05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Ne idiysem oydum: Bir alçak’ Joseph Roth’un eseri “Bir Katilin İtirafları”, bir başyapıt değil ama edebi tat alarak keyifle ve merakla okunan, okunduktan sonra üzerinde düşünülmesi gereken iyi bir eser. J oseph Roth, yaşamöyküsü öne çıkan yazarlardan. Yaşadıklarının yazdıklarında da etkileyici olduğu anlaşılıyor. Tam adıyla Moses Joseph Roth, 2 Eylül 1894’te AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’nun doğusunda, Doğu Galiçya’daki Lemberg (şimdi Lviv) yakınlarındaki küçük bir kasabada; Brody’de doğup büyümüş. Burada Yahudi kültürüyle yetişmiş. Daha sonra Viyana’da felsefe ve Alman Edebiyatı okumuş. 1918’de üniversite öğrenimini yarım bırakıp imparatorluğu savunmak üzere gönüllü asker olmuş. AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’nun çöküşünün, yaşamında ve eserlerinde önemli etkisi olduğu vurgulanıyor. “En güçlü deneyimim savaş ve şimdiye kadar sahip olduğum tek anavatanımın, AvusturyaMacaristan Monarşisi’nin imha edilmesi oldu” diyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Avrupa’ya doğru başlayan Yahudi göçlerinde bir evsiz olarak yerinden yurdundan ayrılmak zorunda kalanlardan biri de o. Geçimini Almanya ve Fransa’da gazetecilik yaparak sağlamaya çalışıyor. İlk romanı Örümcek Ağı’nın (2011, Kırmızı Kedi Yay.) gazetede tefrika edilmesi ile hayatı değişiyor ve bundan sonra bir romancı olarak yaşamını sürdürmeye karar veriyor. Radetzky Marşı (2013, Can Yay.) başyapıtı kabul ediliyor. Çöken monarşiye duyduğu özlem aslında Joseph Roth çok iyi bir anlatıcı. Yarattığı atmosferle okurunu her anlattığına ikna ediyor. Golubçik’in yaşamöyküsünde toplumun ahlaki değerlerini de tartışmaya açıyor. yitip giden ülkesine duyduğu nostaljiyi de simgeliyor. Joseph Roth AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’nu özlerken geçmişini, gençlik ve çocukluk çağlarını yâd ediyor. VELUT BİR YAZAR 1933’te Hitler’in iktidara gelmesi ile birlikte Almanya’yı tamamen terk edip Paris’e yerleşmiş. Yaşamı birçok trajedi ile örülü. 1922’de evlendiği Friederike (Friedl) Reichler’in, 1920’lerin sonunda şizofreniye yakalanması bunların en önemlilerinden. Bu olay, Roth’un hem duygusal hem de mali açıdan derin bir kriz geçirmesine neden olmuş. Eşi yıllarca bir sanatoryumda yaşadıktan sonra Naziler tarafından öldürülmüş. Irmgard Keun’la yaşadığı aşk dışında, Paris yıllarının çok zorlu geçtiği anlaşılıyor. Kronik bir alkolik olarak hayatı ucuz otellerde yokluk içinde noktalanmış ama hiçbir zaman yazmaktan vazgeçmemiş. Velut bir yazar. 1939’da Paris’te ölene kadar sürekli üretmiş. Eserleri ölümünden sonra birçok kez sinemaya uyarlanmış. Yaşamında en önemli rolü, Stefan Zweig oynuyor. Zweig, yaşça büyük olduğu Roth’la hem dostluk kurmuş hem de yazarlık yaşamında rehberlik edip öğretmeni olmuş. Birçok eserinin redaksiyonunu yapmış. Bir Katilin İtirafları (Kasım 2017, Çev. İlknur İgan, Can Yay.) 156 sayfalık bir novella. 1936’da basılan roman, Roth’un Paris yıllarının esintilerini taşıyor. Bir gecede anlatılan bir yaşamöyküsü. “Katil” lakaplı Semyon Semyonoviç Golubçik yaşam öyküsünü anlatıyor. 1930’lar, mekân Paris’te Quatre Vents Sokağı’nda Rus mültecilerin gittiği Rus restoranı TariBari. Kitabın arka kapağına alıntılandığı gibi “Bu benim lakabım ama bir yandan pek o kadar yakıştırma da sayılmaz. Uzun yıllar önce bir adam öldürdüm, o zamanlar bir de bir kadını öldürdüğümü sanıyordum” diye anlatmaya başlıyor Golubçik. Dinleyicilerden birinin de yazarımız Joseph Roth olduğunu anlıyoruz. Annesi ile birlikte küçük bir köyde yaşayan Golubçik’in yaşamı büyük toprakları yöneten, para ve güç sahibi bir prensin evlilik dışı oğlu olduğunu öğrendiğinde değişiyor. O artık kendi kimliğini kanıtlamak ve prens tarafından evlatlığa kabul edilmek peşinde her şeyi yapmaya hazır. Prens babası tarafından kabul görmek için uğraşırken tesadüfen tanıştığı ama tüm yaşamında belirleyici olacak bir adamın yönlendirmeleri ile kendini hapiste bulur ve oradan Rus Çarı’nın gizli polis örgütü Ochrana’nın bir ajanı olarak çıkar. OKURU İKNA ETME GÜCÜ Semyon Semyonoviç Golubçik, bir anti kahraman. İyi niyetle yola çıkan saf bir köylü çocuğunun kötü bir kişi hâline gelip nihayetinde katil oluşu anlatılıyor. Epik bir anlatım var. Bu, hem Golubçik meyhanede yaşam öyküsünü ve katil oluşunu anlatırken araya dinleyicilerin katılması ile sağlanmış hem de trajik olarak algılanması normal görünen bu yaşam öyküsünün içindeki kara komediye varan olaylarla desteklenmiş. Golubçik’i okur olarak benimsemiyorsunuz, daha başına neler gelecek, neler yapacak acaba diyerek anlattıklarını okuyorsunuz. Golubçik ajanlık görevi sırasında birçok kötülük yapıp suçsuz insanların kanına girerek gereksiz yere hapis yatmasına neden oluyor. Bunları da açık yürekle itiraf ediyor. Gerçek kimliğine sahip olma peşindeyken Petersburg’da Lutetia olarak bilinen Parisli manken Annette Leclaire’le tanışınca yaşamı yeni bir evreye giriyor. Bu genç kadına sırılsıklam âşık oluyor. Lutetia’yı Paris’e kadar takip ediyor. Onunla yaşadığı lüks yaşamı finanse etmek için de birçok suç işliyor. Kendisini evlatlığa kabul etmeyen prens babasının manevi evladının Lutetia’yla ilişkisi, daha da karmaşıklaştırdığı işleri; cinayete kadar vardırıyor. Joseph Roth çok iyi bir anlatıcı. Yarattığı atmosferle okurunu her anlattığına ikna ediyor. Golubçik’in yaşamöyküsünde toplumun ahlaki değerlerini de tartışmaya açıyor. İyi, doğru ve güzel gibi kavramların ne denli göreceli, kişiden kişiye değişken olduğunu ayırt ediyorsunuz. Golubçik’in anlatımını Faust hikâyesine benzeten eleştirmenler var. Onun ‘Mephisto’su gizemli, hemen her yerde karşısına çıkacak bir Macar. Golubçik’i Joseph Conrad’ın gizli Ajan’ı ile karşılaştıranlar da var. Bir Katilin İtirafları bir başyapıt değil ama edebi tat alarak keyifle ve merakla okunan, okunduktan sonra üzerinde düşünülmesi gereken iyi bir eser. n 10 1 Şubat 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle