29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MAGDA SZABÓ’DAN “IZA’NIN ŞARKISI” ‘Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar’ İletişimsizliğin şahikalarında geçirdiğimiz bugünleri, iki insan arasındaki ilişki üzerinden anlayabilmek için önemli bir yerde duruyor “Iza’nın Şarkısı”. Romanı pek çok yönüyle anmak, farklı duyuşlarla okuyabilmek mümkün ancak Magda Szabó’nun hikâyesinin merkezine oturan ve okurların da peşinden sürüklendiği tema; iki insan arasındaki iletişimsizlik… eray ak [email protected] Birbirini duyabilmenin, bunun insan ilişkilerinde ne kadar önemli bir yerde durduğunun, dahası bu duyuşla insan yaşamının hangi yönlere doğru evrilebileceğinin izlerini taşıyan, haritasını çizen bir roman Iza’nın Şarkısı ve Macar yazar Magda Szabó’nun yazın yaşamında da önemli bir yerde duruyor. Magda Szabó’nun yazdıkları otuzdan fazla dile çevrildi ve yazar, önemli yapıtlarıyla Türkçede de kendine yer buldu. Birkaç yıl önce tekrar yayımlanan Yavru Ceylan bunun güzel bir örneği. Aynı şekilde 2007 tarihli Kapı ve 2009’da basılan Katalin Sokağı da... Iza’nın Şarkısı’nın Türkçedeki serüveni ise 2008’e uzanıyor. 2008’de Kanat Yayınları tarafından basılan romana, neredeyse o zamandan bu yana ancak sahaflarda ulaşılabiliyordu. Iza’nın Şarkısı, şimdi tekrar okur karşısında. Szabó’nun başından geçen siyasi baskıların ve bu siyasi baskılar kaynaklı işten alınmaların ardından; 1958’de gelen ve çok ses getiren, otobiyografik unsurlar da taşıyan romanı Fresco’dan beş yıl sonra; ilkin 1963’te yayımlanıyor Iza’nın Şarkısı. Romanın, Szabó’nun yazarlık yaşamındaki önemi de Fresco ile yakaladığı başarının tamamıyla bir tesadüf olmadığını kanıtlama çabasından kaynaklanıyor. Fresco ile çıkışını yakalayan ve pek çok ödüle değer görülen Szabó, Iza’nın Şarkısı yayımlandığında artık ödüllü ve rüştünü devam ettirme çabasında olan bir yazar ve romanın sayfaları arasında dolaşırken de bu hissediliyor. Iza’nın Şarkısı, buna bakarak Szabó’nun yazarlık yolundaki ustalığını perçinleme çabasının önemli bir verimi olarak dikkat çekiyor. EMPATİ DENEN MUCİZE İletişimsizliğin şahikalarında geçirdiğimiz bugünleri, iki insan arasındaki ilişki üzerinden anlayabilmek için önemli bir yerde duruyor Iza’nın Şarkısı. Romanı pek çok yönüyle anmak, farklı duyuşlarla okuyabilmek mümkün ancak Szabó’nun hikâyesinin merkezine oturan ve okurların da peşinden sürüklendiği tema bu; iki insan arasındaki iletişimsizlik... Szabó’nun romanın odağına aldığı tema uyarınca ise akla bir başka önemli yazar olan Ingeborg Bachman ve başyapıtı sayılan Malina geliyor. Ingeborg Bachman Malina’da çarpıcı bir saptamayla karşımıza çıkar. Yakın zamanda yitirdiğimiz Ahmet Cemal’in çevirisiyle; “Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz, her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar,” der Bachman romanın bir bölümünde. Bachman’ın bu saptamasını, tıpkı Szabó’nun romanı gibi pek çok yönüyle okumak mümkün ancak yazarın temelde dikkati çektiği nokta; iki insan arasındaki ilişkiden dünyanın uçurumlarının ya da felaketlerinin nüvelerini toplamanın mümkünlüğü ki bugün gelinen noktada, Bachman’ın saptamasının ne kadar yerinde olduğu ortaya çıkıyor. Dahası şu soru da akla geliyor: Eğer Bachman’ın söylediğini anlayabil Magda Szabó seydik dünyanın bu hâlini görür müydük? Iza’nın Şarkısı’nda Magda Szabó da Bachman’ın bu vurucu saptamasının ete kemiğe bürünmüş hâlinin romanını yazmış işte. Aile içinde de olsa iki insan arasındaki ilişkinin taşınabildiği farklı boyutlar, bencilce gösterilen şefkatin yol açabileceği durumlar, bir adım ötesinde ise empati denen basit ama mucizevi davranış biçiminin ne kadar kolay ve aslında ne kadar zor olduğunun resmi çiziliyor yazar tarafından romanda. Bununla birlikte daha pek çok temanın etrafında gezilip yeri geldiğinde bam telinden yakalanıyor... Bu bağlamda pek çok temanın aynı anda yürüdüğü söylemek mümkün Szabó’nun romanında. Ölüm, yurttan koparılış, aile, iletişim, iletişimsizlik, ilişki, ilişkilerdeki faşizm, bencillik, yaşlılık... Bu büyük tema, olgu ve duygu orkestrasının şefi olarak da Magda Szabó’yu görüyoruz. Kendi başlarına da yıldız gibi parlayacak tüm bu tema ve duygu zenginliğini, kendi hikâyesine hizmet eder hâle getirebilmiş Szabó. ESARETE DÖNEN MİSAFİRLİK Roman hikâyesini anlatmaya ise bir ölümle başlıyor. Vince’nin ölümü bu; romana ismini de veren kahramanımız Iza’nın babası... Ağır geçirdiği bir hastalık döneminden sonra kanserden ölüp kırk dokuz yıllık eşine, kızına ve hayatına veda ediyor. Ancak bu ölüm bir başka ölümün de tetikleyicisi olarak yerleştirilmiş hikâyenin akışına. Diğer ölüm de roman boyunca ismini öğrenemeyeceğimiz “yaşlı kadın” yani Iza’nın annesinin ölümü. Bir ölümle başlayıp diğeriyle biten bir roman bu anlamda Iza’nın Şarkısı ama mesele bu ölümlerden çok özellikle ikinci ölümün sebepleri üzerine kurulmuş romanda. Szabó, “yaşlı kadın”ın ölümüne giden yolda, iki insan arasında başlayan faşizmin yol haritasını gösteriyor. Bu ölümler bir döngünün tamamlanışını, bir dönemin bitip yenisinin başladığını, bir neslin yerini yenilerine bıraktığını; dolayısıyla doğanın, işlevini her şartta yerine getirdiğini de söylüyor bize aynı zamanda. Fakat okur olarak bizlerin odaklanması gereken nokta bu iki ölüm arasında yaşananlar, kahramanlarımızın başından geçenler... “Yaşlı kadın”, kırk dokuz yıllık hayat arkadaşı yaşama veda edince Iza tarafından, yaşadıkları kasabadan Budapeşte’ye davet edilir. “Yalnız kalmayacaksın,” der Iza yaşlı annesine... “Evi satarsın, Budapeşte’ye gelip benim yanıma yerleşirsin.” Az sonra okuyacağınız, annesinin duyumsadıklarında ise pek çok şey gizli. Bir yaşlının hislerinden tutun da kızı dahi olsa kendisini yalnız bırakabileceği korkusuna kadar pek çok şey... “Korktuğu şeyler başına gelmeyecekti demek, ne boş gün ve geceler ne kiracılar olacaktı ne de bitmek bilmeyen işsiz güçsüz haftalar. Iza işten döndüğünde her şeyi hazır bulacaktı ve boş zamanlarını birlikte geçireceklerdi, eskisi gibi... Iza’nın onu yüzüstü bırakmayacağını biliyordu ama az önce önerdiği şeyi ne umut ne de hayal etmeye cesaret edebilmişti.” Romanın tüm meselesi de bu noktadan sonra alevleniyor. Yıllardır yaşadığı topraklarından kızı tarafından “iyi niyetli” de olsa koparılışının hikâyesine evriliyor roman. Yaşlı kadının yaşadığı topraklardan koparılışı ve komünizm artığı bir başkentte yaşamaya başlayışı, kendisi için de sonun başlangıcı oluyor. Evinden çok zaman önce ayrılan ve doktor olarak Budapeşte’de yaşamına devam eden Iza için annesini evinde ağırlamanın “bencilce bir şefkat” gösterisine dönüşmesi; dahası bu misafirliğin “yaşlı kadın” için hapisliğe evrilmesi, romanın güçlü bitişine doğru gidilen yolun taşlarını döşeyen önemli duraklar olarak dikkat çekiyor. Iza’nın Şarkısı göz göre göre kayboluşu, yok oluş ve yok edişi, bencilce bir şefkatin insan için nasıl tehlikeli bir silaha dönüşebileceğini anlatma derdine düşmüş bir roman. Bu bağlamda sadece zamanını değil, bugünü ve geleceği de kapsıyor. n Iza‘nın Şarkısı / Magda Szabó / Çeviren: Hakan Tansel / Yapı Kredi Yayınları / 224 s. 4 17 Ağustos 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle