05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Öykünün öncüsü Poe Korku ve uğursuz düşünceler denildiğinde akla gelen ilk yazar Poe’dur. Bunca güzel öyküsüne rağmen, dehası çok geç anlaşılmış yazarlardan biridir. Özellikle kendi ülkesi Amerika’da ancak Fransa’da Mallarmé ve Baudelaire gibi şairlerin üzerindeki etkisinin anlaşılması sonunda dikkat çekmeye başlamıştır. C harles E. May, Edgar Allan Poe: Öykü Üzerine Bir İnceleme (Boğaziçi Ü. Yayınları, 2010) kitabında “(G)erçek bir hikâye, yüce yeteneklerin, düzyazının geniş alanında alıştırma yapması için en uygun alanı sağlar” der. May öykünün poetik etki yaratma açısından romanın sahip olmadığı bir güce sahip olduğunu düşünerek okuması iki saatin altında olan bir düzyazı anlatısının, bütünlüğünden kaynaklanan yüce bir güce sahip olduğunu söyler. Romanlar okurun arada aldığı zorunlu molalar yüzünden bu denli güçlü etki bırakamaz yazara göre. Gerçekten de dehşet, tutku, korku gibi duygular hedefleyen yazarlar için öykü mükemmel bir enstrümandır ve bunu en iyi kullananların başında, öykünün babası sayılan Edgar Allan Poe gelir. Amerika’nın dünya edebiyatına en özgün katkısının öykü olduğunu düşünürsek Poe’nun oynadığı rolün önemi iyice anlaşılır. SONRADAN ANLAŞILMAK Fakat durum hep böyle değildi. Poe yaşamı boyunca okurlardan, eleştirmenlerden ya da yayıncılardan pek bir ilgi görmedi. Yoksulluk içinde geçen ömrü boyunca az para kazandı, gerçi kazandığı parayı bir türlü dizginleyemediği kumar tutkusu yüzünden elinde tutamıyordu; sorunlarına bir de alkol bağımlığı eklenince Southern Literary Messenger dergisindeki işinden de atıldı. Yine bu dönemde onun yazarlığını ka rakteristik olarak ortaya koyan doğaüstü öğeler taşıyan korku öyküleri yazmaya başladı. Yaşamının sonuna kadar çeşitli dergilerde düzenli olarak yazdı ama maddi sıkıntılar bir türlü yakasını bırakmıyordu. Hayatında dönem dönem şiirler de yazıyordu (Bütün Şiirleri, Çev: Oğuz Cebeci, İthaki Yay., 2003) ilk aşk acısını yaşadığı gençlik günlerinde yazdığı şiirler bugün çok beğeni toplasa da yayımlandığı günlerde yankı uyandırmadı, hatta çocuksu bulundu. Olgunluk dönemi şiirleri ise 1845’ten sonra yazdığı şiirler bugün başyapıt olarak nitelendirilir. Hayat hikâyesi de ilginçtir Poe’nun, 1836’da 27 yaşındayken henüz 13 yaşındaki kuzeni ile evlendi. Bu noktada küçük bir parantez açıp Lolita’nın yazarı Vladimir Nabokov’u, Poe’nun ‘Annabell Lee’ şiiri kadar, şairi bu evliliğe iten nedenlerin de etkilediğini söylemek gerekir. 1847’de karısı yoksulluk ve açlıktan öldükten kısa bir süre sonra Poe da alkol etkisinde, kalp yetmezliği ve epilepsi geçirip bilincini yitirmiş olarak bulunduktan beş gün sonra Baltimore’da öldü. EDEBİYAT ELEŞTİRMENİ Edgar Allan Poe’nun en az bilinen yönü edebiyat eleştirmenliğidir, oysa en çok geliri eleştiri yazıları ile kazanmıştır. Antik çağların üç birlik kuralı temelinde modern edebiyat kuramı oluşturması, onun daha sonra Fransız simgeci şairleri tarafından öncü sayılmasına neden oldu. Edebiyat kuramını kendi öykülerinde geliştirerek kullanıyordu. 1) Öykü, bütünlüğü olan bir olay işlemeli, olaylar aynı yer ve aynı zaman dilimi içinde gelişmeliydi. 2) Öykü sadece belli olayları anlatmanın ötesinde, okurda atmosfer geliştirmeliydi. 3) Kaba olmayan benzetmelerle süslenmeliydi. Poe alegori kullanmayı sevmezdi, basit klişelere düşmeden yazılması gerektiğini düşünürdü. Aslında ‘Kızıl Maskenin Ölümü’ adlı öyküsü alegoriktir ama Poe’nun alegoriyi klişeleşmiş bulmasına zıt bir örnek sunar, burada alegori simgesel bir ifade bulur. Tam da bu yüzden simgeci şairlerin ilgisini çekmiştir. Poe’nun öyküleri Freudcu araştırmacıların ilgisini çeker. Patolojik öğeler, vicdan ya da nekrofil (ölülere karşı şehvet duyma) işlediği konulardan bazılarıdır; insandaki günah duygusunun bir sorumluluk gibi vicdana yüklenmesi öykülerinde belirleyici rol oynar. ‘Amantillado Fıçısı’ gibi öykülerinde varoluşçu felsefenin izleri gizlidir ve ayrıca amaçsız tutkular, bilinçdışı suçluluk duygusu, Poe’da sıkça görülür. Ayrıntıya düşkünlüğü ve gözlem gücü, öykülerinin karakteristik özelliğinin başında gelir. ROMANTİZMİN GİZEMCİLİĞİ Korku ve uğursuz düşünceler denildiğinde akla gelen ilk yazar Poe’dur. Bunca güzel öyküsüne rağmen, dehası çok geç anlaşılmış yazarlardan biridir. Özellikle kendi ülkesi Amerika’da ancak Fransa’da Mallarmé ve Baudelaire gibi şairlerin üzerindeki etkisinin anlaşılması sonunda dikkat çekmeye başlamıştır. “Philosophy of Composition” (Tümleme Felsefesi) başlıklı denemesi on dokuzuncu yüzyıl sonu, yirminci yüzyıl başında yaşayan şairlere esin kaynağı olmuş, temel poetikalarını etkilemiştir. Poe ise esin kaynağını romantizmin gizemciliğinde bulmuştur. Genelde Poe’nun öykülerinde, bir ya da iki karakter vardır, öykünün merkezinde ise bir tek amaç görülür. Bir odak, bir gerilim noktası ve bir çözümlenmeye oturttuğu yapısal olarak çok sade biçimlenmiş öyküler, tüm gücünü karmaşık ruh hâlleri taşıyan karakterlerinden alır. Poe’nun anlattığı ölüm, tekin olmayan, karanlık bir acı sondur. Okur, çoğu öyküde ölümün soluğunu ensesinde hisseder. Yarın, 19 Ocak, Edgar Allan’ın doğum günü. Onlarca yıldır her 19 Ocak’ta siyah pelerinli, geniş kenarlı şapkası ve beyaz fularıyla kimliği bilinmeyen biri Poe’nun Baltimore’daki mezarına gelip üç gizemli gül bırakıp bir kadeh konyağını yazarın şerefine içer. Yıllar içinde “Poe Toaster” (Poe’ya Kadeh Kaldıran) diye anılan bu kişinin kimliği hep gizemli kalmıştır; seksen yılın üzerine bir geleneği aynı kişinin sürdürme olasılığı düşük olduğu için zaman içinde Poe Toaster’ın devrettiği tahmin edilir. Ne ki 2010’da, ilk kez Toaster mezar başına gelmemiş, yüzyıla dayanan gelenek de böylece sona ermiştir. Yarın Poe’nun mezarı başında konyak içecek birileri olacak mı? Merakla bekliyorum. n 6 18 Ocak 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle