18 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

[email protected] www.sadikaslankara.com ‘Ddüeşnüenmseel’ yoksunluğa karşı Deneme, düşünsel uçkunların savrulup sıçraması açısından yazınsal türlerin şövalyesi. Eleştiriyse gönüllü kahramanı. Sonuçta ikili, olmazsa olmazı yazının. Geniş kitleler, bu iki uç beyiyle ilgilenmese de pek, yazınsal yaratıcılığın dinamosu onlar. D enir ya hep, eleştiri nankör uğraş; doğruysa bu söz, eleştiri yapıtları da bundan pay alacak demektir. Birkaç yıl önce Serdar Aydın’dan bir elektronik mektup almıştım, Fethi Naci’ye özgülediğim eleştiri, deneme zamanlarını sürdürdüğüm sıra. Şöyle demişti Aydın: “Size yazma nedenim (…) eleştirinin neliği üzerinde duran metninizi okurken duyumsadıklarımdır. Esasen şiirle uğraşıyor, gerek şiir eleştirisi gerekse de plastik sanatlar alanında eleştirel incelemeler yazıyorum ve bu alanın nasıl yapayalnız bir dünya olduğunu görerek kederleniyorum. Yazdığım eleştiri kitaplarına, iyikötü, neredeyse hiç tepki alamadım (…) Ama asıl arzulanan üretilen düşüncelerin, savların tartışılabilmesi (…) Eleştiriye emek veren size merhaba demek istedim ve bir tür dertleşme ihtiyacıyla yazdım... Eğer arzu ve merak eder, bir kargo adresi verirseniz (…) basılı yayınlarımı sevinçle göndereceğim. Baskısı biten kitaplarımı ise çıktı olarak ulaştıracağım.” Bir kucaklık gönderisi gecikmedi Serdar Aydın’ın, Önce şiirler: Ay…Düşüyor… Üstüme (Kül, 2003), …Sonra Sözler… (Kül, 2006), Aphrodisia’lar (Şiiri Özlüyorum Kitaplığı, 2011). Öteki kitaplar ya da dosya hâlinde çıktılar ardından: Nilgün Marmara Metinleri ve Fragmanlar (Şiirleriyle birlikte; İzlek, 1997; Medakitap, 2016), Üzerine Yazılar (Kül, 2007), Algı, Form ve PornografiFatma Tülin Resmi (Sel, 2009), Yol Üstündeki YazıcıAhmet Oktay Poetikası İçin Bir Yaklaşım (Mola, 2012), Ego Contra MundumBir Yüksel Arslan Metaforu (Dosya, 2016). Eleştiriyle denemeye gereğince yer açılmayışı, yalnız kültürel yaşamımızı çoraklaştırmıyor, bu gereksizlik, yanı sıra değersizleştirme, okuyanla yazanı kurumaya götürecek beyinsel etkinlikleri de olumsuz etkiliyor yazık ki. Bu doğrultuda yukarıda andığım eleştiri, deneme kitapları kadar daha nice yapıt bağımsız yazılarla üzerinde durulmayı hak ediyor ama bu tür olanaklara kavuşamadan, üzerinde düşünce üretilemeden geçiştiriliyor görece. Bu, şair, yazar Hayri K. Yetik’in Ayrıntı tarafından yayımlanan Romantik Ortadoğu (2014), Arkaik Ortadoğu (2015) ikilemesi için de söylenebilir. Andığım kitaplara, Emin Karaca’nın, alttan alta bizi çimdikleyip dürten Türk Edebiyatında Kavga’sı (Kibele, 2017) eklenebilir pekâlâ. Turgut Çeviker’in yayına hazırladığı Nedret Gürcan’a Edebiyatçı Mektupları da (Ve, 2016) var. Yoğun emekle kotarılan yapıtlar, geçiştirilebilir mi böyle? Düşünsel erozyonu önleyici daha pek çok yapıt var üstelik anamadığım, ama nafile. Kitlesel yayınlarda bu doğrultuda, benzer düşünce yazıları neredeyse hayal oldu çünkü. Nitekim yakınlarda yitirdiğimiz Ahmet Cemal’in sorgulayıcı deneme yazarlığının da âdeta çevirmenliği gölgesinde kalışını buna bağlamak olası. YAZINSAL BESLENMEDE ANA DAMAR: DENEME, ELEŞTİRİ… Oysa kitapların tetikleyicisi kitap yine. Bu bağlamda yazınsal türlerin hangisini dışta tutabilirsiniz? Alexander Pechmann’ın Kayıp Kitaplar Kütüphanesi (Çev.: Regaip Minareci, Can, 2015), Adnan Binyazar’ın Ozanlar, Yazarlar, Kitaplar’ı (Can, 2017), Bedriye Korkankorkmaz’ın Tinsel Söyleşiler’i (İnsancıl, 2016), Alt başlığı “Bronte Kardeşlere Marksist Bir Bakış” olan Terry Eagleton’ın Güç Mitleri (Çev.: Alev K.Bulut, Can, 2017), Onur Caymaz’ın “Hayat ve Sanat Üzerine Doksan Dokuz Parça” başlığı altında topladığı Hatırla Barbara Yağmur Yağıyordu’su (Kırmızı Kedi, 2016) yazın dünyamızı zenginleştirici kitaplar olarak alınmalı. Umberto Eco’nun Can tarafından yayımlanan kitapları da anımsanabilir: Açık Yapıt (Çev.: Tolga Esmer, 2016), Edebiyata Dair (Çev.: Betül Parlak, 2016) . Bunlara lezzetli bir Roland Barthes yapıtı eklenebilir: Dilin Çalışma Sesi (Çev.: Ayşe Ece, Necmettin Kâmil Sevil, Elif Gökteke, YKY, 2013). Ardı sıra Louis Althusser’den de bir kitap: Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş (Çev.: İsmet Birkan,YKY, 2016). Eh, bir de yüzümüzde gülümseme, sanki okulda, sınıfta gezintiye çıkmış havasında öğretmenöğrenci ilişkisine göz atalım birkaç kitapla: Adil İzci’den Örtmenim (Sıcak Nal, 2016), Murat Özmen’den Öğretmenin Dünyası (2015), Filiz Aygündüz’den Kaç Zil Kaldı Örtmenim? (Doğan, 2010)… Bunlar olsun öğrenme olgusu üzerinde yeniden düşündürür belki bizi, kim bilir. TURHAN, KARDEŞİM, DÖNDÜN HA KİTAPLARIN ANAKARASINA… Yayın Yönetmenimiz Turhan Günay döndü, ortada kalan eksikliği daha da belirgin kılan öteki arkadaşlarıyla… Kıraç dağların susuzluktan çatlasa da çiçeklenen kırları gibi bitiverdi kitaplar Cumhuriyet Kitap’taki masalar raflarda, iskemleler yerlerde. Okşarcasına uzanıyordu elleri Turhan’ın; sussa da türkü söylüyordu gözleri. Kitaplara, kitaplarla. Denizden çıkmış da üzerinden süzülen sularla uzanıvermişçesine kıyıya, kitapların anakarasındaydı işte şimdi o. Kitaplar tüterken yanışlar eşliğinde kavuşma sevinciyle, kitaplarla devleşip eli kolu dal saçak kitaplaşıyor, gözleri kök yürek onların toprağına dönüşüyor, böylece anakarasını sevgiyle esenliyor. Hey kitaplar! Turhan Günay kardeşim döndü, hadi, şimdi sıra sizde. O ara baktım, damla damla bir saksılık kitap da benim için birikmemiş mi? Topladım çiçeklerimi anakarasından Turhan’ın, taşıdım kendi minik adama. n ÖYKÜDENLİK... Ezgi Polat; “Susulacak Ne Çok Şey Var Aramızda”… B ir ilk öykü kitabı da Ezgi Polat’tan: Susulacak Ne çok Şey Var Aramızda (Can, 2017). Yazar, karışık düzende, bir iki küçük ayrıntıdan kalkarak halkalandırdığı, yan anlam ağlarıyla örerek kurduğu, eksiltiyle doruğa çıkardığı öykülemesiyle dikkati çekiyor. Kitaba adını veren öykü değil yalnız, tüm öykülere sinmiş ağır bir susku söz konusu yapıtta. Biri buysa dikkati çeken, öteki ikizil bir yönseme: Kadın karakterlerin aralarındaki dayanışmayla iki farklı erkeğe değen duyarlık ağına karşın yaşadıkları düş kırıklığı. Derken bir yerlerden fışkırıveren aile, yaşam bağları. Bu yaklaşım yazarın elinde âdeta anlatı oyununa dönüşüyor. Evet, susarak anlatmayı, giyindirerek göstermeyi, örterek açımlamayı bilen bir yazarın öyküleri bunlar. Susku, genzi dağlayan duyarlık olarak her öyküde birbirinden farklı eylemler, kareler, üçgenler hâlinde ama tek bir etkiyle dolaşıp geziniyor sürekli. Bir kopukluğun, bir türlü kendisi olamamanın, kendisiyle buluşamamanın da öyküleri. Soyutlayım, dönüştürüm, sonra uyumsuz tiyatroda rastlanabilecek söyleşimle sıçrantıdan güç alan akış, Ezgi’ye hep yükseklik kazandırıyor. Öylesine susuyor ki Ezgi, öyküleri oturup siz yazıyorsunuz. Böylesi daha güzel elbette. İşte size kısacık bir öykü, gizlerini yalnız sizin bildiğiniz: “Oyuklar”. Hadi buyurun, siz yazın! n Ezgi Polat 14 17 Ağustos 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle