Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20. yüzyılın önemli düşünürlerinden Günther Anders, teknolojiye yönelik en erken tarihli ve en zengin eleştirilerden birini dile getirdiği başyapıtıyla İthaki Yayınları’nda. Kuram | 432 Sayfa Karton Kapak | 35 TL Günther Anders, eleştirel bir yaklaşımla Kafka’yı derinlemesine ele alıyor. /ithakiyayinlari /ithakiyayinlari /ithakiyayinlari Kuram | 144 Sayfa Karton Kapak | 13 TL İnternet Satış: www.ilknokta.com www.ithaki.com.tr ERCAN KESAL’DAN “ASLINDA...” ‘Sinemanın atına bindim, kırbacım edebiyat’ Ercan Kesal ile sanat, edebiyat ve sinema üzerine yapılan söyleşilerin yer aldığı “Aslında...”, her yönüyle sanat ve sinema kültürüyle dolu. HASAN AKARSU D oğuş Sarpkaya, kendisiyle yapılan söyleşileri bir araya getirme düşüncesinin “diyaloğun gücüne olan inancın ürünü olarak ortaya çıktığını” belirtiyor ‘Aslında...’ ile ilgili. Ercan Kesal, “Her şey politiktir” diyerek bireyin toplumdan soyutlanamayacağını daha işin başında vurgular ve yapıtlarının geçmişiyle bir hesaplaşma olduğunu söyler. Sulara yazmayan bir yazardır. Gerçeğin yeniden kurulduğunu, yol göstericisinin ise sezgileri olduğunu açıklar. Romantiktir ve “gerçeğin ruhuna dönmeyi” önemserken temiz, arınmış bir dil kullanır. Yazar, sorulara verdiği yanıtlarında örnek aldığı, etkilendiği yazarların sözlerini aktarır. Bergman’ın “Sanatçı da asalak gibi çocukluğundan beslenir” sözünü anımsatır. Kendini tanıyan bir bozkır çocuğu olarak sonsuzluk, hiçlik duygusu taşır. Kasabanın, insan ruhunu tanımanın ideal yeri olduğunu belirtir. Film ödüllerinin ve seçici kurullarının öznelliğini vurgular. İyi bir insan olma çabası içindedir. İnsanın eskiyi daha kolay anımsarken yeniyi daha çabuk unuttuğunu savunur. Sinema alanında yetkinleşmek için Kurusawa, Bergman, Banuel vb. yönetmenleri okur. Acımasızca her şeyin satılığa çıkarıldığı bir Türkiye gerçeğinden söz eder. Gezi Direnişi’nin şaşırtıcı ve ezberleri bozan bir süreç olduğunu belirtir. Sanatın insanı değiştirdiğini, tüketici sistemin ise bizi insanlıktan çıkardığını, yabancılaşmaktan kurtulmak gerektiğini, yaşadıklarından hareketle açıklar. İstanbul’a olan iç göçün önemine değinirken göç edenlerin Anadolu’yla bağlarını koparmadıklarını belirtir. Ataşehir’de “O kutulardan birine yerleşiyorum ben de” diyerek kentteki betonlaşmayı kınar. Sorunun insan olmakla çözüleceğini, kimlik üzerinden ayrıştırmaların çözüm olamayacağını söyler. EDEBİYATSİNEMA ÜZERİNE... Kesal, edebiyat ile şiirin sinemayla ilişkisini açıklarken şiirin metinlerdeki etkisini önemser. Sinema için ise “Sinema unutmayı bozan bir sanattır ve bu yüzden etkili ve önemlidir” der. Endüstrileşmemiş yerlerin türkülerini, bozkırın etkisini, tüm sanatları, Marx’ı anımsatarak “yaşama sanatına bir katkı olarak” değerlendirir. Anamalcı ilişkilerin tüm değerleri alt üst ettiğini, TOKİ’ye, AVM’lere kilitlenmenin, sıradanlaşmanın getirdiği çöküntüleri anımsatır. “Güçlü yerellik aslında evrenselliktir” görüşünü savunur. Çok sevdiği film yönetmeni Tarkovski gibi insanın dünyaya hizmet etmekle yükümlü olduğunu belirtir. Aynı zamanda bir doktor olarak da sağlığın müşterileştirilmesine karşı çıkar. “Yazar ağırlığıyla ortalıkta görünmekten hoşlanmıyorum” diyecek kadar da alçakgönüllüdür aynı zamanda. Oyunculuğun insanı terbiye ettiğini söyler. Peri Gazozu kitabındaki otuz bir öyküde, insanlara bir şeyleri anlatmak yerine göstermeyi benimsediğini açıklar. Çocukluğu insanın altın çağı olarak değerlendirirken her şeyi yaparak öğrendiğini, sinema setinin ise çok gerçekçi bir yer olduğunu belirtir. Bir zamanlar Anadolu’da filminin çekiminde Keskin kasabasında yaşadıklarını anlatırken bürokratların sınırsız iktidar isteklerini anımsatır. Nasipse Adayız romanının çıkış noktasını açıklarken seçimlerde çevrilen oyunlara tanıklık ettiğini vurgular. Kesal’a göre, bir filmi izledikten, bir kitabı okuduktan sonra değişiyorsanız film ve kitap görevini yapmış demektir. Güçlü edebiyatın gerçeğin anlaşılmasına yeni kapılar açtığını belirtir. Edebiyat ve sinema farkını anlatır. “Sinemanın atına bindim, kırbacım edebiyat” der. Ercan Kesal, toplum olarak kötülüğü öğrettiğimizi, her şeyi parayla ölçtüğümüzü söylerken okumanın ve yazmanın bu kirlenmeyi önleyeceğini savunur. Türkiye’nin ve dünyanın bir yangın içinde olduğunu bilir. Türkçeye tutkundur, dil sevgisiyle doludur. “Sanat, ölüme çare arayışıdır... bu toprakların gömülü ruhunu çıkartmaktan başka yolumuz yok” derken sanata çok önem verdiğini vurgular. Kendisiyle yapılan otuz beş söyleşinin ‘Aslında...’ adıyla bir kitapta toplanmasının yazınımız için bir kazanç olduğunu belirtmeliyiz. n Aslında... / Ercan Kesal / İletişim Yayınları / 316 s. 18 1 Şubat 2018 KITAP