Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OKURLARA Duman... Gözü dikmek Anlamadan bakmak, bakakalmak durumu, aptallaşmadan fazlasını indirmez mi üstümüze? Durmadan başımızı çevirerek yaşayamayız. Sanat, edebiyat, felsefe, bilim bize gözümüzü dikmeyi öğrettiği için önemlidir. Ç ok uzun bir aradan sonra, yeniden Maurice Pialat’nın Polis’ini (1985) izledim. “Emniyet Dünyası”na, Melville’in bir bakıma karşıt kutbundan, amansız sertlikte, suçluya ve polise eşit uzaklıktan sokulan sıkı bir filim. Unutmuşum: Meğer fikir Cathérine Breillat’nınmış, senaryonun yazımında da payı varmış. Cins ve trajik bir figür Breil lat, son dönemde iyice uçlara sürüklendi, çok iyi ve çok kötü işler çıkararak peş peşe. Pialat, özel dünyası kabarık yönetmen lerdendi. Polis’te herkesin zavallı küçük lüklerine mikroskobik odaklanmalarla yaklaşırken zifiri bir dünya çiziyor. Ne redeyse sadist yöntemlerle oyuncularını yönettiği aktarılmıştır, bilemem; bildiğim, bu konuda oturaklı sonuçlar elde ettiği: Depardieu ve Sophie Marceau, kaç kez bu düzeyde iş çıkarmışlardır, düşünmek gerekir; Anconina’ya gelince zaten olağa nüstü bir oyuncu, Polis’te doruk noktası na taşıyor karakter çizim ustalığını. Pialat’nın kadına bakışında hep bir aşırılık oldu. Burada da Noria’dan bir tür yılansı portre yontmuş: Mario Praz’ın ro mantiklerde enine boyuna eşelediği şeytansılığında neredeyse çaresiz kadın imgesinin bir uzantısı: Yalan söylemeden du ramayan, sevme yeteneğinden yok sun olduğunu itiraf eden, erkeğin rıza sını alarak kanını emen bir antiidol. Bizim sinemamız da bir tek Metin Erksan’ın, hem de derinlemesine dal dığı alacakaranlık evren. Birkaç yıl önceydi, Semih Kapla Mario Praz noğlu düpedüz ısrarla Pialat’nın İstanbul filmlerinin kopyalarını izlememi istemişti, doğrusu hafif çapta düş kırıklığı yaşamıştımşimdi içimde onları yeniden görme arzusu depreşti. Polis’e dönersek: Dünya sineması sayısız örnek üretti bu bağlamda. Kayda değer olanlarının nüfusu düşük sayılmaz. Suç atmosferi, Dostoyevski’den Gide’e ve Simenon’a, Dashiel Hammett’dan son dönemin İskandinav kökenli rekoltesine, Dupin’i ve Maigret’yi hiç saymıyorum, ayrıntılı çözümleme ve yorumlamaların yatağı olmuştur. Kafka’sı, Camus’sü, Foucault’su bambaşka pencereler açtı. Her gün karşımıza apayrı, dipsiz bir “Üçüncü Sayfa Dünyası” çıkıyor. Yazılı ve görsel basın olayları üstümüze yığıp yoluna devam ediyor, gerisi bir “olay”ı biriki temel “figür”ü seçip üzerinde oyalanmayı iş edinecek yaratıcılara kalıyor. Bana öyle geliyor ki artık kimsenin “ince şeyleri anlamaya vaktinin kalmadığı” bir dönemin içindeyiz. Kim, sözgelimi “canlı bomba”lar üzerinde kafa patlatacak, konunun uçlarına doğru gitmeyi göze alacakbuna izin vermeyi kesinkes kabullenmesi düşünülemeyecek bir top Semih Kaplanoğlu Maurice Pialat lumsal ortamda? Anlamaya çalışmak, bertaraf etmeyi getirir diyecek değilim. Yukarıda pek azını andığım dalgıç isimlerin yapıtları şüphesiz suçları hafifletme, önleme, azaltma çerçevesinde işe yaramamıştırbunu beklemek safdillikten çok aptallığın kapsamına girerdi. Ama anlamadan bakmak, bakakalmak durumu, aptallaşmadan fazlasını indirmez mi üstümüze? Durmadan başımızı çevirerek yaşayamayız. Sanat, edebiyat, felsefe, bilim bize gözümüzü dikmeyi öğrettiği için önemlidir. KEATON’LAMA Amerikan sineması endüstrisi Saturne gibidir, birçok yaratıcı çocuğunu yemiştir, hayatlarını parçalayarak. Bunların başında Buster Keaton geliyor: Sessiz sinemanın delişmen dehası, “bağımsız” filmleriyle patladığında, kendi deyişidir, hayatının hatasını yaparak MGM’in anlaşma teklifini kabul etmişti. Oysa o dönemde mutlu, ünlü, zengin biriymiş. Kısa sürede her şe yini yitirmiş, alkolik olmuş, deliriumtnem sus sonrası bir dönem kliniğe kapatılmış, yıllar yılı sürecek sefalet koşullarında yaşlılığında kurtula bilmiş. Bağımsız film lerinden birinde birkaç dakika süren pantolon askısı se ansı geliyor aklıma. Görkemli bir gag silsilesi içinde onun la boğuşur, giderek işin içinden çıkamaz, yanındaki adamın kemerini çaktırma dan çalarak çözümü bulur sonunda. Neden bilmem: Erken(den) bir oto Buster Keaton portre, bir otobiyografi denemesi. n KItap İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Yayın Yönetmeni: Turhan Günay l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Direktörü: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 18 Ağustos 2016 3 J ohn Berger ile Selçuk Demirel ortak bir çalışmaya imza attı: “Duman”. Kitapta, Berger’ın tütüne övgü düzercesine kullandığı ironik metin(ler) i, Demirel’in çoğunlukla kesif griye çalan karanlık çizimleri taçlandırmış. Fakat mesele tütünden çok daha derin. Bize sigarayı en kötücül varlıkmış gibi gösterip karbon gazı salınımının ne boyutlara ulaştığına dikkat bile etmeyenlerin, ne zaman bu sıkıntıya kulak vereceğinin merakı ve isyanına ses oluyor kitap. Kitap üzerine Eray Ak ve Derya Çakır’ın yazıları yer alıyor sayfalarımızda. Jason Goodwin, Türkiye’nin tarihiyle yakından ilgili bir araştırmacı. Yıllar önce Avrupa’dan İstanbul’a yaptığı altı aylık yürüyüşü kitaplaştırmıştı. Daha sonra birikimini polisiye edebiyata ilgisiyle harmanlayıp ortaya hadım bir hafiye olan Yaşim’in serüvenlerini anlattığı tarihsel kurgu romanlarını çıkarmış. Bunlardan “Yeniçeri Ağacı” şimdi dilimizde. Yankı Enki değerlendirdi kitabı. Ödön von Horváth’ın, 1936’da Amsterdam’da yayımlanan romanı “Tanrısız Gençlik”, öfke siyasetini ve yarattığı sonuçları Nazi Almanyası’nda bir lisede coğrafya ve tarih dersleri veren bir öğretmenin bakış açısıyla aktarıyor. Adalet Çavdar tanıtıyor kitabı. Selami Şimşek ikinci şiir kitabı ile geldi okurlarının karşısına: “Atlara Sürme Çekin”. Yusuf Alper, Şimşek’le şirini, şiir anlayışını ve kitabını konuştu. Bol kitaplı günler... turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap