Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Eyvallinaızm..a.’ Erhan Bener, “Ölü Bir Deniz”de esas olarak bir kadın ve erkek arasında geçen kısa süreli aşkı anlatırken toplum içinde bireyin varlığını sorgulayarak derinleşen bir anlatı kurmuş. E rhan Bener, Ölü Bir Deniz’de bir emekli öğretmenle, bankacının bir hafta süren tutkulu, hesapsız aşklarını anlatıyor ilk bakışta. Aslında yeni, başka bir hayat mümkün mü sorusuna cevap ararken aşkın, yeni bir ilişkinin çıkar yol olup olmayacağını sorguluyor bu kısacık ama yoğun ilişkide. Adnan Refik, emekli biyoloji öğretmeni; büyüttüğü dört çocuğunun ve geride bıraktığı ev kadını eşinin kendi başlarının çaresine bakabileceğine karar verip bavulunu alarak nereye gittiğini söylemeden evden ayrılmış. Niyeti sessiz, sakin bir sahil köyüne yerleşip yalnız başına yaşamak. Yüksel, bir bankada üst düzey yönetici; hem bankadaki iş yoğunluğundan hem de aile ilişkilerinden yorgun. Kısa süreliğine de olsa dertlerden uzaklaşmak, başını dinlemek amacıyla hayatında ilk defa tek başına tatile çıkmış. Adnan Refik için de Yüksel için de arkalarında hesaplaşılması gereken uzun bir geçmiş ve ilişkiler ağı var. İçlerinde bu hesaplaşmayı sürdürürken yeni bir ilişkiyi başlatmanın heyecanını yaşıyorlar. Adnan Refik 55, Yüksel 45 yaşında. “Orta yaşta iki kişi” diye düşünsek de Erhan Bener onları, özellikle Adnan Refik’i yaşlılığa konumlandırıyor gibi geldi bana. Adnan Refik, yorgun ve çeşitli hastalıkların belirtilerini taşıyan bir adam. Otelin merdivenlerini tırmanmakta zorluk çekiyor. Nefes darlığı ve tansiyon sorunları var. Kolay yoruluyor. BENER’İN, KAHRAMANINA BENZERLİĞİ Yüksel 45 yaşında ama çoktan nine olmuş, torunu var. Dirayetli bir kadın. Evde de, işte de yönetici konumda. Erkeklerin çoğunlukta ve iktidarda olduğu bir işhayatında biraz erkekleşmiş ve sert, otoriter tavırları ile ezilmemeyi başarmış bir görüntüsü var. Ama bu durum onu ruhsal olarak yıpratmış, yormuş. Kocasında ve tıpkı kocasına benzeyen oğlunda bulmadıklarını küçük torununda bulmayı umuyor. Tüm sevgisini ve ilgisini bu çocuğa yöneltiyor. Erhan Bener 1929 doğumlu. Romanın yayımlandığı 1983’de 54 yaşında. Ya ni erkek kahramanı ile yaşıt. Onun gibi emekli. Yeni baskının önsözünde Betül Mutlu, romanı yazdığı dönemde Erhan Bener’in aile içi sorunlarla baş etmeye çalıştığını, eşiyle ilişkilerinin çalkantılı bir süreçte olduğunu belirtiyor. Sanıyorum Bener kahramanı ile benzer sağlık sorunları da yaşıyor. Kahramanını erken bir yaşlılık endişesi ile yarattığını düşünebiliriz. Bence Adnan Refik, en az 65 yaşında olmalıydı. Sırf bedensel hâli değil ruhsal yapısı da daha yaşlı birini işaretliyor. Yüksel’le ilişkiye girerken de bu ruhsal ve bedensel yaşlılığı nedeniyle tedirgin. Yüksel, hem bedenen hem de ruhen yaşından çok daha genç. Tutkulu, yoğun bir ilişki, gerçek bir aşk arayışında. Bunu da kendi çevresindeki erkeklerden çok farklı olan Adnan Refik’te bulduğunu düşünüyor. Yüksel’in tutkuyla bağlanması, her ânı dolu dolu yaşamak istemesi birkaç gün sonra Adnan Refik’i bedensel ve ruhsal olarak da yorup düşündürmeye başlıyor. Bu ilişkiyi sürdürebilir mi? Bütün işaretler kadının er ya da geç kendisini terk edip gerçek hayatına döneceğini gösterdiğine göre kaçınılmaz olan ayrılıktan sonra o acıyla, yalnızlıkla nasıl yaşayabilir? Adnan Refik yaşamında sadece bir kadın tanımış, onunla evlenmiş. Geleceğe dönük planlarında da bir kadına yer yok. Yüksel’le karşılaşıp hızla tensel ve tinsel yoğunluklu bir aşk hayatına başlamaları ona bir düş gibi geliyor ve bu düşten er ya da geç uyanacağı bilgisi onu tedirgin Erhan Bener, evli ama yalnız iki kahramanıyl0a bireyin toplum içinde sürekli hissettiği “yalnızlık hâlini” de sorguluyor. ediyor. Yüksel alışılagelmişin dışında, farklı bir kadın ama onun da hayatında sadece iki ilişkisi olmuş. Her iki ilişkinin de aslında aşk olmadığını sonradan anlamış. Kırgın ama umutlu. Gerçek aşkı doğru erkekte bulabileceğini düşünüyor. Adnan Refik’le ilişkiyi kurup, geliştiren de o. Adnan Refik küçük de olsa bir işaret verse belki tüm geçmişini, başarılarını elinin tersiyle itiverip onunla yeni bir hayat kurabilir. Ama zaman aleyhine işliyor. İstanbul’dan çağrı mesajları geliyor. Annesiz büyüyen torun, işteki büyük sorumluluk, ne kadar incelmiş, kopmaya yakın görünse de kocası ile süren ilişkileri onu geri çağırıyor. Adnan Refik bavulunu almış ve evden çıkmış. Geçmişi tamamen silip yeni bir yaşama başlayacak. Bu hâli birçoğumuzun düşlediği bir şey. Büyük şehri, aileyi, ilişkileri terk edip küçük bir köyde yalnız başına yaşamak... NOVELLADAN ROMANA... Adnan Refik; yine çoğumuz gibi köyde, dağ başında bir evde hiç yaşamamış. Günlük hayatta başına neler geleceğini bilmiyor. Şansı yaver gidip dayalı döşeli bir evi kolayca buluyor ama elektriksiz, suyu kuyudan alınan, temel ihtiyaçların ancak kilometrelerce uzaktaki kasabadan temin edilebildiği bu evde destek almadan yaşamını sürdürmesi olanaksız. Üstelik koskoca bir boş zaman var her gün tüketmesi gereken. Ömrü boyunca çalışmış, eviş derken boş zaman diye bir şey düşünmemiş. O boş zamanı dolduramıyor. Yalnızlığı özlemiş, kafamı dinlemek istiyorum demiş ama bu süreklilik kazanırsa nasıl bir ruh hâline gireceğini bilmiyor. Toplumun, ailesinin ona verdiği görevlerle, rollerle yaşamış hep. Yaşayarak öğrenecek. Erhan Bener, evli ama yalnız iki kahramanıyla bireyin toplum içinde sürekli hissettiği “yalnızlık hâlini” de sorguluyor. Bu “yalnızlık”tan kurtulmak mümkün mü diye soruyor. Sonuç olarak cevabının olumsuz olduğunu söyleyebiliriz. Yeni baskıyı yapan Everest Yayınları, künye sayfasında Birinci Baskı demiş ama önsözde de belirtildiği gibi romanın ilk baskısı 1983’te yapılmış; hemen 12 Eylül ertesi. Ama romanda darbe sonrasının karanlığına bir anıştırma dışında hiç değinilmiyor. Bu bir eksik mi? Hayır. Ama dikkatimi çekti. Selim İleri, Ölü Bir Deniz için “Neredeyse yankısız kaldı” diyor. Aradan geçen zamanda, roman kıymetini bulmuş, buluyor. İnternette yaptığım küçük aramada bloglarda birçok yazıya rastladım ve romanın akademik çevrelerde de ilgi gördüğünü, yapısalcılık ve psikanaliz gibi çok çeşitli açılardan ele alınıp değerlendirildiğini gördüm. İyi bir gelişme. Selim İleri’ye ve ilgili okura haber vermiş olayım. Erhan Bener, Ölü Bir Deniz’de (Dördüncü Baskı, Everest Yay., Ağustos 2017) esas olarak bir kadın ve erkek arasında geçen kısa süreli aşkı anlatırken toplum içinde bireyin varlığını sorgulayarak derinleşen bir anlatı kurmuş. Anlatı, novelladan romana doğru evrim geçirmiş. Sevdiğim yazarlardan Margueritte Duras’ın anlatılarında olduğu gibi iki kişinin kısacık bir ilişkisi uzun bir tarih ve çok büyük bir derinlik taşıyor. Okuyup üzerinde düşündükçe tadına varılan iyi bir roman Ölü Bir Deniz. n 8 7 Eylül 2017 KItap