08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KEVIN TUCKER’DAN “BOĞUCU HİÇLİK” Sosyal ağ yaşamı Kevin Tucker, “Boğucu Hiçlik”te her geçen gün kendimizi biraz daha hapsettiğimiz sosyal ağ ve teknobağımlılık kafesini eleştirirken unuttuğumuz ve şimdilerde alternatif olarak adlandırılan bir yaşamı öneriyor. alİ bulunmaz [email protected] B ugün, müthiş bir “bilgi” ve “bilgi olmayan” yağmuruna tutulmuş durumdayız. Sürekli güncellenen bu akışta ağların, profillerin ve bireysel tüketimin, kolektif bilinci solladığı bir gerçek. Hiçbir şeyden geri kalmamak uğruna “sosyal” ağlardan oluşan mega makineye tutsak olmaya baştan gönüllüyüz. Kevin Tucker da “Evcilleştirme, Patolojik Dikkat Dağınıklığı ve Sosyal Medya Üzerine Notlar” alt başlığıyla yayımlanan Boğucu Hiçlik’te öncelikle buna dikkat çekiyor. SON TEKNOLOJİYE ULAŞMA KAVGASI Tucker, bir uyarıda bulunuyor; teknolojiyle ve ağlarla kurduğumuz ilişkinin, insanlarla kurduğumuzdan çok daha yoğun ve bir o kadar da tuhaf olduğunu söylüyor. Bu bir devrim midir, orası tartışılır ama gözümüzün önünde bir gerçek var: Her türlü ruh halimizi dolaşıma verdiğimiz ağlar, onları ne zaman kullandığımızın farkında bile olmadığımız istem dışı bir harekete dönüştü. Artık bu âlemin çok derinlerindeyiz; “tıklama”nın tik halini aldığı ve Tucker’ın “modernliğin talepkâr boşluğu” dediği kuyunun içindeyiz. Durağanlığın “ölümle”, bir anlık düşünmenin veya ağırdan almanın komayla özdeşleştirildiği böyle bir dünyaya ve yaşama eleştiriler getiriyor Tucker. Hareketsiz hareketlilik gibi tanımlanabilecek günümüzdeki akışı, yazarın neredeyse hiçbir şeyin gerçek olmadığı bir yarışa benzettiğini de belirtmek lazım. Yazılımcıların yarattığı bu denizde, ağlardan ve makinelerden yoksunluk; içe kapanmayı, yabancılaşmayı ve deliliği simgeliyor. Aksi ise kendimizi ifade etmeye ve herkesle bir olmaya denk düşüyor. Tucker’a göre bunun yan etkisi de gerçekleşen değişimi ve dönüşümü görmeyi engelleyen dikkat dağınıklığı. Odaklanabildiğimiz yegâne şey, son teknolojiye erişmek için sıranın en önlerinde yer kapma uğruna giriştiğimiz kavgalar. Birbirimizle ve kendimizle yarışır, tüketir ve ağlarda gezinirken oluşturduğumuz çöp yığınını ise pas geçiyoruz. Kodlamanın yarattığı “gerçek”, etrafımızdaki hakikatin üstünü örtüyor; Tucker, geldiğimiz bu nok tayı şöyle özetliyor: “Dünya, tamı tamına eskimesi için üretilmiş kısa ömürlü cihazlar denizinin altına gömülmüş durumda.” O cihazlarla daima erişilebilir olma aşamasını artık geçtik. Onları şimdilerde sürekli ağda kalmak ve ağdaki insanların farkında olmak için kullanıyoruz. Bunu, o makineleri üretenler de tüketenler de biliyor. Güncellemeleri takip eden, akışı izleyen ve kendisinin bir uzantısı (veya uzvu) olarak gördüğü telefonunun ekranına boş boş bakan büyük bir kitlenin varlığı, kablosuzlaştırılan ve makinelerin işlevini içselleştirdiğimiz bir yaşama işaret ediyor. “MODERNLİĞİN TERBİYECİSİ YAZILIMCILAR” Tucker’ın gündeme getirdiği teknobağımlılık kavramı ise kitap boyunca anlattıklarının üstüne tüy dikiyor. “Hayatta olduğumuzu hissetmek için satın alıyoruz” diyen yazar, varlığımızı hatırlatmak için edindiğimiz makinelerle sosyal ağlarda boy gösterip paylaşımlarda bulunduğumuzu söylüyor. Yarattığımız imajları pazarladığımız bir alan haline gelen sosyal ağlar, söz konusu paylaşımlarla daha da güçlenirken Tucker’ın, avcıtoplayıcılıktan beri süregeldiğini ifade ettiği “cemiyet ihtiyacı”nı gideriyor. Öte yandan, adı geçen imajıyla sosyal ağda var olan bağımlı, haber akışı sayesinde uyaranını da alıyor. Bu ikisi, Tucker’ın altını çizdiği gibi “kimlik algımıza dönüşen online karakteri” canlı veya çevrimiçi tutuyor. Yazar, giderek algoritma halini alan kullanıcılara dönüştüğümüzü hatırlatıp her “tık”la kafesimize biraz daha hapsolduğumuzu anımsatıyor. Dikkatimiz hızla dağılırken zihnimizi, internetin “bilgi” deposuna bıraktığımızı da hatırlatıyor yazar: “Artık bilgiyi toplamıyoruz, sadece kullanmak istediğimiz zaman arayıp buluyoruz.” Böylece var oluşumuzu devam ettirme baskısı altında ezilirken görünürlüğümüzü sürekli kılmak için bahaneler aradığımız ve Tucker’ın “boğucu hiçlik” dediği o sisli, aynı zamanda sığ yere dalıveriyoruz. Tucker, çevremizdeki dünyayı algılamayacağımızı düşünen “modernliğin terbiyecisi yazılımcıların”, bizi oraya sürüklediği görüşünde. Ancak bütün bu anlattıklarından sonra yazarın getirdiği son derece basit bir çözüm var: Mobil araç gereçlerden, ağlar yoluyla paylaştığımız sade hayatı “tık” ve “beğeni” almak için dolaşıma sunmayın, yaşayın! n Boğucu HiçlikEvcilleştirme, Patolojik Dikkat Dağınıklığı ve Sosyal Medya Üzerine Notlar/ Kevin Tucker/ Çeviren: Deniz Kurt/ SUB Yayın/ 48 s. KItap İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu lYayın Yönetmeni: Turhan Günay l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Direktörü: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 322 Eylül 2016 OKURLARA ‘Sadık Bey’ P ınar Kür, yeni romanı “Sadık Bey” ile aşina olduğumuz insanlık hallerini, toplumsal yozlaşmayı ve değişimi anlatırken, ülkede yaşananlara karşı şaşkınlığını, moral çöküntüsünü de okura aktarıyor. Kür ile kendi deyimiyle uzun bir aradan sonra hayata tutunmak için yazmaya başlamasıyla ortaya çıkan “Sadık Bey” üzerinden romancılığı ve sınıfsal tabakalaşmadan, cinsiyetçiliğe Türkiye gerçekleri üzerine Eray Ak konuştu. Abdullah Aren Çelik’in ilk romanı “İlerde Hep Yalnız”. Çelik, dört kafadarın yol arkadaşlığının ardından sürüklediği bir varoluş hikâyesi ile karşılıyor okurlarını. Kemal Varol’un değerlendirmesiyle tanıyoruz romanı. “Belgelerim”, Alejandro Zambra’nın sadelik ve içtenlikle örülü anlatı dünyasını keşfetmek ve yaratıcı yazının sonsuz olanaklarına şahit olmak isteyenler için eşsiz bir kitap. Özkan Ali Bozdemir yazdı kitap üzerine. Orhan Bingöl, “Arkeolojik Mimari’de Resim” adlı çalışmasında, resmetme isteğinin nasıl da dışlanamaz bir tutku olduğunu anlatıyor. Kayalara, duvarlara çizilen, boyanan biçimlerle geçmişin bu denli büyüleyici bir güçle dile getirilmesini, o çağın olanaklarıyla yapılan bir bellek kaydı olarak niteliyor. Ziya Gürel değerlendirdi. “İsmiyle Yaşamak”, Rita Ender’in Agos gazetesinde yaptığı söyleşilerin bir derlemesi. Kitapta Türkiye’de doğup büyümüş ancak dinleri ya da etnik kökenleri gereği Türkçe isme sahip olmayan Ermeni, Rum, Yahudi, Askenaz ve Süryanilerin isimleriyle yaşadığı imtihanlar anlatılıyor. Alev Karaduman tanıtıyor kitabı. Bol kitaplı günler... [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle