Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Heykeltıraş eline kalem alınca “Düşünce Kıvılcımları”nı okurken Rodin’in ilgi alanının ne denli geniş olduğunu görüyoruz. Antikçağ kadar Uzakdoğu eserleri de onun ilgisini çekiyor. Bu yazılarında sadece Rodin’i sanatçı olarak tanımakla kalmıyor, çağının sanata bakışını da kavrıyoruz. Yazı stili, heykelleri gibi yalın ama bir o kadar da derinlikli. Kitabın ikinci yarısını oluşturan söyleşiler ise sanatçıyı ve eserlerini tanımak için kusursuz bir fırsat sunuyor. G enelde bir devri kapatıp yeni bir çağ açan sanatçılar, kendilerinden önceki sanat formalarına tepki duyar. Akıl çağından romantizme, romantizmden gerçekçiliğe geçerken sanatın öncüleri, hep bir önceki akımı eleştirerek hatta yerden yere vurarak kendi görüşlerini ortaya koydu. Modern heykelin babası Auguste Rodin (18401917) ise bu geleneğe ters düşen bir örnek. Heykelde büyük yeniliklerin başlangıç noktasında durmasına rağmen, kendini düşünsel olarak Antikçağ ve Rönesans’a bağlı hissettiğini çok kereler söylemiş ve yazmış. Antikçağ eserleriyle birlikte Uzakdoğu sanat objeleri de onun hiç vazgeçemediği tutkusu olmuş. Düşünce Kıvılcımları (Çeviren: Ayşegül Sönmezay, Kırmızı Kedi Yayınları), Auguste Rodin’in geç döneminde yayımladığı yazı ve söyleşilerden oluşuyor. Sanat eleştirmeni Augustin de Butler tarafından derlenen makale ve söyleşilerin her birinin başında kısa bir açıklama yer alıyor. De Butler ayrıca Rodin’in sanat anlayışını anlatan bir önsöz de yazmış kitaba. Resimler eşliğinde çok kapsamlı bir derleme oluşturmuş. ARKEOLOJİNİN DOĞUŞU On dokuzuncu yüzyıl, Avrupa için büyük değişimler dönemiydi. Sömürge toprakları en geniş hâlini almıştı, bu dönemde Batı, Afrika ve Asya’ya âdeta hükmediyordu. Doğal zenginliklerle birlikte kültürel ve tarihî yapıyı da talan eden bir sömürgecilik anlayışı hâkimdi. Yine bu dönemde arkeolojik kazıların artmasıyla birlikte Avrupa’nın hemen her büyük kentinde dev müzeler açıldı. Özellikle Osmanlı topraklarında süregiden kazılarda bulunan Antikçağ eserleri hızla Avrupa’ya taşınıyor ve yeni kurulan müzelerde sergileniyordu. “Düşünce Kıvılcımları”, Auguste Rodin’in geç döneminde yayımladığı yazı ve söyleşilerden oluşuyor. İşte bu yıllarda, Avrupalı ve Amerikalı koleksiyoncular servetini antik eserleri elde etmek için harcadı. Auguste Rodin de değerli çok sayıda Antikçağ eseri edinmişti. Kendi yapıtlarından kazandığı parayla Mısır’dan bronz, Roma’dan mermer heykeller almış, vazo ve minyatürlerle dolu zengin bir koleksiyon sahibi olmuştu. Edindiği bu eserler sanatını doğrudan etkilemese de düşünce yapısını ve sanata bakışını kuşkusuz geliştiriyordu. Düşünce Kıvılcımları’nda yer alan ilk dört makale, Rodin’in Antikçağ tutkusunu görmemiz için yeterli. Bu makaleleri Rodin Le Musée dergisi için 19041905’te dikte ettirilmiş. İlk yazıda, “Antikçağ bize neler öğretiyor?” sorusunu ele alıyor. Klasik heykel eğitiminde öğrencilere antik heykelleri taklit etmesini salık veren sistemi eleştiriyor: “Birine heykeli öğretmek istiyorsanız onu doğa ile baş başa bırakmanız gerekir ve doğa karşısında yeterince güçlendiği zaman ona şöyle dersiniz: ‘Şimdi de Antikçağ’da neler yapıldığına bak.’ Ancak böyle yaparsanız bu sanatı yepyeni bir enerji kaynağı olarak görebilir.” Rodin’in Antikçağ’ın özünde yatan çocuksu doğallığı kavradığını görüyoruz bu makalede, modern çağda heykel yapan birinin de aynı çocuksu izlerden kendi ifade gücünü doğal yollardan bulması gerektiğini söylüyor. “Doğayı izlemek” derken aslında doğal ortamları değil, bedenin hareketlerini incelip her açıdan nasıl göründüğünü analiz etmeyi kast ediyor. SAĞLIK VE GÜÇ İMGESİ Ele aldığı bir diğer konu, sanattaki yücelik duygusu. “Bir yapıta boyut ve büyüklük kazandıran şey nedir?” diye soruyor kendine. “Çok küçük boyutta yapılmış bir heykelde yüce bir duyguya nasıl erişilir?” Bu soruların yanıtını Rodin’in eserlerine hayran olan Rainer Maria Rilke en güzel şekilde veriyor: “Yapıt, kendi oranlarının sonsuzluğu kadar büyüyüp yayılır (çünkü) tasarlandıkları ya da içinden çıktıkları çevreyi kendi bünyesinde taşıyan plastik yapıtlar vardır; onlar, bulundukları çevreyi kendi bünyelerinde eritir ve yansıtır.” Rodin de birkaç santimlik bir heykeli yorumlarken benzer bir düşünceden yola çıkıyor: Ona göre yapıt evrende doldurduğu yer oranında yüceliğe erişebiliyor. Böylece bir yapıt, boyutu ne olursa olsun, kendi oranında sonsuzluk duygusunu verebiliyor. Rodin, 1903’te İngiltere’ye yaptığı bir gezi sırasında İngiliz bir koleksiyoncuya ait MÖ 4. yüzyıldan kalma bir kız (Afrodit) başını keşfetti. Bu heykelin duru güzelliğinden o denli etkilendi ki heykelin sahibine, dilediği herhangi bir eseriyle değiştirebileceğini, istediği mermer heykelini seçebileceğini söyledi ama heykelin sahibi teklifi geri çevirdi. Bir yıl sonra dergi Rodin’den yeni bir yazı istediğinde aklına bu heykel geldi ve bunun üzerinden antik sanata övgü şeklinde bir yazı yazdı: “Bu neşeyi bir kez daha tattım; doğanın kendisi kadar güçlü ve canlı şu muhteşem başı seyrederken dolu dolu ve derinden yaşadım aynı neşeyi.” Antik heykellerin özünde güzellik ve çekicilik değil, sağlık ve güç yattığını, bu sayede kusursuzluğa ulaştıklarını dile getirdi bu yazısında. Tanrıçalara özgü bu kusursuzluğun temelinde bu güç yatıyordu Rodin’e göre. GELİŞMİŞ BİR ESTETİK ZEVK Rodin, gelişmiş bir estetik zevke ve olağanüstü bir yeteneğe sahip olsa da aslında işçi kökenli bir ailenin çocuğuydu. Zanaatkâr yetiştiren bir okula gitmişti, üç kez başvurduğu güzel sanatlar okuluna ise kabul edilmemişti. On dört yaşından beri heykel yapıyordu ama yaptığı işler basit döküm işleriydi, sanat yapıtı değil. Rodin, çağdaşı diğer sanatçılar gibi önce öğrenip sonra heykel yapmaya başlamadı, o heykel yapa yapa sanatını öğrendi. Düşünce Kıvılcımları’nı okurken Rodin’in ilgi alanının ne denli geniş olduğunu görüyoruz. Antikçağ kadar Uzakdoğu eserleri de onun ilgisini çekiyor. Bu yazılarında sadece Rodin’i sanatçı olarak tanımakla kalmıyor, çağının sanata bakışını da kavrıyoruz. Yazı stili, heykelleri gibi yalın ama bir o kadar da derinlikli. Kitabın ikinci yarısını oluşturan söyleşiler ise sanatçıyı ve eserlerini tanımak için kusursuz bir fırsat sunuyor. Kitaptaki resimlerin baskı kalitesi de çok iyi, bu sayede heykelleri de yakından görebiliyoruz. n 6 24 Mayıs 2018 KITAP