04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> anlar olmamalı insan hayatında (...) An dediğin nedir, her gün milyonlarca insanın baktığı bir yuvarlağın üzerinde tik tak ilerleyen bir çubuk ya da dijital saatinde sıfır sekiz, olur sıfır dokuz ve bam! Hayatın değişir.” Ana rahminde başlayan hayat yolculuğunda başına geleceklere kimse hazır değil; hep sürpriz, hep keşif! Roman da bir hayatı, olmaz olası ve iyi ki var olası “anlar” eşliğinde kırılma noktalarıyla serimliyor. Metnin “anlar” ile ilişkisini, etkileşimini anlatır mısınız? n Bu ufak çocuğun hayatındaki o bir “an”la gelen, çok büyük bir değişim. Hayatı boyunca peşini bırakmayacak bir travmanın sebebi. Herkesin hayatında böyle anlar yoktur, umarım da olmasın. Bu alıntıladığınız yerin bir de başı var ama. Aslında o bir an o anda bile yaşanmıyor. Kızın trajedisine sebep olan an binlerce yıl ötesine, insanlığın başlangıcına gidiyor. Çünkü her ânın sebebi bir önceki. Böyle düşününce benim başım dönüyor, aklım yerinden çıkacak gibi oluyor, okura da bunu yansıtmak istedim. n Romanınızda hiçbir duygu ve duygu eşiği yerli yersiz uzatılmıyor; perdeli, muğlak bir izlekle karşılaşılmıyor. Hayatın karşılarına çıkardıkları, kusurları ve marifetleriyle roman kişilerince, her avazda mert bir yaşama direnciyle göğüsleniyor, her yükleminde sevginin ve umudun yitmediği bir biçemle sonlanıyor. Bu biçemi ve etkisi varsa gazeteciliğinizle bağını anlatır mısınız? n Unutmayın, başta söylediğim gibi bu karakterlerin ve olayların hepsi gerçek. Bunlar beni çevreleyen, birlikte büyüdüğüm insanlar. Benim gerçeğim bu. Gazetecilik yapmadan önce de. Şunu söyleyeyim, annem o kazada ölmedi. O kazadan her tarafı kırık dökük, paramparça çıkmasına rağmen, eksi 40 derecede, donmuş bir hâlde düştükleri uçurumu tırmandı ve darmadağın arabadan fırlamış olan diğerlerini de kurtardı. Bundan daha iyi umudu ve yaşama direncini öğreten bir şey olabilir mi? n “Mucize adam” diye nitelediği, kendisini yetiştiren dayısı en büyük dayanağı ve romanın da nirengi noktalarından biri. Nasıl bir adam bu ve yazarken size hangi olanakları sağladı? n Bu adam hayatla ve doğayla bağını hepimizin hayal edeceği şekilde kurmuş bir adam. Hayatın kendisine, dünyanın kendisine, var oluşun kendisine saygısı sonsuz. Bu kadar ideolojiler ve kurallar ve kalıplar üstü bir adamı yazmak elbette büyük bir rahatlık da getiriyor, özgürleştiriyor. Bir yerden sonra ne yapıp ne dese olur. “BİR AKTİVİST DEĞİLİM...” “‘Bütün buraları ıslah edecekler. (...) Bak buradan taa gözümüzün göremeyeceği yerlere kadar kumla dolduracaklar, yepyeni bir şehir inşa edecekler. Yüksek binalar, sosyal konut gibi.’ ‘Flamingolar ne olacak?’ ‘Ya işte, onu hiç düşünmeyecekler Bahriyeli. Flamingolar ne olacak? Göç edecekler. (...) Ama merak etme insanoğlu onları orada da bulur. Çünkü doymuyoruz. (...) Önce bir doğanın sabrını sınayacağız. Verdikçe alacağız, vermek istemese de alacağız, sonra bir gün doğanın tepesi bir atacak, bizi doğduğumuza pişman edecek. (...) İşte kıyamet öyle bir şey olacak. (...) Bir gün bütün bu hunharlığın intikamı alınacak. Doğa şimdilik bize müsaade ediyor. Bir noktadan sonra, işin şakası kalmayınca göreceğiz ebemizinkini.’” Romandan... n İnce, uzun, zarif, tek ayakları üzerinde pembe flamingolar zamanla çözdüğü bir kripto gibi. Metnin en kırılgan anlarında karşımıza çıkıyorlar. Bir resimde, bir manzarada ve hafızasında beliriyorlar. “Flamingoları anlıyorum” diyor. Neyi hatırlatıyor ona? n Şunu: Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bir kuş denizdeki bir canlıyı yiyor ve pembeye boyanıyor. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bir canlı öldükten sonra bir kuşun kanadında yaşıyor. n Romanın en önemli özelliklerinden biri de doğa ve sanatla ilişkisi. Yeşille, denizle ve müzikle güçlü bağı. Öyle ki dayıyı çevreci bir filozofa, yeğenini ise daha da ötesinde bir deniz canlısına dönüştürüyor âdeta. Romanı bu aktivist yönüyle de değerlendirir misiniz? n Çocukluğumdan beri anlamaya çalıştığım şeyler var: Nasıl olur da üç tarafı denizle çevirili bir ülkede insanlar yüzmeyi bilmez, denizi sevmez, eline geleni atar. Nasıl olur da ağacın yaprağına, meyvesine pislik derler. Nasıl olur da deniz manzaramı kapatıyor derler bir ağaca kıyarlar. İçinde oturduğumuz binada kullanılan malzeme bile bu doğaya ait, bunu anlamıyor muyuz? Ben bunları kendi kendime soruyorum, bir aktivist değilim. Ancak eğer yazdığım bir roman bunu yapabiliyorsa benden mutlusu olamaz. Umuyorum bu bağlamda düşünebilirler, okuyabilirler. n Romanın nesneleri ayrı birer roman kişisi gibi. Dayıyeğen ürettikleri gitarlar ile yine dayıyeğen inşa ettikleri ve annesi Feryal’in ismini verdikleri katamaran, romana metaforik bir düzlem katıyor. Bunu anlatır mısınız? n Romanı yazmaya başladığımda aklımda hep aynı soru: Bu kız neden hep denize gitmek istiyor? Bu kız neden kayık hayaline, katamaran hayaline kapılıyor. Sonra anladım ki kavuşmaya çalıştığı ana rahmi. Annesinin kayıp kucağı. Gitarlar ise aslında yine orada doğayı simgeliyor. Bir ağaca sarılmanın beki de en güzel yolu bir gitarı elinde tutmaktır. n Yeni çalışmalarınızı sorarak bitirelim söyleşimizi. n Çok şey var aklımda. Hangi birinden başlayayım bilmiyorum. Hep böyle zaten. Sonra biri sivriliyor aradan ve beni sarsa sarsa geliyor. Her bir romanla bir parça daha ölüyor ve doğuyor. n “Feryal’in içine bindiğimde ise bütün kötülükleri unutuyorum. Demişti ya, burada fırtına çıkmazdı. Ve içimden bir ses, çıksa da bana bir şey olmayacağını söylüyor. Feryal küçük ve narin olabilir, ama o sağlam, dayanıklı bir kayık. Annemin bir gece rüyamda söylediği gibi, bana hiçbir şey olmasına izin vermeyecek kadar güçlü. Gene yanılıyorum.” Romandan... Flamingolar Pembedir / Aslı. E. Perker / Everest Yayınları / 238 s. KITAP 1311 Ekim 2018
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle