07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KItap Renkler... Sesler... Harfler... AYTÜL AKALl ÇİĞDEM GÜNDEŞ lMAVİSEL YENER lMUSTAFA DELİOĞLU Kitap Gölgesi Güle güle Muzaffer İzgü Türkiye ve edebiyat dünyası bir önemli ismini daha, Muzaffer İzgü’yü yitirdi. Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve Muzaffer İzgü’yle birlikte bir devir kapandı. mavisel yener [email protected] www.maviselyener.com Y üzlerce kez birlikte imza yaptık, Bilgi Yayınevi’nin kurucusu olan, kardeşi gibi sevdiği Ahmet Küflü’yü beraber uğurladık, eşi Günsel İzgü’nün yasını tuttuk, beraber ağladık, çocukluklarımızın pınarlarında yüzlerimizi yıkadık, ne çok güldük, ne çok düşündük, ne çok sevdik... 24 Ağustos günü Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği’nin Onur Ödülü’nü Y. Bekir Yurdakul ve Aydın İleri ile birlikte sunmak için evine gittiğimizde anlamıştık, veda sözcükleri dolaşıyordu dilinde. Doğduğu günü bilmezdi de 29 Ekim’i doğum günü seçmişti kendine, veda için 26 Ağustos’u seçmiş olması rastlantı olamaz! Onu çok özleyeceğim. Aşağıdaki metni, Muzaffer İzgü’nün kitap kahramanlarından birinin dilinden (“Anneannem” dizisinin kahramanı Hikmet Anneanne’nin ağzından) ona sürpriz olsun diye yazmıştım, hasta yatağında okuduğunu biliyorum: “İki gözüm Muzaffer, Ben Hikmet. Hani şu ‘akıl almaz maceralar’ını yazdığın anneanne. Kaç yazar, kahramanından mektup almıştır bilmiyorum ama sen bunu çoktan hak ettin Muzaffer. Beni çocuklarla tanıştırdığın için aslında çok mutluyum. Kimi zaman inatçılıklarımı, alınganlıklarımı bile anlatsan mutluyum. Çünkü çocuklar beni senin sayende sevdi. Teşekkür etmem gereken biri daha var, biliyor musun? O da senin hiç tanıyamadığın, ismini bile hatırlayamadığın anneannen. Hep söylüyorsun, ‘Benim bir anneannem olsaydı bu diziyi yazmazdım’ diye. Bu beni hüzünlendiriyor aslında. Varlığımı anneannene borçlu olduğumu düşündükçe onunla bazen kafamda konuşuyorum. Diyorum ki ‘Biliyor musun torunun senin özleminle beni yarattı. Çocukken parklarda kendine anneanne ararmış. Parkta oturan yaşlı bir teyze görünce hemen yanına yanaşır, yavaşça başını dizlerine koyarmış. Kendi anneannesi zannedermiş onu. Bu yüzden epey papara yediği de olmuş.’ Biliyorum ki ben bunları anneannene anlattığımı hayal ederken sen yeni yaramazlıklar peşindesin. Evet evet, bir çocuktan daha çocuksun Muzaffer. Bazen kitabın diğer kahramanlarıyla bir olup beni kandırmaya çalıştığını fark etmedim sanma. Ama ben kül yutmam! Torunlarım Oya ile Metin’in, kızım ve damadımın kandırmacalarını sezmek benim için hiç zor olmadı, olmayacak! Arkadaşıma gitmem bile olay oldu, hemen ‘Anneannem Arkadaşına Gidiyor’ diyerek yazdın olanları. Hem, ne diye herkese ilan ettin ki eski arkadaşlarımı kaybetme korkusu yaşadığımı? Ancak benim yaşıma gelenler anlar bunu. Çocukluk arkadaşım Rukiye’nin torunları ona saygısızlık edince çok üzüldüm, kendi hâlime şükrettim, eve dönünce herkesi dönüp dönüp öptüm. Onu bile yazdın Muzaffer! Yan apartmandaki arkadaşım Müzeyyen de pek sevindi öykülerde adını görünce; ‘ünlü oldum’ diye diye okuttu kitaplarını herkese. Bakkal Mustafa, Manav Hilmi Bey, kasap ve Sütçü Ahmet Bey de sayemde yerlerini almış öykülerde. Çocuksu davranışlarım, tuhaf isteklerim varmış diyorsun. Bir şeye karar verdim mi o olana kadar ‘insanın kafasını kurutur’muşum, aşk olsun! Evde yalnız kaldığımda kedim Tekir ile konuştuğumu da herkese söylemişsin, sanki sen bunu yapmıyor mu sun? Sadece kendi serüvenlerimi okuyorum sanma! Konuşan Kedi’de Nadire Nine’yi de kedilerle konuşturduğunu biliyorum. Senin kitap kahramanların olarak kime benziyoruz bul bakalım… Kaç kere duydum çiçeklerle, ağaçlarla konuştuğunu Muzaffer! Kaç kere parklara gittiğinde kedilerle, kuşlarla konuştuğuna tanık oldum. Adım Hikmet diye bana yapmadığın kalmadı, beni askere bile gönderiyordun neredeyse. ‘Anneannem Askere Gidiyor’ diye çok güldürdün çocukları, sen de hep gülesin Muzaffer! Bir defasında, banyoda kilitli kaldığımda komşuların beni kurtarmak için neler yaptığını anlatıyordun. Bilesin ki ‘Anneannem Banyoda Kilitli Kaldı’ başlıklı öykünün sonunu sen yazmadın, ben yazdım. Ben bu numaraları yutar mıyım? Kendim açıverdim o kapıyı, kimseye muhtaç değildim. Herkes kendine pay çıkardı öykünün sonunda. Onların hâline ne çok güldüm bilemezsin. Sesimi hep duydun Muzaffer, kendi öykülerime en çok da benim güldüğümü hep bildin. Her yaşlı gibi ben de anılarıma çok bağlıyım ama torunlarımın mutluluğu için rahmetli eşim Bahri ile aldığımız gramofonumu gözden çıkardım. ‘Anneannemin Gramofonu’nda bunu anlatmıştın hatırlıyor musun? Biliyor musun Muzaffer, seninle çok benziyoruz aslında. İkimiz de dar gelirli ailelerin çocuklarıyız, ikimiz de yaşama çok bağlıyız, ikimiz de çocuklar için her şeyi yaparız, ikimiz de zeytini çok seviyoruz, ikimiz de televizyonu ve maçları hiç sevmiyoruz, ikimiz de kafamıza koyduğumuzu yapıyoruz! Madem ki sana içimi döküyorum, şunu da söylemesem olmaz: ‘Anneannem Bisiklet Yarışçısı’ deyip torunuma bisiklet almamın aslında biraz da kendi hevesimi gidermek için olduğunu yazmışsın. Yok efendim televizyonda gördüğüm ak saçlı kadına özenip pedal çevirme hayalleri kurmaya başlamışım, yok efendim koskoca anneanne bisiklete binmeye öykünmüş. Sonunda kırlarda tek başıma bisiklete bindim, oh olsun! Bütün okurlar da buna tanık oldu. Madem sen beni yazarsın ben seni yazmam mı Muzaffer? Evin içinde biricik eşin Günsel ile Skotıra (Bak nasıl yazılacağını bile bilmiyorum, Türkçesini bulamamışlar mı bunun?) bindiğini, koridorlarda onu sürdüğünü, Günsel ile motosikletin tepesinden inmediğinizi anlatayım mı okurlara? Hı Muzaffer, sen misin benim bisikletimi yedi düvele anlatan, bende daha anlatacak ne çok yaramazlığın var! Onu bunu bırak da Muzaffer, sayemizde çocuklar kısırı eskisinden daha çok sevmiş, duydun mu? Torunlarım sokak satıcılarından yiyecek almasın diye evde lahmacun yapmaya karar verince okurların da evde lahmacun istemeye başlamış. Tarhana, menemen, taze soğan haphumyumtamturlop, ne güzel lüpletiyor çocuklar, kahrolsun hamburger! Yeni maceramı yaz da sana şöyle ekşili bir bakla yaprağı salatası yapayım, olur mu?   Harry Potter’a kızıp Hayri Potur’u yazdın, beni ‘Dans Kraliçesi’ yaptın, çamaşırı küllü suyla yıkadığımı bile anlattın, kuzumu apartmanın kömürlüğüne sakladığımı okurlara fısıldadın, hepsini bir yana koy da en sevdiğim, beni ‘sihirbaz’ yaptığın kitap. O öyküde, torunum Metin’in gözünden ne güzel anlatmışsın beni, her okuyuşumda duygulanıyorum: ‘Gerçekten anneannem evin papatyası, lavantasıydı. Annemin en büyük yardımcısıydı. Sıkıntılı günlerimizde, sofrada hiçbirimizin ağzını bıçak açmıyorken ne yapar eder, bir konu bulur, bizi güldürmeye çalışır, sıkıntımızı yok etmek isterdi’ demişsin. Beni en iyi sen anladın, her yaşlı gibi sevilmeye ihtiyacım vardı, bu sözlerinle beni dünyanın en mutlu öykü kahramanı yaptın. Yayıncın Ahmet Tevfik Küflü de pek severdi. ‘Kardeşim’ derdi sana, yeni maceralarımı okumayı dört gözle beklerdi. Aslında o da bize çok benzerdi biliyor musun? Sevilmeye ne çok ihtiyacı vardı. Seninle ne çok anımız var Muzaffer. Yazdığın bir maceramı biriciğin Günsel’e okurken mutfaktan yanık yemek kokusu geliyordu hatırlıyor musun? Bir defasında, daktilonun tıkırtısını ne çok sevdiğini söylemişti sana. Dağlardan, derelerden, kırlardan, kitaplardan, gökyüzünden konuşurdunuz en çok. Günsel’le beraber ne güzel gülerdiniz be Muzaffer! Dostluğunuza alıştım, beni hiç ihmal etmediniz. İkinizle beraber sofraya ne çok oturmuşluğum vardır. Kimse göremese de siz ikiniz beni görürdünüz Muzaffer. Çocuklara kültürel değerlerimizi, sevgiyi, fedakârlığı, dürüstlüğü, üretkenliği, çalışkanlığı, saygıyı, aileyi, düşlemeyi anlattık; onlara kitapları sevdirdik, kikir kikir güldürdük ya onları Muzaffer, ne sen ne ben ölürüz be Muzaffer! Hikmet.” n 16 7 Eylül 2017 KItap >
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle