Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CATHERINE CHANTER’DAN “KUYU” Kuyu’nun sırrı... EYLÜL 2016 Catherine Chanter, bu ilk ve ödüllü kitabında; Ruth ve Mark çiftinin, şehrin krizlerinden kurtulup cennet hayallerini bir çiftlikte yani Kuyu’da yakalama arzularını anlatıyor. selİm çağlar R omantizm, 18. Yüzyıl sonlarında klasisizme tepki olarak doğdu ve yaratıcılığın, yaratma özgürlüğünün önünde hiçbir engelin bulunamayacağını vurgulamayı amaçlıyordu. Bu bağlamda dönemi adına pek çok yeniliğin sanat ve edebiyata yansımasını sağladı. Yeniliklerin başını ise doğanın ayrı bir kahraman gibi eserlerin içine girmesi çekiyordu ki yaratıcı özgürlüğün, insanın kendini özgürleştirmesinden geçtiğini, bunun da ancak doğaya dönerek gerçekleştirilebileceğini öne sürüyordu. Genç Werther’in Acıları’nda kahramanımızın, hayat sıkıntılarından kurtulup kendini bulmak için sık sık yeşil alanlara uzanması bu anlamda boşuna değil. Şimdilerde ise hemen yukarıda da dile getirmeye çalıştığım gibi edebiyatta çok önceleri kendine yer bulmuş bu “doğaya kaçış” hallerinin farklı yansımalarını okuyoruz. Türkiye edebiyatında olduğu kadar dünya edebiyatında da aynı bu durum. Ancak özellikle dünya edebiyatı bağlamında düşündüğümüzde bu kaçışın nedenleri daha farklı bir boyut alıyor. “Modern dünya” da bu kaçışın merkezini meydana getiriyor. Çünkü kapitalizmin doğurduğu insanı boğma üzerine kurulu düzen ve yine bunun bir sonucu olarak etrafımızda hareket edecek alan dahi kalmayışı, insanlar için doğaya kaçışı yapılması gerekli eylemler sırasında başa taşıdı. Doğal olarak insanların düşlerini süsledikçe edebiyatta da kendine farklı şekilleriyle yer buldu. Bu tür romanlar için yeni nesil romantikler denebilir mi orası tartışılır elbette ama romantizmin içine aldığı kuralların çok daha fazlasını ihtiva eder oldukları da bir gerçek bu yeni romanların. Geçenlerde yayımlanan İngiliz Catherine Chanter’in romanı Kuyu da bir doğaya kaçış hikâyesi olmasının yanında, hikâyenin akışına kattığı daha pek çok gerilimle birlikte az önce söylediklerimin içini dolduran bir roman. Okuruna bıraktığı merak uçları ve bu merak uçlarının metnin akışında tam yeri ve zamanı geldiğinde sonuçlarını doğurarak ortaya çıkmasıyla ise polisiye unsurların da katkı verdiği bir hikâye Kuyu. ŞEHİRDEN KAÇIŞ Bu gerilimin merkezinde yer alan kahramanlarımız Ruth ve Mark. Her ne kadar biz hikâyeyi Ruth’un bakışıyla takip ediyorsak da onları yaşadıkları şehirden uzaklaşmalarının temel nedeni Mark’ın başına gelen ve toplumdan dışlanmasına sebep olan iftira diyebileceğimiz bir olay. Çocuk pornografisi saklamakla suçlan Catherine Chanter mıştır Mark ve mahkemede suçsuzluğunu ispatlasa da çevresindeki yargılayıcı bakışlardan kurtulamamıştır. Eşiyle birlikte bu kötücül bakışlardan kurtulmak için şehirden uzaklaşmaya karar verirler. Kaçacakları yer bir başka şehir değil, muhteşem doğasıyla dikkat çeken ve çevresinde çok az yerleşim bulunan, çiftin Kuyu adını verdikleri bir çiftliktir ve taşındıkları ilk zamanlar ikisi için de harika geçmiştir. Yıllardır bunaldıkları şehirden kaçışları onlara muhteşem gelmiş; hem kendileriyle, hem edindikleri hayvanlarla hem de bahçeleriyle ilgilendikleri yeni bir hayatın kapısı aralanmıştır. Ancak şehirde bunaldıkları “gözler” burada da peşlerini bırakmaz. Bu kez farklı bir şekilde ama... Ülke müthiş bir kuraklığın pençesindeyken Ruth ve Mark’ın Kuyu’su, toprakların yağmur alan tek bölgesi olur. Nedeni, romanın merak uçlarından biri... Kuraklık nedeniyle yıllanmış çiftçilerin ürünleri beş para etmezken onlarınkiler bir anlamda yeni çiftçilerin ürünleri âdeta bereket saçar etrafa. Bu da haliyle kıskançlık dolu bakışların üstlerinde toplanmasına neden olur. Bu kıskançlık daha sonra nefrete de dönüşecektir ve romanın tüm gerilim ağları bu nefret üzerinden dolaşmaya başlayacaktır kahramanlarımız üzerinde. Kuyu; Ruth ve Mark’ın ilişkisi de dahil, barındırdığı pek çok çatışmayı farklı temalar üzerinden okumasıyla ilgi çekici bir roman haline evriliyor her çevrilen sayfada. Böylelikle bir doğaya kaçış hikâyesi okuyacağımızı düşünürken biz, bunun yanına suçsuçlu, inançinançsızlık, düşmeyeniden doğma çatışmaları ekseninde genişlemiş bir romanın sayfaları arasında buluyoruz kendimizi. Kuyu’nun sırrı ise müthiş bir gizem romanı haline de getiriyor aynı zamanda elimizdeki kitabı. Catherine Chanter, Kuyu ile önemli ödüllere değer görülmüş. Romanı okuduktan sonra bunun nedenini siz de anlayacaksınız... n Kuyu / Catherine Chanter / Çeviren: Lâle Akalın / Yapı Kredi Yayınları / 360 s. KItap 22 Eylül 2016 15 Cemil Meriç Bütün Çevirileri, 184 sayfa Cemil Meriç çevirileri okurla buluşuyor Cemil Meriç’in edebiyat ve edebiyat dışı alanlardaki çevirileri, onun, “kültürle derinlemesine alışveriş kaygı”sının, “düşünce mesaisi”nin izlerini taşır. Çevirilerinde Türkçeye olduğu kadar çeviri yaptığı dillere de hâkimiyetini gösteren Meriç, kendine has üslubuyla bir yandan edebiyat ve düşünce dünyamıza katkıda bulunmaya devam ederken, zaman zaman da çevirdiği eserlerle ve yazarlarıyla ilgili kimi çalışmalarını da okurlarla paylaşır. Balzac’ın “On Üçlerin Romanı” üçlemesinin son epizodu olan Altın Gözlü Kız 1835 yılında yayımlanır. Hikâye, Paris yaşamından kesitler sunarak dönemin toplumuna ışık tutarken, bir yandan da kahramanlar arasında ördüğü ilişkiler ağıyla, aşkın sadece bir erkekle bir kadın arasında yaşanması gerekmediğini de gözler önüne serer. www.iletisim.com.tr iletisim@iletisim.com.tr vimeo.com/iletisim facebook.com/iletisimbirikim twi er.com/iletisimyayin instagram.com/iletisimyayin