Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘gHaezreşteeylerde’ Büyümüş de küçülmüş havasında şiirler ve oyunlar yazan Elena Penga, 1964’te Selanik’te doğdu. ABD’de Wesleyan Üniversitesi’nde Tiyatro ve Felsefe, Los Angeles’da Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde sinema eğitimi gördü. Daha çok oyun yazarlığıyla tanınan Penga’nın yayımlanmış üç de öykü kitabı var. Elena Penga ELENA PENGA / ŞİİRLER / ÇEVİREN: CEVAT ÇAPAN DERİ Hiç Amerika’ya gittin mi? Hayır. Güzel mi orası? Evet. Benim için Amerika demek, Michael Jackson demektir. O beyaz olmak istiyordu ama siyah doğduğu için ona kökenini hatırlatan her şeyi ortadan kaldırdı. Böylece kendi kendisinin yaratıcısı oldu. Translar da böyle yapıyorlar. Evet. Bir de kediye benzemek isteyen ve 59 ameliyattan sonra bunu başaran Wildenstein denen o Amerikalı kadın var. Hiç kendisini gördün mü? Nerede? Gazetelerde. Hayır. Nasıl görünüyor? Ürkütücü. Kedi gibi. Bir insanın derisini yatay olarak yayarsanız. İki kişilik bir yatağı kaplar. Hiç gördün mü? Nerede? Gazetelerde. Gazetelerde mi? Her şey gazetelerde. BAŞLAR Çok küçüktüm. On yaşında filan. Tatil için bir adaya gittik. Kalimnos denen bir adaya. Evimizin karşısındaki evde bir kaptan oturuyordu. Bir sünger avcısı. Annula adlı bir kızı vardı onun. Sık sık onlara giderdim. Bebekleriyle evcilik ve başka oyunlar oynardık. Bir nasılsa ken dimizi kilerin arkasındaki odada bulduk. Sünger doluydu bu oda. Hatırladığım kadar vücutlarımızı hiç hissetmiyorduk. Okşamalar, öpüşmeler, birbirimizin saçlarını okşamalarımızı hatırlıyorum. Sanki başka hiçbir şey yoktu. Demek yalnızca birer baştınız? Evet. Yalnızca baş Saçlar ve yüzlerimiz. Vücutlarımız yumuşacık süngerlere gömülmüştü. Onları hiç hissetmiyorduk. PEMBE KARABASAN Yağmur yağıyor. Orada. Burada. Senin şarkı söylediğin yerde. Bardaktan boşanırcasına yağıyor yağmur. Evde derin bir döner koltukta oturuyorum. Gece saatleri. Koltuğu döndürüp yağmuru dinliyorum. Sen şarkı söylüyorsun. Yağmurun sesi duyulacak kadar yüksek. Yağmuru dinliyorum. Başka biri geliyor. Elinde pembe bir abajur. Yepyeni. Işıkları söndürüyor. Ampulü çıkarıyor. Siyah abajuru yerine pembe abajuru takıyor. Işıkları yeniden yakıyor. Pempe ışığın aydınlığında oturup abajurlardan söz ediyoruz. Balkonun kapılarını açıyorum. Sen şarkı söylüyorsun. Ama yağmurun sesi daha yüksek. Evin içinde duyuluyor. Lambanın abajuruna çarpıyor. Lambayı deviriyor. Gerçeklikle çarpışıyor. Komşunun bahçesindeki kiraz ağaçları yıllardır meyve vermemiş. Ellerinde sopalarla dört adam bahçeye giriyor. Adamlar yağmur altında komşunun bahçesine giriyor. Ağaçlara bir düzen vermek için gelmişler. Meyve vermezlerse ağaçları kesecekler. Ağaçlara vuran adamları seyrediyorum. Ağaçlara çarpan yağmuru seyrediyorum. n 18 25 Ekim 2018 KItap