Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ABDULLAH AREN ÇELİK’TEN “İLERDE HEP YALNIZ” Gogol’ün paltosundan çıkan dört insancık Abdullah Aren Çelik’in ilk romanı “İlerde Hep Yalnız”. Çelik, dört kafadarın yol arkadaşlığının ardından sürüklediği bir varoluş hikâyesi ile karşılıyor okurlarını. kemal varol R ainer Maria Rilke’nin “Olay” isimli dikkat çekici bir öyküsü vardır. Bir gurup arkadaş Bayan S...’nin evinde bir araya gelir. Davetliler sohbetlerinin sıcak bir yerinde Bayan S...’nin garip bir teklifiyle karşılaşır. Bayan S... misafirlerinden, başlarından geçen olağanüstü bir hikâye anlatmasını ister. Davetliler ev sahibesini kırmaz ve başlarından geçen ilginç hikâyeleri anlatmaya başlar. Sıra Bay Savant’a gelir. Savant, başından geçen bir hikâye yerine hayatının sıradan hikâyesini anlatır. Davetliler şaşkın şaşkın Bay Savant’ı dinler. Savant arkadaşlarına düşünceli bakar ve son olarak, “Bugüne kadar başımdan olağanüstü bir şey geçmedi,” diye sözlerini tamamlar. Derken arkadaşlarının garip bakışları arasında yerine geçip oturur. Öykü biter fakat yarattığı rahatsızlık devam eder. Çünkü adamın anlattığı hikâyenin sıradanlığı aniden olağanüstü bir hal almıştır. Savant’ınkine benzer hayatlar yok mudur? Pek tabii var. Fakat garip olan, hikâyesini anlatan kişinin bu sıradanlığı artık kabullenmesidir. Hikâyeyi sıradan olmaktan çıkaran da tam da budur işte. DÖRT KAFADAR... Abdullah Aren Çelik’in İlerde Hep Yalnız romanı da gücünü bu sıradanlıktan alıyor. Kitap, baştan sona kadar söyleyecek sözü olmayan dört kafadarın, söyleyecek bir sözü olsun diye gösterdikleri çabaya odaklanmış. Anadolu’nun ücra bir kasabasında var olma çabası içinde olan bu adamların yegâne gayesi, bulundukları küçük dünyada bir varlık göstermek. Bu arayış, bu varlık gayesi tam da bu noktada evrensel bir arayışa dönüşüyor. Dört kafadar ortak bir amaç uğruna bir araya gelirler. Bu amaç ise hayal lerinin başköşesini süsleyen “Zeyus’un” definesi olarak res medilir romanda. Dört kafadarın zen gin olma hayalleri tam da bu noktada “parasal(meta)” bir değişim değerine dönüşür. İlerde Hep Yalnız’ın akrabalık kurduğu roman ve hikâyelere yaklaştı ran tarafı da bu yö nüdür. Çünkü “defi ne” üzerinden ortaya konan var olma nede ni aynı zamanda bu kafadarları modern hayatın çıkmazına sürükler. Ceplerine girecek para, bu Abdullah Aren Çelik’in romanı gücünü sıradanlıktan alıyor. adamların yerine hem konuşacak hem susacak hem de yaşayacaktır... çalarını bir araya getirmek, varoluş Abdullah Aren Çelik, İlerde Hep larına anlam katmak için yola çıkmış Yalnız’ın birinci bölümünde, ağzı hayli gibidirler. Bulmayı umdukları define bozuk Muhtar’ın, sonra hem babası kadar, bu yolda kendilerini de bulmak hem de karısının dertli hikâyesiyle isterler. Böylece, bir yol hikâyesi olan yaşayan Berber’in, sevdiği kadın uğ roman giderek bir varoluş hikâyesi runa Konya’dan Diyarbakır’ın yolunu halini de alır. tutmuş Beşiktaş tutkunu İmam’ın, ardından da hayli etkileyici Sünnetçi’nin hikâyesini anlatıyor. Zaman zaman birbirine değip uzaklaşan bu “ROMAN VAATTE BULUNMAZ, YOL GÖSTERMEZ, KURTULUŞU MUŞTULAMAZ” hikâyelerin fonunda ise benzersiz bir Edebiyat tarihi olağanüstü hikâyeleri kasaba tasviri var. olan kahramanlarla anılır. Ne yazık ki Bu dört roman kahramanının ya yaşadığımız çağ artık bu tüden kahra nında Pasur kasabası da adeta beşinci manlara kapandı. Bugün Raskolnikov kahraman olarak beliriyor. Romanın en az yazarı kadar tanınıyor. Hatta ikinci bölümünde kahramanların Raskolnikov’un ünü yazarının ününü tümünü tek bir hikâye peşindeyken bile aşmıştır. görüyoruz bu kez. Hem karşılığında Tıpkı Don Kişot’un ününün zengin olmayı umdukları bir defineyi Cervantes’in ününü aştığı gibi. Fakat hem de çoktandır kaybettikleri ken ne yazık ki bugün kimse ne büyük dilerini arar roman kahramanları. Bu yazardan ne de yarattığı karakterden dört kafadar tamamlanmak, eksik par bahsedebiliyor. Bugün daha çok yaza rın fikrini biçimlendirdiği metinler öne çıkıyor. İlerde Hep Yalnız’ın bu olguyu da ıskalamadığını görüyoruz. Romanın dört karakteri de silik tipler. Arzuları, varoluş nedenleri, hayata tutunma çabaları onları, hikâyesi olmayan birer karaktere dönüştürüyor. Tıpkı Rilke’nin “Olay” isimli hikâyesinde olduğu gibi. Romanı bu yönüyle bir kasaba sınırlarına hapseden yazar, düşünsel arka planını evrensel bir arayışın genişliğine yerleştiriyor. Romanda bu arayışın adımları sıradanlıklar üzerine biçimlendiği gibi aynı olgu etrafında son buluyor nihayetinde. Geriye sıradan hayatlar ve başladığı noktaya dönen bir arayış dünyası kalıyor. Bu arayış dünyası da dört kafadarın kendi iç dünyalarına yaptıkları varoluşsal arayış olarak yansıyor romana. Rilke’nin “Olay” hikâyesinin daha formel hali Jean Paul Sartre’ın Özgürlüğü Yolları üçlemesidir. İkinci Dünya Savaşı dünyayı yıkıp geçerken insanlar buna bir anlam vermeye çalışır ve romanın karakteri felsefe öğretmeni Mathiue’den bir açıklama bekler. Okurun beklentisi de Mathiue’nun etrafındaki diğer insanlardan farklı değildir. Fakat Mathiue yıkıcı savaşa dair tek söz dahi söylemez. Özne ve birey denen çıkmazın, bir insanın kendine ve topluma sorumlulukları etrafında biçimlenen Özgürlüğün Yolları başladığı gibi reçetesiz sona erer. İlerde Hep Yalnız için de aynı şeyi söylemek mümkün. Zira roman vaatte bulunmaz, yol göstermez, kurtuluşu muştulamaz. Özgürlüğün Yalları’nda insanların Mathieu’dan beklentilerinin boşa çıkması gibi, İlerde Hep Yalnız’ın Muhtar’ı, Berber’i, İmam’ı ve Sünetçi’si de bütün bu beklentileri boşa çıkarır. Pek tabii kahramanı olmayan metinler benzer örneklerle çoğaltılabilir. Edebiyatta, sinemada ve sanatın diğer alanlarında son yüzyıl boyunca birçok kahraman ya da antikahraman yaratıldı; Supermen, Batman, Aslan Asker Şvayk, Don Kişot vs... Belki de bu kahraman kültünün saçma olduğunu ilk keşfedenlerden biri Dostoyevski olduğu için İnsancıklar romanını kaleme aldı. Hem de kahramanlar çağı daha yaşanırken. İnsancıklar’ı kaleme alırken de tarihe şu veciz sözünü boşuna düşürmedi; “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık.” Dünyayı bir kasaba kadar küçülten teknolojik devrim, insanları kendi içindeki sınırlara hapsetti. Söyleyecek sözü olan ile olmayan, aynı yalnızlığın parçası haline geldi. Kurtuluş ikonu yaratan çağ artık geride kaldı. Geriye İlerde Hep Yalnız’ın Muhtar’ı, Beber’i, İmam’ı ve Sünnetçi’sinin sıradan hayatları kaldı. Bu dört karakterin yazgısını, varoluş çabasını dünyanın diğer ucundaki “sıradan” insanlarla buluşturan da tam olarak bu. n İlerde Hep Yalnız / Abdullah Aren Çelik / Everest Yayınları / 232 s. 4 22 Eylül 2016 KItap