Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> Ben bütün yaşam çizgisindeki olayları bu Prolog ve Epilog arasına yerleştirdim. n Şimdi gelelim 13 bölümde nelerin anlatıldığına, bölümler arasında kurulan dengeye... Dopdolu bir hayatı anlatmak kolay değil. Akışı nasıl guruplandırdın? n Kitabı bölümlere ayırmak hiç kolay olmadı. Gerek Yapı Kredi Yayınları’ndaki editörüm Fahri Güllüoğlu, gerekse asistanım Seren bu konuda çok titiz davrandı. Bazen kocaman bölümleri altüst ettik. Bazen de zamandizinsel akış Leyla’nın iç anlatımıyla kesildi. Leyla 73 opera oynamıştı. Bunların bazıları çok popüler olan Tosca, Traviata, Aida, Norma gibi eserlerdi. Bazıları ise büyük bestecilere ait olsalar da duyulmamışlardı. Avrupa’da bile daha o kadar ünü yayılmadan Amerika yollarına düşmesi, nice eseri bilmediği hâlde “oynarım” diyerek odalara kapanıp beş gün içinde ortaya çıkartması, tanınmadığı kentlerde zamanın ünlü sopranoları Renata Tebaldi ve Maria Callas’ın yerine sahneye çıkması, opera temsillerine son verdikten sonra kendini eğitime, resitallere, konserlere vermesi ve son gününe kadar opera dünyasına hiç seslendirilmemiş eserleri sunması, Leyla’nın tükenmeyen enerjisinin göstergesi. 13 bölümde hem merak uyandıran bir çatı kurmaya çalıştım, hem şan dünyası açısından öğretici olmasını, ayrıca Leyla’nın bir araştırmacı ve hoca kimliğiyle de “temayüz etmiş” bir sanatçı olarak ortaya çıkmasını istedim. “OPERA CİDDİYE ALINMASI GEREKEN BİR MESLEK” n Bu muhteşem sanatçı nasıl bir kişiliğe sahipti? Kişiliği sanatına nasıl yansıyordu? Operada oynayacağı rolleri, seslendireceği kişileri, karakterleri nasıl seçiyordu? En sevdiği besteciler, birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğu orkestra şefleri, rejisörler kimlerdi? Sahneye çıkarken nelere gereksinim duyardı? Vazgeçmediği alışkanlıklar, ritüeller... n Hırslı bir karaktere sahip olduğu kesin ama bu öyle bir meslek ki hırs ve tutku olmazsa olmaz. Leyla çok çalışkan, araştırmacı ve rahatça konsantre olabilen bir yapıya sahip. “Karaktere Bürünmek” başlıklı 9. Bölüm’de bütün bu soruların yanıtı var: Sahneye günlerce önceden nasıl hazırlandığını, yalnız bestecinin değil operanın librettosunu yazan şairin bile mektuplarını bulup okuduğunu, konunun geçtiği dönemi tarihsel açıdan incelediğini, şef ve rejisörlerle sahneye adım atana kadar nasıl hazırlandığını ayrıntılarla anlatmaya çalıştım. Hep endişe, hep heyecan taşıyor ama sahnede devleşiyor. Hatta ona “sahne canavarı” deniyor. Oynayacağı rolleri her zaman kendi seçemiyor, doğal ki. Örneğin La Scala’daki ilk temsilleri hemen hiç tanınmamış operalar. İlk kez Don Carlos operasıyla iş değişiyor. Favorisi olmuş orkestra şefleri aynı zamanda çağın büyük imzaları. Örneğin Tulio Serafin, Vittorio Gui ve en çok temsil yaptığı, birlikte çalışmaktan en çok zevk aldığı can dostu Gianandrea Gavezzeni. Sonra genç Riccardo Muti de listeye ekleniyor. Rejisörler ise tarihe geçmiş isimler: Pier Luigi Pizzi, Alberto Fassini, Giorgio de Lullo, Luchino Visconti gibi. Vazgeçmediği alışkanlıklarından birisi sahneye en yakın sanatçı odasını istemesiydi. Sahneye en hızlı çıkacağı nokta olmalıydı. Öyle koridorun bir ucundan yürürken ona buna selam vermek konsantrasyonunu dağıtabilirdi. n Nasıl bir izlenim kaldı sende o derslerden? n Olağanüstüydü. Hem estetik, hem tutku, hem “bel canto”... Operanın ciddiye alınması gereken bir meslek olduğunu vurguluyordu. Çalışmadan, eserin içine girmeden gelenlere öfkeleniyordu. Örneğin bir öğrenci Bellini’nin bir aryasını yüzünde tebessümle söylemeye başladığı anda onu nasıl durdurduğuna tanık olmuştum: “Ne anlattığının farkında mısın, anlamını biliyor musun? Bilsen, yüzünde böyle bir gülümsemeyle söylemezdin. ‘Alnımda kara bulutlar dolaşıyor’ diyorsun. Bir felaket gelmek üzere, çok acıklı bir ortam var ve sen gülüyorsun!” demişti. n Çalışmanın sonundaki ekler hakkında da konuşalım. Hepsinin ayrı katkısı var çünkü kitaba... n Ekler, Leyla Hanım’ın Bellini ve Verdi üstüne özgün konferanslarıyla başlıyor. Bunlar onun dilindeki anlatımlar: İtalyanca, Farsça, Arapça, Fransızca, hatta öz Türkçe sözcüklerle donanmış. Ben Leyla Gencer kitabında dipnotlar sayfa altında değil, kitabın arkasında yer aldı ve “Notlar” başlığı altında toplandı. Sözlükçe, bu kitaba özgü bir çalışma: Opera Terimleri Sözlüğü. Her düzeyde opera meraklısının işine yarayacak bir başvuru kılavuzu olmasını istedim. Leyla Gencer’in yaşamının kısa bir kronolojisi doğumundan başlayıp eğitimine, ilk temsillerinden, Avrupa ve Amerika’daki köşebaşı opera evlerinde oynadığı rollere, aldığı ödüllere, As.Li.Co.’daki sanat yönetmenliğine, Leyla Gencer Şan Yarışmaları’na ve 10 Mayıs 2008’deki ölümüne kadar yaşamındaki köşebaşı olayları kapsıyor. İtalya’da ilk kitabını yazan Franca Cella’nın hazırladığı ve kullanmamıza izin verdiği uzun kronolojide 1946’dan itibaren Leyla Hanım’ın oynadığı bütün rolleri, opera evlerini, şefleri, rejisörleri ve sahne arkadaşlarını buluyorsunuz. Bu kronoloji Leyla Hanım’ın aynı zaman dilimi içinde kaç temsili birden yürüttüğünün, çalıştığı büyük şef ve rejisörlerin, ilk kez sahnelenen operalarının ayrnıntılı bir çalışması. Uluslararası Leyla Gencer Şan Yarışmaları onun son derece önem verdiği bir organizasyondu. Yarışmaların devam ettirilmesi de en büyük emeliydi. Bu yıla dek dokuz kez yapılan Uluslararası Leyla Gencer Şan Yarışması hâlâ onun kurduğu disiplin içinde, dünyanın ünlü opera yöneticileri ve opera sanatçılarından oluşan jürisiyle, İKSV ve BORUSAN katkılarıyla yürütülmekte. Bu yarışmaların tarihleri, jürileri, kazananlar ve ödülleri kitabın arkasında bir liste hâlinde sıralanıyor. Onun ardından Kaynakça ve Dizin geliyor. Arkadaki bu ekler şan öğrencilerinin, opera meraklılarının ve opera âlemini biraz daha yakın tanımak isteyenlerin epey işine yarayacaktır. n Kitabın atmosferini, ayrıntılarını tek söyleşide konuşmak mümkün değil. Profesyonel olarak müzikle uğraşan ya da yalnızca dinleyici olan pek çok kişinin paylaşmak istediği sorular zinciri bekliyordur mutlaka seni. n Ben, Leyla Gencer’i bu dünyaya gelmiş çok büyük bir değer olarak işlemeye çalıştım. Kitabı okuyan gençlerin ondan öğreneceği çok şey var: Azim, irade, çalışkanlık, araştırmacılık, yaratıcılık ve o dimdik duruş, gibi. Çok teşekkür ederim bana bunları dile getirme fırsatı yarattığın için. n Ben Leyla GencerLa Diva Turca / Evin İlyasoğlu / Yapı Kredi Yayınları / 352 s. KItap 117 Şubat 2019