı’ demiş ve sahte duygusallığından dolayı reddetmiştir. C umhuriyet gazetesinde ilk yazımı 1998’de yazmışım, aradan yirmi yıldan fazla zaman geçtiğine inanmak zor. Turhan Günay’ın başında olduğu Cumhuriyet Kitap Eki’nde de yıllardır kendimi hep evimde hissettim ama zaman gelir evden taşınmak gerekir, benim de gitme vaktim geldi. Bu yazıyla klasik ve çağdaş eserleri tanıtmaya çalıştığım sevgili köşeme ve sizlere veda ediyorum. Veda etmek için de Tolstoy’dan daha uygun bir eşlikçi bulamazdım kendime, tam vaktinde Sabri Gürses editörlüğünde Bütün Eserleri’nin ilk iki cildi geldi ve daha önce okumadığım az bilinenüçlemeyi okudum bu hafta: Çocukluk, Ergenlik, Gençlik (Çeviren: Uğur Büke, Alfa Yayınları) adıyla yayımlanan üç otobiyografik roman. Lev Tolstoy annesini iki, babasını dokuz yaşında kaybetmiş bir çocuk olarak hayatı boyunca ailesini ve yakın geçmişi anlamaya çalışmıştır. Savaş ve Barış’ı yazma nedenlerinden biri de budur; “dedelerimizin günleri” dediği bir dönemi, aile içinde bulduğu mektuplar, günlükler ve ev içinde anlatılan anılarla bir araya getirerek yakın geçmişi kurgular. Yirmili yaşlarının başında yazar olmaya karar verip ilk eserini yazarken de yine ailesini, yakın çevresini ve özellikle de kendisini deney objesi gibi kullanır. Üçleme, otobiyografik roman olarak farklı türleri bir araya getirir; gerçek ile kurgu karışır birbirine. Tolstoy daha sonra bu yazdıklarını beğenmeyip “gerçek ile kurgunun acayip karışımı” demiş ve sahte duygusallığından dolayı reddetmiştir. Belki bu sözlerin etkisi altında kalındığı için fazla ilgi görmemiş bu ilk yapıtları, halbuki Sovremenik edebiyat dergisinde 1852’de “L. N.” adıyla yayımlandığında hemen popüler olmuş, Turgenyev gibi edebiyatın önde gelenleri tarafından övgüyle karşılanmıştı. Gerçekten de bu yapıtlar Lev Tolstoy’un yeteneğini dünyaya gösteren ilk örneklerdir. GERÇEK Mİ, KURGU MU? Nikolenka adlı bir oğlan çocuğunun iç dünyasını anlatır Tolstoy. Bu çocuk aynı Tolstoy’un kendisi gibi varlıklı ve soylu toprak sahibi bir ailenin oğludur. Hizmetkârlar, toprak işçileri, serfler ve özel eğitmenlerle büyür. Eser, Nikolenka’nın onuncu yaş gününden üç gün sonra başlar ama geri dönüşlerle daha önceki çocukluk anılarını ve izlenimlerini de anlatır. Hayatı boyunca çevresini ve insanları gözlemeye vermiş bir yazarın keskin bakışını, dikkatli gözlemlerini görürüz hemen ilk sayfalarda. Detayları işleyiş tarzı daha sonra büyük romanlarındaki göreceğimiz betimlemeleri müjdeler âdeta. Her kitabın ortalarında yer alan bir bölüm, kitabın kendisiyle aynı adı taşır. Çocukluk’un on beşinci bölümünün adı “Çocukluk”, Ergenlik’in on dokuzuncu bölümü “Ergenlik” ve son kitabın otuz ikinci bölümü de “Gençlik” diye adlandırılmıştır. Tolstoy’un sadece anıları hatırladığı şekilde kaleme almadığını, roman gibi yapısal bir bütünlükle metinleri derlediğini bu bölümler sayesin de anlarız. Her kitap kendi içinde bir merkez oluşturur ve simetrik bir yapı etrafında şekillenir. Bu bölümler bir yaşam öyküsünün anahtarları olarak da görülebilir. ÇELİŞKİLER Nikolenka’nın en dikkat çeken özelliği çelişkilerle dolu olmasıdır. Bir yandan sinsi olduğunu sezinleriz, diğer yandan onu açık sözlü ve dürüst bir kahraman olarak algılarız. Bu, bütün üçleme boyunca devam eder. Anlatıcı hem utangaçtır hem de yeri geldiğinde saldırganlaşır; kendine acır ama bazen de kendini beğenmiş kibirli bir çocuk olur. Nasıl kişiliği çelişkilerle doluysa davranışları ve duyguları da ikilemlerle doludur. Nefretten sevgiye, hüzünden neşeye, korkudan cesarete hızla geçer. Örneğin, sabah kendisini uyandıran kişiye “İğrenç adam! Sabahlığı da, takkesi de, püskülü de her şeyi iğrenç!” diye öfke duyarken birkaç paragraf sonra duyguları tersine döner: “Ne kadar iyi bir adam ve bizi nasıl da seviyor, onun hakkında nasıl kötü düşünebilirim!” diye kendisine kızar. Girdiği zor durumlardan çıkmak için hiç zorlanmadan yalan söyler ama sonra vicdan azabı çeker. Bu çelişkiler aslında büyüme acılarıdır, bir kişiliğin şekillenmesidir. Henüz ne olduğunu, ne olacağını bilmeyen bir çocuğun arayışlarıdır. Ayrıca bir sanatçının şüphelerle dolu zihninin işleyişi... Tüm bu çelişik duygu ve düşünceleri Tolstoy’u anlamak için gerekli araçlar olarak da düşünebiliriz çünkü Tolstoy hayatı boyunca sanatı ile kendi arasında ahlaki bir denge kurmaya çalıştı. Romanda bunu bir karşıtlıkla daha belirginleştiriyor: Nikolenka’nın abisi Vladimir’in kişiliğinin yarattığı zıtlık, kahramanı anlamayı kolaylaştırıyor. Nikolenka bir insanın kendisini sürekli geliştirerek sonsuz mutluluğu yakalayacağını düşünüyor. Aslında bu, Tolstoy’un hayat felsefesinin de bir parçası ama ilerleyen yıllarda bunun ütopik bir arzu olduğunu dile getiriyor. Vicdan ile ahlak dengesini temel alan bir hayat kurmak, kendini tanımak ve anlamak için hayatı boyunca çabalıyor. Ahlak, çocuk ve genç kahraman için nasıl önemliyse yaşlılığında Tolstoy için de aynı öneme sahipti. Hayatı boyunca vicdanının öngördüğü ahlakı hayatına adapte etmeye çalıştı ve bu yüzden de en başta eşi ve diğer yakınları, onu katı olmakla suçladı. Üçlemeyi sadece bir roman olarak okumuyoruz. Mutlaka her okur, bir yandan da Tolstoy’un hayatıyla benzerlik bulmaya, bu kibirli ve kaprisli oğlan çocuğunun bir dehaya nasıl dönüşeceğine, kurgunun altında yatan gerçekliğe kafa yoruyor. Tolstoy’un bütün eserlerini yayımlama fikri, yazarın yaşadığı çiftlikte bulunan Yasnaya Polyana Müzesi ve orada düzenlenen uluslararası Tolstoy ve Rus edebiyatı çevirmenleri semineri sayesinde ortaya çıkmış. Uğur Büke ve Sabri Gürses’in bu çalışması ile Tolstoy’un bütün eserleri eksiksiz olarak yazılış tarihlerine göre sırayla yayımlanacakmış. Bu güzel haberin tüm edebiyatseverler tarafından heyecanla karşılanacağına eminim. n 6 7 Şubat 2019 KItap