Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> bekler. On dokuzuncu yüzyıldan itibaren sanatın kâbesi sayılan Paris, bu dönemde yavaş yavaş eski albenisini yitirmeye başlasa da bir sanatçının beslenme kaynakları ve gelişimi açısından hâlâ oldukça önemli bir yere sahiptir. Türkiye’de olduğu gibi Paris’te de içine kapanık, kendi dünyasında, sadece resimle dolu mütevazı bir yaşam süren Erdok, bunu şöyle tanımlar: “Çocukluğumdan beri kendimi hep şöyle gördüm; içinde balık olan bir akvaryum düşünün, dışarıdan gelen kedi ona bakıyor ama akvaryumun içine giremiyor. Benim hayatla olan ilişkim biraz böyle. Bir çeşit hayatın içine tam girememek ama hep seyrederek yaşamak. Hep böyle. Girip balığı yiyecek ama giremiyor. Beceremedim, ya tesadüfler bunu getirdi ya da öyle oldu”(3). Fransa’da aldığı eğitim esnasında sinema ve kültürel ortamla ilişkisi Erdok’un sanatsal dünyasını genişletmesinde etkiliydi. Bu yaşam tarzı, o dönemki resimlerine de yansır. William Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası isimli tiyatro oyunu resmine konu olur. Erdok, Paris’te yaşanan siyasi ve sosyal olaylara da seyirci kalmaz. Gösteri ve panellere katıldığı gibi dünyayı da yakından takip eder. Bu dönemdeki Vietnam Savaşı onu derinden etkiler ve “Vietnam” isimli bir iş üretir. Sanatçının Paris yıllarındaki bir diğer açılımı ise ileriki yıllarda birçok versiyonunu gerçekleştireceği yağlıboya otoportlerinin ilk örneklerini vermeye başlamasıdır. ANITSAL FİGÜRLER Paris; Erdok’a özgür düşünceyi, sanatçı gibi yaşamayı ve sosyal olaylara kendini kapamamayı öğretir. Bu dönemdeki resimleri, genel olarak bütünlükten uzak bir arayışı yansıtır. Erdok, âdeta kendini bulmak için deneme yanılmalarla geçirdiği bu süreç sonunda, kariyeri için önemli bir değişimin habercisi olan 1972 tarihli “Kurbanlık” isimli yapıta imza atar. Boya sürüş tekniği, konuyu ele alış biçimi, figürün bakışı ile izleyici yi uyarması, Erdok resminin ana karakterinin oturmaya başladığının göstergesi gibidir. Ortaçağ resminden bu yana yapılagelen Meryem Ana ve Çocuk İsa figürünün üçgen formunun bu resimde de uygulanması, bir çocuk ile kurbanlık kuzunun ilişkisi üzerinden izleyici ile kurulan iletişim sanatçının erken dönemdeki ikonik yapıtlarından biriyle karşı karşıya olunduğu izlenimini uyandırır. Erdok resmi, Batı tekniklerini ve ikonografisini çok iyi bilen fakat içerik ve söylem bazında kendi coğrafyasının sözünü söylemek isteyen bir sanatçının ürünü. Erdok’un Paris ve İspanya’da gezdiği müzeler onun için bir okul niteliği taşımakla birlikte, Fransa’da okurken Louvre Müzesi’nden resim dersine gelen hocalardan aldığı dersler resim tekniği konusunda ona oldukça yardımcı olur. Su bazlı boya, yağlıboya nasıl yapılır, tuval nasıl gerilir gibi temel teknikleri bu hocalardan öğrenir. Hatta o dönemde bu alanda bir tez hazırlamayı bile düşünür. Türkiye’ye dönüşünün ardından Akademi kadrosunda asistan olarak göreve başlayan Erdok, aldığı ilk maaş sonrası ailesinin evinden ayrılır. Ona göre ufkunu genişletmek ve kişilik kazanmak için sanatçı yalnız yaşamayı bilmelidir. Düşünebilmek, kendine dönmek için bir yalnızlık gerektiğine inanır. 1972 ile profesyonel bir galeride eserlerinin sergilenmeye başladığı ilk tarih olan 1974(4) arasında ürettiği Saltanat Serisi, Erdok’un ilk önemli resim serisi. Burada Erdok’un Ankara yıllarından itibaren dikkatini çeken şehir insanının dramı ve kenardaki insanın durumu bir bütünlük kazanmaya başlar. Ayakkabı boyacıları ve dilencilerin ön planda olduğu bu resimlerde Türk resminde ilk defa toplumun farklı bir kesimi tüm dramatikliği ile tuvale yansıyor. Erdok dramatizasyonu artırmak için tuval boyutlarını daha da büyük tutup figürleri anıtsallaştırmıştır(5). >>Rönesans ve Barok resimlerinde Tan rılar, krallar ve kahramanlar tuvale büyük boyutlarda yansırken Erdok resmi, Batı tekniklerini ve ikonografisini çok iyi bilen fakat içerik ve söylem bazında kendi coğrafyasının sözünü söylemek isteyen bir sanatçının ürünü. KITAP 1719 Nisan 2018