07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİR TARİH ARAŞTIRMASI: Demokratik İhtilaller Çağında Girit Mustafa Yavuz, “Demokratik İhtilaller Çağında Girit” kitabıyla Girit deneyiminin Türkiyeli okurlara kavuşmasında önemli bir girişim gerçekleştiriyor. Mümtaz Soysal, kitap içinde alıntı ile aktarılan sözlerinde, Girit’in kazanılmış bir harbin ardından kaybedildiğinden bahisle ‘Biz o dersi biliyoruz,’ diyor. mahmut akan On dokuzuncu yüzyıl, Osmanlı tarihinde sona yaklaşılan ve en esaslı toprak kayıplarının olduğu dönem. Girit ise bunlar içinde, uğruna en çok fırtına kopan ayrılık hikâyelerinden biri... 1821’den 1905’e kadar yedi kez patlayan bu ihtilal fırtınasının merkezinde kimler yok ki? Osmanlı, Büyük Güçler ve en önemlisi kadim Girit toplumu. Giritliler bu çalışmada, kimliklerinin sadece kültürel motif olarak ele alınmasına izin vermeyecek derinlikteki siyasal deneyimleri ile karşımıza çıkıyor. Mustafa Yavuz, Demokratik İhtilaller Çağında Girit kitabının önsözünde, böyle bir çalışmaya yönelişini izah ederken Antalya Şarampol Mahallesi’nden başlayarak Giritli köklerinin peşine nasıl düştüğünü anlatıyor. Yazar, bu başlangıç noktasından hareketle sadece Giritlileri, Girit kökenli muhacir ve mübadilleri değil, günümüz Türkiyesi’nin tüm toplumlarını ilgilendiren önemli bir tarih anlatısının kapılarını açıyor. ASKERÎ FETİHSİYASAL BİRLEŞME/ KATILIM Minos uygarlığının başkenti olan Girit’in eşsiz bir geçmişi var. Giritlilerin her çağda siyasal pozisyon alışının kökeni belki de ta o antik dönemlerden gelen egemenlik kültüründe aranabilir. Diğer yandan Girit’in coğrafi konumu, Akdeniz’deki deniz yolları ve ticaretin kontrolü bakımından stratejik öneme sahip. Bu nedenle ada, yirminci yüzyıla kadar sadece Akdeniz’e komşu devletlerin değil diğer tüm Avrupalı güçlerin de hep ilgi odağında yer aldı. Kitabın birinci bölümünde, işte bu cazibeli adanın Osmanlı öncesi tarihi özetleniyor. Dorlar, Romalılar, Araplar (Endülüs), Bizanslılar ve Venedikliler sırayla adaya hâkim olur. 1217’de ada tamamen Venediklilerin eline geçer. On altıncı yüzyılda, Osmanlı’nın Rodos ve Kıbrıs’ı ele geçirmesinin ardından ikili bu kez Girit için kapışacaktır. Osmanlı, 1669’da son kale Kandiya’yı yirmi beş sene süren savaşların ardından ele geçirip dört yüz seneyi aşan Venedik egemenliğine son verir. Bölümde yer alan dönemin tarih anlatıları, bu şaşkınlık verici uzun savaş ve kuşatmayı tüm çıplaklığıyla ortaya koyar. Mustafa Yavuz askerî fetih kadar önemli bir diğer olguyu, Osmanlı’nın istimalet (cezbetme/ gönül alma) siyasetine de işaret eder. Giritli Ortodokslar, bu uzun ve kanlı kapışma sırasında Venedik yerine Osmanlı egemenliğini tercih eder ve bunun için pozisyon alır. Bu anlamda geleneksel biçimde Latinlerle çekişen Ortodoks toplum nazara alındığında siyasal olarak gönüllü bir birleşme/ katılım da söz konusu. OSMANLI’YI GİRİT ÜZERİNDEN YENİDEN OKUMAK Kitabın ikinci bölümü, Osmanlı’nın fetihler sonrasında hâkimiyetini tesis ederken farklı koşullara göre farklı politikalar izlediğini açıkça ortaya koyuyor. Mustafa Yavuz Yavuz’un aktardığı en vurucu gerçeklerden biri, Girit’te şenlendirme yapılmaması yani Anadolu’dan Türk boyları adaya taşınmaması. Bunun yerine mevcut ada ahalisinin kitlesel bir şekilde ihtida etmesine (Müslümanlaşmasına) müsaade ediliyor. Bu sayede Osmanlı kurumlarının teşkilinde Giritliler de paydaş oluyor. Ne var ki teşkil edilen yapı Ortaçağ bakiyesi. Klasik anlatılarda Osmanlı milletlerinin uyanışı, dış güçlerce kışkırtılmış ihanet içindeki hareketler olarak açıklanır. Hâlbuki ayrılıkların asıl lokomotifi Balkanların zenginleşen ticaret burjuvazisidir. “Ancien régime”nin keyfi yönetimi, hayatlarını ve zenginliklerini tehdit ederken, gelişen sermaye birikimi engeller. Osmanlı rejimi ile sınıfsal çıkarları ayrışan cumhuriyetçi modern bir Müslüman muhalefetin milleti hâkime saflarında oluşmaması ise bu eski rejime karşı Balkan cumhuriyetçileri ile birleşik bir mücadeleyi imkânsızlaştırır. Millet sisteminden kaynaklı ayırımcılık, çağ dışı bir aşağılanma olarak yaşanır. Bunun yarattığı hukuksal ve ekonomik baskı, Giritlilerin itirazlarını dinî ve millî zeminde şekillenen bir dizi ihtilale dönüştürecektir. Üçüncü bölümde, detayları ile anlatılan Girit ihtilallerine bakıldığında en temel 2 taleplerin, Hattı 13 1 Girit ahalisi otonomi ilanını tartışıyor 10 Nisan 1897. 2 Girit Yüksek Komiseri, Danimarka ve Yunanistan Prensi Georg – 1907. 3 Dönemin sadrazamı Mehmed Emin Âli Paşa . 4 Giritli İsyancılar London News illüstrasyonu, 6 Mart 1897. 4 Hümayunlar ile garanti altına alınan tüm tebaaların eşitliği, dinî özgürlüklerin, bireysel haysiyet ve mülkiyet haklarının sağlanması temelinde şekillendiği görülüyor. Osmanlı tüm vakalarda, önüne gelen talepleri sadece isyan olarak görür, askerî yöntemler ve merkezi yönetimin güçlendirilmesi yoluyla bastırmaya çalışır. Her bastırma ya da sulh girişimi, sonraki bilek güreşine dönük avantaj elde etme siyasetinden ibarettir. Girit Vilayet Nizamnâmesi, Halepa Sözleşmesi ve 1896 Sözleşmesi, talepleri karşılamayı vaat eden önemli sulh girişimleridir. Ne var ki hepsi Osmanlı eliyle boşa çıkarılır. Reaksiyoner Müslüman güçlerden oluşturulan çetelerin (başıbozuklar) devreye sokulması ise Büyük Güçler’in adaya asker çıkarmasını beraberinde getirir. Bu çetelerin son marifeti, Kandiya Katliamı’nın ardından Osmanlı’nın siyasi ve askerî varlığını adadan çıkartmasıdır. Şeklen Osmanlı’ya bağlı Otonom Girit Devleti, böylece tamamen Büyük Güçler’in kontrolüne girer. OTONOM GİRİT DEVLETİ Yavuz, dördüncü bölümde Otonom Girit Devleti’ni ele alırken anayasasının detaylarından adaya komiser olarak Helen veliahttı Prens Georg’un nasıl atandığına kadar birçok gelişmeyi aktarıyor. Balkan cumhuriyetçilerine bağımsızlıklarının desteklenmesi karşılığı meşruti monarşileri dayatıldığı bu dönemde, Büyük Güçler’in hem Helen Krallığı’nı hem de Girit Otonom Devleti’ni kontrol altında tuttuğu görülüyor. Girit’in fiilen Osmanlı idaresinde olmadığı bu dönemde yaşananlar, Girit ihtilalcilerinin bizler için hâlen dikkate değer pratikler ürettiğini gösteriyor. İhtilalciler bu kez, ada ve meclisi üzerinde aşırı (otoriter) yetkilerle konumlandırılmış Prens Georg ile mücadele ediyor ve bu, şaşırtıcı biçimde Türkiye’nin güncel anayasa tartışmaları ile örtüşen bir kapışma gibi görünüyor. 1905 Theriso Ayaklanması ile hedefe ulaşılır, Prens adayı terk etmek zorunda kalır. Parlamenter sistem, bu tahakkümü de alt etmeyi başarıp daha da güçlenirken ada siyasetinde öne çıkan isim Venizelos. Takip eden süreçte Helen Krallığı’nda gerçekleşen askerî darbe Venizelos’u; bir Osmanlı vatandaşını Helen Krallığı’nın Başbakanlık mevkiine getirecektir. Balkan Savaşı sonunda Osmanlı’nın adadaki tüm hükümranlık hakları son bulunca Girit ile Helen Krallığı birleşir. Diğer bir anlamda, Giritlilerin adım adım olgunlaştırdığı parlamenter deneyim, 1820’lerden gelen Helenlerin cumhuriyetçi ve parlamenter birikimleri ile Atina parlamentosu çatısı altında buluşur. n Demokratik İhtilaller Çağında Girit / Mustafa Yavuz / Belge Yayınları / 438 s. 4 7 Eylül 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle